IGUSABDER Sayı 16, Nisan 2022 / IGUSABDER Issue 16, April 2022
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe A Rare Complication with Beach Chair Positioning During Shoulder Surgery(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Azar, Nikola; Yüksel, Serdar; Özbay, HakanAim: Shoulder arthroscopy in the beach chair position for treatment of shoulder pathologies is a widely used procedure. In recent literature, complications because of the positioning under general anesthesia have been reported. The objective of this study is to report a case of greater auricular nerve neuropraxia after shoulder arthroscopy. Method: A 32 old male patient has visited our clinic and based on symptoms, physical examination and screening; an operation has been planned with the diagnosis of Bankart lesion. The surgery was performed under general anesthesia. Endotracheal intubation was performed to the patient in the beach chair position.The patient felt dysesthesia and numbness at the middle and lower third of the posterior facade of his left auricle. EMG study revealed neuropraxia in the greater auricular nerve (GAN). Symptoms have started to recover after two weeks postoperatively and resolved completely by 6 weeks. Results: In recent literature, there is a restricted amount of cases about GAN neuropraxia. We recommend that special care should be taken to the head and cervical region with extra padding of the headrest or using a horseshoe headrest to minimize the compression over the cervical plexus and auricular region. To our knowledge in the first case report in Turkey, neuropraxia in the posterior branch of GAN developed, which was confirmed with EMG. Conclusion: The present case aims to raise awareness regarding this rare complication. We think that new materials for beach chair positioning are needed to be produced and used to prevent or diminish complications.Öğe Plasentaya Spiritüel Yaklaşım: Lotus Doğum(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Batuhan Karaşın, Fulya; Kızılkaya, TubaPlasenta, gebelik süresince anne ve bebek arasındaki yaşamsal bağı oluşturur. Hayat ağacı olarak da adlandırılan plasenta spiritüel bir niteliğe de sahiptir. Plasentanın spiritüel yönüyle ele alındığı doğum ritüeline lotus doğum denir. Lotus doğumda, bebeğin doğumunu takip eden süreçte umbilikal kord klemplenmez ve plasenta doğduktan sonra umbilikal kord kendiliğinden düşene kadar (3-7 gün) özel bitkilerle muhafaza edilir. Lotus doğum felsefesinde, plasentanın bebeğin bir parçası olduğu ve birbirlerinden ayrılmalarının doğal akışa bırakılması gerektiği savunulur. Lotus doğum ile ilgili bilimsel araştırmalar oldukça sınırlıdır. Bu derlemenin amacı lotus doğumun yenidoğan açısından yararlarını ve risklerini ele almaktır. PubMed ve ScienceDirect veritabanlarında “lotus birth”, “placenta” ve “umbilical nonseverance” anahtar kelimeleri taranmıştır. Tarama sonucunda lotus doğum ile ilgili sadece olgu sunumlarının olduğu saptanmıştır. Bazı olgu sunumlarında lotus doğumun faydalı olduğundan söz edilirken bazılarında lotus doğumun riskli olduğundan söz edilmektedir. Sonuç olarak lotus doğumun ten tene teması sürdürmeye yardımcı olması ve bebeğin ekstrauterin hayata uyumu kolaylaştırması gibi çeşitli yararları mevcuttur. Ancak enfeksiyon, hiperbilirubinemi ve idiyopaik hepatit gibi çeşitli riskli durumlara yol açması söz konusudur. Lotus doğum ile ilgili vaka-kontrol ve randomize kontrollü çalışmaların yapılması önerilebilir.Öğe Engelli Bireylerde Ev Düzenlemeleri(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Cilacı, Talar; Konakoğlu, GülşahEngelli bireyler kamusal, toplumsal alanlara ve konutlara ulaşım yönünden pek çok sorunla karşı karşıya gelmektedirler. Engelli bireylerin aktivite katılımlarını artırmak için ev içerisinde çeşitli çevresel düzenlemeler önerilmektedir. Fiziksel/ortopedik engelli, az gören/görme engelli veya işitme engelli/kaybı olan bireylerin ihtiyaçları ve kompansasyon için kullanılabilecek güçlü yönleri değişiklik göstereceği için engel grubuna göre farklı ev içi düzenlemeler önerilmektedir. Yapılan araştırmalar genellikle tek bir engel grubuna odaklanmış olup tüm engel gruplarını kapsayan çalışmalara nadiren rastlanmaktadır. Bu derlemenin amacı farklı engel gruplarında kullanılabilecek ev düzenlemelerini sistematik bir biçimde sınıflandırıp