İstanbul Gelişim Üniversitesi Kurumsal Açık Erişim Arşivi
DSpace@Gelişim, İstanbul Gelişim Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve yayınların etkisini artırmak için telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

Güncel Gönderiler
Öğe Türü: Öğe , Elektrikli dikey kalkış ve inişli hava araçlarının sertifikasyon süreçlerinin uçuşa elverişlilik yönünden incelenmesi: FAA ve EASA uygulamalarının karşılaştırılması(İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Bulut, MehmetBüyük şehirlerde nüfus yoğunluğu her geçen gün artmaktadır. Bu artış, altyapı yetersizliklerini ve trafik sıkışıklığını beraberinde getirmektedir. Trafik yoğunluğu nedeniyle, mega kentlerde yaşayan insanlar günlerinin 3 ila 7 saat gibi önemli bir bölümünü yollarda geçirmektedir. Böyle bir sorunun çözümü için karayolu ve raylı sistemlere yapılan yatırımlar, çok maliyetli olduğu gibi bazı noktalarda da yetersiz kalmaktadır. Diğer taraftan şehir içi taksi taşımacılığı küresel anlamda 400 milyar dolarlık bir pazara işaret etmekte ve alternatif ulaşım modları için önemli bir pazar fırsatı sunmaktadır. Dolayısıyla ''Kentsel Hava Hareketliliği'' nin yakın gelecekte ön plana çıkması beklenmektedir. Kentsel hava hareketliliği; geleneksel döner kanatlı hava araçlarından, küçük teslimat dronelarına ve son teknoloji elektrikli dikey kalkış ve inişli hava araçlarına kadar, şehir içi hava taşımacılığında kullanılan bütün hava araçlarını kapsamaktadır. Özellikle iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek amacıyla, tüm yeniliklerin kalbinde yatan havacılık sektöründe, son dönemde önemli teknolojik gelişmeler yaşanmıştır. Batarya teknolojisinin gelişmesiyle birlikte elektrikli motorların kullanımı ön plana çıkmış ve otonom sürüş sistemleri, 5G gibi gelişmeler sayesinde yeni bir hava aracı sınıfı doğmuştur. Elektrikli dikey kalkış ve inişli hava araçları (EVTOL); şehir içi ve yakın mesafeli şehirler arasında yolcu veya kargo taşımak için tasarlanmış elektrikli hava araçlarıdır. Airbus, Uber, Joby Aviation, Archier, Lilium, EHang gibi büyük şirketlerden küçük girişimlere kadar, yaklaşık 250 civarında EVTOL projesi üretilmiştir. Bu projelerin, güvenli bir şekilde günlük kullanıma sunulmasının önündeki en büyük engellerden biri sertifikasyondur. Bir hava aracının sertifikasyonu, tip sertifikası ve uçuşa elverişlilik sertifikası olmak üzere iç içe geçmiş iki ana süreçten oluşmaktadır. Tip sertifikası; tasarım organizasyonu onayı ile başlayıp, bir uçak tipine genel olarak verilen sertifikayı ifade etmektedir. Uçuşa elverişlilik sertifikası ise üretim organizasyonu onayının alınmasıyla birlikte, her bir uçak için tekrarlanan ve uçak tescili ile sonlandırılan süreci ifade etmektedir. Çalışmanın amacı FAA ve EASA’nın EVTOL taşıtların uçuşa elverişlilik için geliştirdiği standartları ele almaktır. Bu bağlamda ilgili kuruluşların halka açık kaynaklarındaki veriler ve literatür incelenerek karşılaştırmalı bir analiz ii gerçekleştirilmiştir. Öncelikli olarak literatür taraması ile bu alanda yapılan çalışmalara ulaşılmış ve daha sonra Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO), Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Federal Havacılık İdaresi (FAA), Avrupa Havacılık Emniyeti Ajansı (EASA) tarafından yayınlanmış olan doküman ve raporlar incelenmiştir. Her iki otoritenin yaklaşımları ele alındığında EASA temelde bir taslak doküman yayımlayarak, bu dokümana gelen öneri ve eleştirileri değerlendirip yeni ve geliştirilmiş dokümanlar oluşturma yöntemini seçmiştir. FAA ise geçmişten gelen köklü uygulamalarını temel alıp yeni teknolojiler için modifikasyonlar yaparak dokümanlar yayımlamıştır.