literatüre kazandırmaktır. Ev düzenlemeleri fiziksel/ortopedik engelli bireyler için ev girişi, kapılar, mutfak, banyo ve oda düzenlemelerini kapsamaktadır. Az gören/görme engelli bireyler için diğer işitme ve dokunma duyularına yönelik düzenlemeler, kontrast renk ve titreşime dayalı sistemlerin kullanımı önerilmektedir. İşitme engelli/kaybı olan bireyler için ise görme ve titreşim tabanlı sistemler hem güvenlik hem aktivite katılımı düzeyinde bireye kolaylık sağlamaktadır. Akıllı evler ise gelişen teknolojiyle tüm engel grubundaki kullanıcılara hitap eden bir seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kullanım güçlüklerine ve pahalılığına rağmen akıllı evler farklı engellere sahip kişilere güvenlik artırma, acil durum yönetimini kolaylaştırma, ev içi mobilite ve kullanım kolaylığı sağlama ve hayata katılımı artırma yönlerinden avantajlar sağlayabilmektedir.Öğe Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığında Üst Ekstremite Fonksiyonel Değerlendirmesi: Bir Derleme Makalesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Yurtseven, MuhammedKronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), genellikle zararlı partiküllere veya gazlara ciddi bir şekilde maruz kalmanın neden olduğu hava yolu inflamasyonu ve alveolar anormalliklere bağlı kalıcı solunum semptomları ve hava akımı kısıtlanması ile karakterize, yaygın, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Genellikle bu hastalıkla beraber karşılaşılan semptomlar dispne, öksürük ve balgamdır. KOAH, esas olarak bir solunum sistemi hastalığı olmasına rağmen, bozulmuş solunum fonksiyonu, KOAH'lı bireylerin yaşadığı problemlerden sadece bir tanesidir. Ekspiratuar hava akımı sınırlaması ve dispneye ek olarak, KOAH'lı hastalarda sıklıkla kardiyovasküler hastalıklar, osteoporoz, ekstremite kas disfonksiyonu ve psikolojik bozukluklar gibi komorbiditeler mevcuttur. Bunların tümü fonksiyonel kapasitenin azalmasına ve günlük yaşam aktivitelerine kısıtlı katılıma katkıda bulunur. Fonksiyonel değerlendirme içerik olarak; ayakta durma, temel vücut pozisyonunu değiştirme, yürüme, ayakta durma, nesneleri tutma ve taşıma gibi üst ve alt ekstremite aktivitelerine odaklanır. Literatüre bakıldığında KOAH’lı hastalarda üst ekstremite fonksiyonel değerlendirmelerine yönelik sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Bu nedenle bu derlemenin amacı, KOAH’lı hastalarda üst ekstremite fonksiyonel değerlendirmesi için kullanılan yöntemlerle ilgili bilgileri sunmaktır.Öğe Testosteron Hormonunun Duygusal, Bilişsel ve Davranışsal Etkileri(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Bilsel, Beyza Aslı; Durusoy, Ebru; Mutuş, RıfatTestosteron, androjen grubunda yer alan steroid yapılı bir hormondur. Androjenler, memelilerin cinsel davranışlarında önemli bir rol oynar. Cinsiyet hormonlarından biri olan testosteron, insan davranışları ve bilişsel fonksiyonları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Literatürde, kadınlarda düşük testosteron seviyelerinin; motivasyon düşüklüğü, kronik yorgunluk ve iyilik halinde azalmaya sebep olduğu gözlemlenmiştir. Aynı şekilde düşük testosteron düzeyinin de erkeklerde daha sinirli olma hali, uyku problemleri, hafızada zayıflık ve kaygı düzeyinde yükselmeye neden olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmanın amacı testosteron hormonunun duygu durumu, bilişsel performans ve davranış üzerindeki etkilerine genel bir bakış açısı sağlamaktır.Öğe Küresel Isınmanın Enfeksiyon Hastalıklarına Etkisi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Alıravcı, Işıl DenizBulaşıcı hastalıklar, nüfus ile mevcut bölgesel iklim arasındaki etkileşime dinamik olarak bağlıdır. Bu nedenle, küresel ısınma, bulaşıcı hastalıkların spektrumunda önemli bir kaymaya neden olabilir. Küresel ısınma sonuçlarından olan artan deniz seviyeleri, gıda yetmezliği ve kıtlık tehditi, küresel yağış düzenindeki değişiklikler, hayvan ve bitki popülasyonlarındaki değişiklikler zaman içinde önemli sonuçlara yol açan hayatı tehdit eden bir sürece doğru ilerlemektedir. Küresel ısınmanın enfeksiyon hastalıklarında önemli etkiler oluşturacağı ön görüldüğünden, özellikle vektör kaynaklı hastalıklar, gıda ve su kaynaklı hastalıklar, bakteriyel, viral ve mantar enfeksiyonları üzerine araştırmalar artmaktadır. Bu derlemede küresel ısınma sonucunun olası enfeksiyon hastalıklarına etkisi tartışılmıştır.Öğe Yara Bakımında Kullanılan Yara Örtüsü Teknolojileri: Randomize Kontrollü Çalışmaların İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Dağcı, Mahmut; Öztekin, Seher DenizAmaç: Bu derleme, son beş yılda en sık kullanılan modern yara bakım örtülerinin özelliklerinin ve yara iyileşmesine olan etkilerinin belirlenmesi amacıyla planlandı. Yöntem: Anahtar kelime olarak, yara (wound) AND örtüsü (dressing) AND randomize (randomised) AND kontrollü (controlled) NOT sistematik (systematic) NOT derleme (review) NOT meta-analiz (meta-analysis) NOT olgu (case) NOT sunumu (report) kullanılarak, son beş yıla ait literatür MEDLINE, EMBASE ve CINAHL veri tabanlarında tarandı. Yapılan tarama sonucunda n=2734 araştırmaya ulaşıldı. Tekrarlı yayın kontrolü sonrasında n=45 araştırma elendi. Dahil edilme ve dışlanma kriterlerinin uygulanmasının ardından n=2570 araştırma dışı bırakıldı. Tam metnine ulaşılabilen n=10 randomize kontrollü araştırma, çalışmanın örneklemini oluşturdu. Verilere ulaşım tarihi: 13.01.2022’dir. Bulgular: İncelenen araştırmaların çoğunluğunun 2017 yılında yapıldığı, yara örtüsü kullanılan araştırmalarda en çok diyabetik yaraların ele alındığı (n=4), yalnızca n=1 araştırmanın yönteminin çift kör planlandığı, n=7 araştırmada kullanılan yara örtülerinin iyileşmeye etkisi olduğu, n=3 araştırmada ise etkisi olmadığı bulundu. Sonuç: Modern yara örtüleri (Hidrokolloid, aljinat, hidrofiber, amniyotik membran) yara iyileşmesini hızlandırmaktadır. Konu ile ilgili kanıt seviyesi yüksek orijinal araştırmaların ve meta-analiz çalışmaların yapılması önerilmektedir.Öğe COVID-19 Pandemisinde Bireylerin Kaygı Düzeylerinin ve Ortoreksiya Nervoza Eğilimlerinin Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Mendeş, Beyza; Can, Başak; Yılmaz, SineAmaç: Koronavirüs hastalığı (COVID-19) ve hastalığın getirdiği anksiyete ile beraber bireyler sağlıklı beslenmeye daha fazla ilgi göstermeye başlamıştır. Bu çalışmada, COVID-19 salgınından etkilenen bireylerin anksiyete düzeylerini belirlemek ve anksiyete varlığının ortoreksiya nervoza ile ilişkisini değerlendirmek amaçlanmıştır. Yöntem: Bu kesitsel çalışma çevrimiçi olarak hazırlanmış bir anket yardımıyla gönüllü, yaş ortalamaları sırasıyla 34,50 ± 6,50 ve 38,50 ± 11,50 yıl olan 189 kadın ve 147 erkek katılımcı ile tamamlanmıştır. Ankette bireylerin antropometrik ölçümleri ve bazı sosyo-demografik özellikleri değerlendirilirken; Koronavirüs Anksiyete Ölçeği (KAÖ) ile COVID-19 kaynaklı kaygı, Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ) ile genel anksiyete ve ORTO-15 ölçeği ile bireylerin ortorektik eğilimleri saptanmıştır. Araştırma verileri SPSS 24.0 programı ile analiz edilmiştir. Bulgular: Toplam popülasyon değerlendirildiğinde ölçeklerin ortalamaları KAÖ için 1,13 ± 2,42 iken, BAÖ 7,60 ± 9,87 olarak hesaplanmıştır. ORTO-15 puan ortalaması ise 37,44 ± 3,85’tir. Ölçek ortalamaları arasında herhangi bir ilişki saptanmamıştır. Buna rağmen, kadınlarda BKİ sınıflandırma grupları ile ORTO15 puan ortalamaları arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır (p<0,005). Katılımcıların cinsiyetleri, pandemiden önce ve sonra besin takviyesi kullanma durumu gibi değişkenler ile ölçek puanları arasında herhangi bir ilişki saptanmamış olup, katılımcıların bildirdikleri beyana göre hastalık durumları ile her bir ölçek puanı arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0,005). Sonuç: COVID-19 küresel salgını, hasta olma korkusu ve salgın sebebiyle alınan tedbirler ile değişen yaşam şartları kişilerde anksiyetenin artmasına yol açmaktadır. Anksiyete varlığı kişilerde ortorektik davranışların artmasına neden olarak kişilerin yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. Günümüzde pandeminin psiko-sosyal etkilerinin araştırıldığı kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Hemşirelerin Elektrokardiyografi Bulgularını Yorumlamadaki Bilgi Düzeylerinin Belirlenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Demirden Erişti, Elif; Yazıcı, GülayAmaç: Araştırma hemşirelerin elektrokardiyografi bulgularını yorumlamadaki bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Kontrol grupsuz yarı deneysel ön test/son test şeklinde uygulanan araştırma, Türkiye'deki bir eğitim araştırma hastanesinin yoğun bakım ile yataklı kliniklerinde çalışan ve gönüllü olan 134 hemşire ile tamamlanmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak iki bölümden oluşan bir anket formu kullanılmıştır. Araştırmadaki 134 hemşireye araştırmacı tarafından ön test yapılmış, eğitim almayı kabul eden 52 hemşireye ise bire bir elektrokardiyografi eğitimi verilmiş ve son test uygulanmıştır. Veriler SPSS programı ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırmaya katılan hemşirelerin ön testte lisansüstü eğitim alma, yoğun bakımda çalışma ve daha önce elektrokardiyografi eğitimi alma durumlarında bilgi düzeyi daha yüksek bulunurken; son testte ise lisansüstü eğitim alma, dokuz yıl veya daha az mesleki deneyim ile dokuz yıl veya daha az klinik deneyimi olma durumlarında daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Hemşirelerin eğitim öncesi düşük olan elektrokardiyografi yorumlama puanlarının verilen eğitim sonrası anlamlı derecede arttığı görülmüştür (p<0.05). Sonuç: Hemşirelere verilen bire bir elektrokardiyografi eğitiminin hemşirelerin EKG yorumlamadaki bilgi düzeylerini artırdığı belirlenmiştir. Hemşirelik alanındaki eğitim planlamalarının sık aralıklarla, mümkünse bire bir olarak ve görsel materyal desteği kullanılarak yapılması önerilmektedir.Öğe Kadınlarda Saldırganlık Davranışının Çeşitli Değişkenler Çerçevesinde İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Lotfi, Sayra; Meydan, Selda; Özkan, Aydın OlcayAmaç: Bu çalışmada kadınlarda saldırganlık davranışının sosyo-demografik bilgilerin yanı sıra çalışmada ele alınan çeşitli değişkenler çerçevesinde incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Nicel araştırma yöntemi kullanılan bu çalışmanın evrenini, İstanbul’da yaşayan kadın bireyler, örneklemini ise kolayda örnekleme yöntemi ile seçilmiş olan ve araştırmaya katılım sağlayan 511 kadın birey oluşturmuştur. Verilerin toplanması için Kişisel Bilgi Formu ve Buss-Perry Saldırganlık Ölçeği (BPSÖ) kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmanın bulguları değerlendirildiğinde, yapılan analizler sonucunda katılımcıların yaşları arttıkça saldırganlık, öfke ve düşmanlık davranışlarının azaldığı bulunmuştur. Katılımcıların düzenli bir işte çalışma, medeni durum ve psikolojik sağlık problemine sahip olma durumlarına göre, ölçeğin fiziksel saldırganlık ve düşmanlık alt boyutunda anlamlı bir farklılık görülmüştür. Katılımcıların eğitim düzeyine göre saldırganlık, fiziksel saldırganlık ve düşmanlık alt boyutunda; aile tipine göre fiziksel saldırganlık, düşmanlık ve öfke alt boyutunda; katılımcıların öfkeli durumlarda tepki gösterdiği kişiye göre saldırganlık, düşmanlık ve öfke alt boyutunda anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Tek ebeveynli aileye mensup katılımcıların sıra ortalamalarının diğer aile tiplerine dahil olan katılımcılardan anlamlı şekilde daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Kadınların bu araştırmada incelenen çeşitli sosyo-demografik özelliklerinin saldırganlık davranışlarını etkilediği bulunmuş olup konu ile ilgili öneriler sunulurken kamu sorumluluğunun önemi de değerlendirilmiştir.Öğe Effects of Genital Hygiene Behaviors of Midwifery and Nursing Students on Vaginal and Urinary Tract Infections(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Şolt Kırca, Ayça; Hür, Seçil; Karaman, Sefa; Avcı, Nihal; Aka, NurettinAim: The study was carried out to determine midwifery and nursing students’ genital hygiene behaviors and effects of these behaviors on vaginal and urinary tract infections. Method: This descriptive and cross-sectional study was conducted with 282 female students studying in the midwifery and nursing departments of Kırklareli University Health School between March 1, 2021, and April 31, 2021. The data were collected using the Genital Hygiene Behaviors Scale and the questionnaire prepared by the researchers which questions the socio-demographic and infection-related characteristics of the participating students. Numbers, percentage distribution, chi-square analysis, Mann Whitney U test and Kruskall Wallis test were used in the analysis of the data, and post-hoc Bonferroni test was used in further analysis. Results: The mean age of the students was 21.62±1.90 years. Of them, 49.3% were midwifery students and 50.7% were nursing students. The mean score the students obtained from the overall Genital Hygiene Behaviors Scale was 93.07±12.07. The mean scores they obtained from its sub-dimensions were as follows: 48.15±6.57 from the General Hygiene sub-dimension, 33.83±4.8 from the Menstrual Hygiene subdimension, 11.08±2.88 from the Abnormal Finding Awareness sub-dimension. It was also determined that the students displayed better genital hygiene behaviors as their year at school increased. The analysis (comparison) of the mean scores the participants obtained from the Genital Hygiene Behaviors Scale and its sub-dimensions in terms of the variables such as the place of residence stayed longest, economic status, daily pad use, bathing position, being diagnosed of urinary tract infection in the last year demonstrated that there were significant differences between the participants’ scores (p<0.05). Conclusions: It was determined that the genital hygiene behaviors of the midwifery and nursing students participating in the study were at a good level, that the higher their year at school was the more positive their genital hygiene behaviors were and that the students who were diagnosed with urinary tract infections in the last year obtained lower mean scores from the Genital Hygiene Behaviors Scale. Within this context, it is recommended that midwifery and nursing students should be given training on genital hygiene in the first year of their education.Öğe Pandemi Döneminde 0-17 Yaş Arası Çocuğu Olan Annelerde Algılanan Stres ve Stresle Başa Çıkma Tarzları(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Kaynak, Serap; Duran, SongülAmaç: Bu çalışma annelerde algılanan stres ve stresle baş etme yöntemlerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan bu çalışma 30 Mayıs 2021-30 Haziran 2021 tarihleri arasında yürütülmüştür. Çalışma bir ilde yaşayan online erişimi olan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 385 anne ile tamamlanmıştır. Veriler, anket formu, Algılanan Stres ve Stresle Baş Etme Ölçeği aracılığı ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde IBM SPSS Statistics 25.0 paket programından yararlanılmıştır. Bulgular: Çalışmadaki annelerin %61’i 18-39 yaş arasında olup, %77.4’ü lisans ve üzeri eğitim düzeyindedir. Annelerin %72.2’si çalışmakta, %77.9’unun çocuğu okula gitmektedir. Annelerin Algılanan Stres Ölçeği puan ortalaması 28.64±6.94’tür. Stresle Baş Etme Ölçeği etkili baş etme boyutu puan ortalaması 29.08±7.70, etkisiz baş etme boyutu puan ortalaması 14.92±6.33’tür. Algılanan stres ile etkisiz baş etme arasında pozitif yönde istatiksel olarak anlamlı bir ilişki vardır. Sonuç: Çalışma sonucunda annelerde algılanan stresin düşük olduğunu ve etkili baş etme yöntemlerinin iyi düzeyde olduğunu göstermektedir. Etkisiz baş etme yöntemi kullananlara psikososyal destek programları ve stresle baş etme eğitimleri düzenlenebilir.Öğe Gelişimsel Dil Bozukluğu Olan ve Olmayan Okul Öncesi Çocuklarda İletişim Becerileri, Ebeveyn Tutumları ve Ebeveynin Stres Düzeyinin Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Poyraz, Ayşenur; Gül, FatihAmaç: Bu çalışmada, gelişimsel dil bozukluğu (GDB) olan ve olmayan (GDBO) çocukların iletişim becerilerinin, ebeveyn tutumlarının ve anne-baba stres düzeylerinin ölçeklerle değerlendirilerek karşılaştırılması ve bu ölçeklerin kendi aralarındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma grubu olarak GDB olan 25 çocuk ve kontrol grubu GDBO 20 çocuk olmak üzere 5-6 yaş aralığındaki toplam 45 çocuk araştırmaya dâhil edilmiştir. Veriler “Okul Öncesi Çocuklar için İletişim Becerilerini Değerlendirme Ölçeği (OÇİBÖ)”, “Ebeveyn Tutum Ölçeği (ETÖ)” ve “Anne-Baba Stres Ölçeği (ABSÖ)” kullanılarak toplanmış, bu ölçekler ve alt boyutlarına ait puanlar iki grup arasında karşılaştırılmakla birlikte ölçekler ve alt boyutlarındaki ilişkiler incelenmiştir. Bulgular: Bulgulara göre iki grup arasında OÇİBÖ alt boyutlarının tamamı (p=0,000) ile ETÖ koruyucu (p=0,012) ve izin verici (p=0,032) tutum alt boyutlarında fark bulunurken, demokratik (p=0,354) ve otoriter (p=0,226) tutum alt boyutlarında fark bulunmamıştır. İki grup arasında ABSÖ puanları karşılaştırıldığında (p=0,137) ise anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bunun yanı sıra ABSÖ puanlarıyla ETÖ alt boyutlarının ve OÇİBÖ alt boyutlarının bazıları arasında çeşitli derecelerde anlamlı ilişkiler saptanmıştır (p<0,05). Sonuç: GDB’li çocuğa sahip ebeveynler çocuklarına daha koruyucu ve izin verici ebeveyn tutumu göstermektedir. GDB olan ve olmayan çocuğa sahip ebeveynlerin stres düzeyleri arasında anlamlı fark yoktur. ETÖ alt boyutları ile ABSÖ ve OÇİBÖ alt boyutlarının bazıları arasında görünen anlamlı ilişkiler ise, çocuğun iletişim becerilerinin birçok faktörle ilişkili kompleks bir olgu olduğunu göstermiştir.Öğe Koklear İmplant Kullanan Çocukların İmplant Cihazını Günlük Kullanım Sürelerine Göre Konuşmayı Anlama Becerilerinin Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Aydoğan, Mahsum; Üçüncü, Muhammed ZübeyrAmaç: Çocukların gelişiminde oldukça önemli olan işitsel algı yaşam boyu devam edip; İletişim becerilerinin temelini oluşturmaktadır. İşitsel algı; seslerin ve konuşmanın tanınması, anlamlandırılması ve yorumlanmasını sağlamaktadır. Bu çalışma koklear implantlı hastaların işitsel performanslarının gelişimini analiz etmek amacıyla yapıldı. Hastaların implant cihazını günlük kullanım sürelerinin, yaşı, cinsiyet ve işitsel performanslarına etkileri araştırıldı. Yöntem: Çalışmada konjenital ve prelingual dönemde işitme kaybına uğrayan ve 2 yaşından önce tek taraflı koklear implant uygulanan 60 hasta seçildi. 7, 8 ve 9 yaşında düzenli rehabilitasyon eğitimi alan hastalar işitsel performansları yönünden değerlendirildi. Değerlendirmeler yapılırken, Anlamlı İşitsel Deneyim Skalası (MAIS), Dinlemenin Gelişim Profili (LiP) ve Tek-İki-Üç Heceli Kelimeleri Tanıma Testi (MTP) kullanıldı. Cihazın günlük kullanım süreleri 0-7 saat, 8-16 saat ve 17 saat ve üzeri olarak 3 gruba ayrıldı. Yapılan testlerin sonuçları hastaların cihazı günlük kullanım sürelerine, cinsiyetlerine ve yaşlarına göre değerlendirildi. Bulgular: Lip/Mais/Mtp puanlarına göre cihaz kullanım süreleri (0-7 saat, 8-16 saat, 17 saat ve üzeri) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptandı (p<0,05). Cinsiyet açısından yapılan değerlendirmede Lip/Mais/Mtp puanlarına göre kız ve erkek çocukları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı görüldü (p>0,05). Çalışmada Lip/Mais/Mtp Puanlarına göre yaş grupları (7 yaş, 8 yaş, 9 yaş) arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05). Sonuç: Koklear implant kullanıcılarının gün içerisinde implant cihazlarını daha sık kullanmaları; dinleme, sesleri fark etme, sesleri anlamayla birleştirme, kelimeleri tanıma, sese tepki gösterme, sesi ayırt etme ve sesi tanımlama becerilerine katkı sağlayıp konuşma skorlarını arttırdığı tespit edilmiştir.Öğe Determination of Birth Satisfaction, Mother-Infant Bonding Level of Women in the Early Postpartum Period and Affecting Factors(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Bakır, Nazife; Irmak Vural, Pınar; Demir, CumaAim: This study aimed to determine the birth satisfaction, and mother-infant bonding level of women in the early postpartum period and its affecting factors. Method: The research is descriptive, and the sample of the study consists of 556 women in the early postpartum period who gave live birth in a hospital in Burdur province. The data of the study were collected by using the Socio-demographic Characteristics Form, Birth Satisfaction Scale (BSS), and Mother-to-Infant Bonding Scale (MIBS). The data were collected by the researchers between 15 March-15 August 2019 through face-to-face interviews at suitable times for the women. Results: Of women in the early postpartum period, 45.9% were within the age range of 26–34 years. It was determined that 97.1% were satisfied with the mode of delivery, and 29.5% defined the birth as a fearful experience. The mean DME score of the women was 3.41 ± 1.88, and the mean ABBÖ score was 98.07 ± 6.39. There was no correlation between MIBS and BSS scores of women. The birth satisfaction of women who were married had a vaginal birth and evaluated the birth experience as happy was found to be significantly higher. It was determined that the mother-infant bonding levels of women who became pregnant intentionally and gave vaginal birth were significantly higher. Conclusion: In the present study, birth satisfaction levels and mother-infant bonding levels were moderate and high, respectively, in women in the early postpartum period.Öğe Determination of Secondary Traumatic Stress Levels of Healthcare Workers(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Öztürk, Gamze; Demir Barutcu, CananAim: Due to reasons such as excessive workloads of health workers and the insufficient number of employees, severe working conditions, shift work systems and long shift hours, working people have a high risk of suffering mental trauma. The study was conducted to determine the secondary traumatic stress levels of health workers. Method: This cross-sectional and descriptive study was conducted with 212 healthcare professionals. The “Sociodemographic Characteristics Form” and “Secondary Traumatic Stress Scale” were used as data collection tools. Results: It was found that the secondary traumatic stress levels of health workers, the total score and the average score of the personnel working in internal units in all sub-dimensions were higher than the average of the medical personnel working in surgical units. Conclusion: As a result, secondary traumatic stress levels of healthcare workers were found to be higher than average in our study. The unit of work, regardless of the level of health personnel is high secondary traumatic stress, and secondary traumatic stress symptoms, to prevent employees reduce stress, indirect initiatives to minimize trauma reactions are needed. It is also proposed to conduct new research that will determine these initiatives.Öğe Koroner Arter Hastalarının Akdeniz Diyetine Bağlılık Durumunun Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Persil Özkan, Özlem; Erginbaş, ÇınarAmaç: Akdeniz diyeti, kardiyovasküler hastalıkları da kapsayan bulaşıcı olmayan hastalıkları önlemek ve kontrol etmek için etkili bir beslenme stratejisi olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, koroner arter hastalarının Akdeniz diyetine bağlılık durumlarının araştırılmasıdır. Yöntem: Koroner arter hastalığı olan 116 katılımcı ile yapılan araştırma tanımlayıcı kesitsel tiptedir. Hastaların Akdeniz Diyeti’ne bağlılık durumlarını araştırmak için Akdeniz Diyeti Ölçeği kullanılmıştır. İstatistik analizlerde tanımlayıcı istatistik ve iki kategorik değişken arasında ilişki varlığını saptamak amacıyla Pearson ki kare testi kullanılmıştır. Üç veya daha fazla değişkenin arasındaki ilişkinin tespitinde One-Way Anova testi ve varyansların homojenliği için Levene testi kullanılmıştır. Post-hoc analizi ise Tukey HSD testi ile yapılmıştır. Bulgular: Katılımcıları yaş ortalaması 60.64±11,21 yıldır. Fazla kilolu veya obez olanların oranı %80,9’dur. Katılımcıların çoğunluğunun sigara ve alkol tüketimi olmadığı belirlenmiştir. Akdeniz Diyeti Ölçeği sınıflamasına göre katılımcıların % 11,2’si yüksek ve % 56,03’ü düşük düzeyde puan almıştır. Katılımcıların Akdeniz Diyeti Ölçeği sınıflamasına göre cinsiyet, yaş, beden kütle indeksi, bel çevresi ve eğitim durumu ile ölçek puanları arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. Sonuç: Bu çalışmada Akdeniz diyetine bağlılığın genel olarak düşük olduğu ve aynı zamanda katılımcıların çoğunluğunun fazla kilolu ve obez olduğu belirlenmiştir.Öğe Bir Pandemi Hastanesinin Covid-19 PCR Test Sonuçlarının ve PCR Pozitif Hastalarının Retrospektif İrdelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Alıravcı, Işıl Deniz; Kul, GülnurAmaç: Bu çalışmada hastanemizde yapılan polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) testi sonuçlarını retrospektif olarak inceleyip tanı koyma oranlarımızı, ayaktan ve yatarak takip ettiğimiz hastaların oranlarını araştırmayı amaçladık. Yöntem: Bu retrospektif çalışmada, Mart 2020 ve Eylül 2020 aylarında hastanemize başvuran Covid-19 pandemi kapsamında değerlendirilen hastaların Covid-19 polimeraz zincir reaksiyonu testi sonuçları dahil edildi. Hastalara ait yaş, cinsiyet, pnömoni durumu, semptomatik olması, verilen tedavi, ayaktan veya hastanede takip edilmesi ve hastanede yatırılanların taburculuk durumları retrospektif olarak hastane kayıtlarından elde edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya toplam 5658 hasta dâhil edildi. Çalışmamızda PCR testi yapılan hastaların 2252’si (%39,8) semptomatik olup 3406’sı (%60,2) asemptomatikti. 5280 (%93,3) hasta PCR negatif, 378(%6.7) hasta PCR pozitifti. PCR pozitif hastanın yakın zamanlı seyahat öyküleri mevcuttu. PCR pozitif hastaların 123’ünün (%33) hastanede yatırılarak tedavi edildi. Kalan 249(%67) hasta evde oral tedavi edildi. Sonuç: Polimeraz zincir reaksiyonu testi Covid-19 tanısında altın standart yöntemdir. Örneklerin uygun şekilde alınması ve taşınması testin pozitiflik oranlarını etkileyebilmektedir. Salgınların yönetilmesinde ve önlenmesinde gerekli önlemlerin alınması adına yerel ve ulusal pcr oranlarının bilinmesi önem arz etmektedir.Öğe Kronik Hastalığı Olan Bireylerde Covid 19 Korkusu ve Sağlık Hizmetlerini Kullanma Durumlarının Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Aydın Yıldırım, Tuğba; Gebeşoğlu, NurcanAmaç: Bu çalışma, kronik hastalık tanısı almış 18 yaş üstü bireylerin Covid 19 korkusunu ve sağlık hizmetlerini kullanma durumlarını değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Çalışma tanımlayıcı-kesitsel tipte tasarlanmıştır. Bir eğitim ve araştırma hastanesi kliniklerinde Mart-Haziran 2021 tarihleri arasında yataklı tedavi hizmeti alan 18 yaş üstü bireyler ile yapılan bu çalışma, 200 katılımcı (91 kadın, 109 erkek) ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmada kronik hastalık tanısı almış katılımcıların sosyodemografik özelliklerini (yaş, eğitim, genel sağlık durumu vb.) ve sağlık hizmeti kullanma durumlarını sorgulayan kişisel bilgi formu ve Kovid-19 Korkusu Ölçeği kullanılmıştır. Veriler, tanımlayıcı istatistikler (sayı, yüzde, ortalama, ortanca, standart sapma, minimum ve maksimum değerler), nonparametrik testler (Mann Whitney U testi, Kruskal Wallis H testi ve Spearman’s korelasyon testi) ile analiz edilmiştir. Verilerin normal dağılıma uygunlukları Kolmogorov Smirnow testi, çarpıklık ve basıklık değerleri ile değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirilmesinde, anlamlılık düzeyi olarak p<0,05 kabul edilmiştir. Bulgular: Elde edilen verilere göre, katılımcıların Kovid-19 Korkusu Ölçeği puan ortalamasının 11,86±2,33 olduğu bulunmuştur. Katılımcıların %27,5’i pandemi sürecinde kronik hastalık tedavi süreçlerinin etkilendiğini bildirmektedir. En sık kullanılan sağlık hizmet kurumunun 3,47±1,91 ayda sıklıkla Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) olduğu ifade edilmiştir. Sonuç: Kronik hastalık tanılı bireylerin tedavi bakım süreçlerinin devamlılığının sağlanması için yeni yöntemlerin geliştirilmesi, sağlık hizmet sunumlarına entegre edilmesi ve bu konuda bilimsel çalışmaların yapılması önerilmektedir.Öğe Yetişkinlerde Hedonik Açlık Durumunun Sosyal Medya Bağımlılığı ve Obezite ile İlişkisinin Araştırılması(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Bülbül, Aylin; Doğuer, ÇağlarAmaç: Bu çalışma, yetişkinlerde hedonik açlık durumunun belirlenmesi ve hedonik açlığın sosyal medya bağımlılığı ve obezite ile ilişkisini araştırmak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yöntem: Bu araştırma, Mayıs-Haziran 2021 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmaya 18-60 yaş arası 235 kadın ve 92 erkek olmak üzere toplam 327 yetişkin dâhil edilmiştir. Katılımcıların hedonik açlık durumları ve sosyal medya bağımlılıkları sırasıyla “Besin Gücü Ölçeği” ve “Sosyal Medya Bağımlılığı Ölçeği-Yetişkin Formu” kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan bireylerin bildirmiş oldukları ağırlık ve boy değerlerine göre vücut kitle indeksi (VKİ) (kg/m2) hesaplandığında, VKİ 30'un üzerinde olan bireyler obez olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Katılımcılar VKİ değerlerine göre sınıflandırıldığında: %8,6’sının (n=28) zayıf; %62,4’ünün (n=204) normal; %19,3’ünün (n=63) aşırı kilolu; %9,7’sinin (n=32) obez olduğu saptanmıştır. Fazla kilolu veya obez olan bireylerin hedonik açlık durumu zayıf bireylerle kıyaslandığında anlamlı olarak daha yüksek düzeyde bulunmuştur. Benzer şekilde obez bireylerde hedonik açlık durumu normal vücut ağırlığına sahip bireylere göre de anlamlı olarak daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, hedonik açlık durumu obez ve normal kilolu bireyler arasında karşılaştırıldığında da benzer sonuçlar da elde edilmiştir. Katılımcıların sosyal medyada karşılaştıkları görsel uyaranların hedonik olarak yeme isteğini artırdığı ve sosyal medya bağımlılığı arasında da anlamlı pozitif yönlü bir korelasyon olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Bu araştırma sonuçları hedonik açlık durumunun, sosyal medya bağımlılığı ve obezite ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Sosyal medyada geçirilen zamanın azaltılması hedonik açlığın önlenmesinde ve buna paralel olarak obeziteyle mücadeleye katkı sağlayacaktır.