Öğe Türü: Öğe , Kuzey ve Doğu Suriye'de ulusal bütünlük açısından özerk yönetim yapılanması(İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Bakkour, JalalBu tez, kuzeydoğu Suriye'deki özerk yönetimin rolünü, daha geniş ulusal çerçeve ve yerel bağlam içinde, tanımlayıcı ve karşılaştırmalı bir metodoloji kullanarak incelemeyi amaçlamaktadır. Suriye'de iki temel bakış açısı vardır: bir bakış açısı, özerk yönetimi, ABD'nin IŞİD'e karşı mücadelesi aracılığıyla önderlik ettiği uluslararası koalisyon tarafından meşrulaştırılan yeni, demokratik bir Suriye kurmaya doğru bir adım olarak görmektedir. Diğer bakış açısı ise bu yönetime karşı çıkmakta ve onu Suriye'nin bölünmesi için potansiyel bir temel olarak görmektedir. Hem kabulün hem de reddin arkasındaki nedenleri anlamak için, bu yönetimin tarihini incelemek esastır. Ayrıca, askeri, idari ve siyasi özerk yönetim yapısının analizi ve bu yapının dayandığı teorik ilkelerin incelenmesi, yerel siyasi ve idari uygulamalarla karşılaştırılması gerekmektedir. Sorunun ciddiyeti, bu özerk yönetimin, Suriye'nin fiilen bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu çok hassas bir dönemde ortaya çıkmasındadır. Beşşar Esad rejiminin çöküşüyle birlikte, bu yönetimin bazı bölgelerdeki genişlemesi endişeleri artırmıştır. Nüfus demografisi değişmiş ve ülke şu anda iki ana kontrol alanına bölünmüştür; her kontrol alanında yerel güçlerin yanı sıra yabancı kuvvetler de bulunmaktadır.Öğe Türü: Öğe , Diyabetes mellitus'lu bireylerde işitme kaybı ilişkinin değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Arıcı, Buse11-80 yaş aralığındaki D.M. hastaları 11-80 yaş aralığındaki kontrol grubuyla karşılaştırıldığında D.M. hastalarının işitmesinin daha kötü olduğunu gösteren bulgular elde edildi. Yaş gruplarına göre incelediğimizde Tip 1 D.M.'li hasta grubunda 8000 Hz'in üzerindeki yüksek frekanslardaki işitme değerleri aynı yaştaki kontrol grubunun işitmesinden anlamlı derecede farklıydı. Literatürden edindiğimiz bilgilere göre bu durum işitme kaybının erken belirtilerini vermektedir. Tip 1 DM’de ayrıca yüksek frekansları etkileyen işitme kaybı da bulundu. Çoklu tekrarlar ve K.A.S. 30-40 yaşlarında. İşitme kaybı önemli olmakla birlikte yaşlanma ve KAS belirtileri de önemlidir. Tüm frekanslarda işitme kaybı görülür. Düşüyor. Bu nedenle D.M. Hastaların işitmelerini korumak için erken yaşlardan itibaren önlemler almaları gerekiyor. DM'den bağımsız olarak 65 yaş üstü tüm olgularda işitme kaybı gözlendi. Olur ya da olmaz. Burada yaşlanmanın getirdiği dejenerasyon sürecinin etkili olduğu düşünülmektedir. Diyabetin süresi, tedavi şekli, nöropati, hipertansiyon ve makroanjiyopatik bulguların varlığı ve şiddetinin işitme kaybı ile ilişkili olduğu saptandı. Ancak retinopati ile nefropati ve işitme kaybı arasında bir ilişki bulunamamıştır.Öğe Türü: Öğe , Ergenlerin bağlanma stilleri ve algılanan ebeveyn tutumlarının, beden algısı ve yeme tutumları üzerindeki etkilerinin incelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Atasoy, SinemBu araştırmanın amacı, ergen bireylerin bağlanma stilleri ile algılanan ebeveyn tutumlarının, beden algısı ve yeme tutumlarıyla olan ilişkilerini incelemektir. Araştırma kapsamında 12-18 yaş aralığında, İstanbul ilinde çeşitli özel ve devlet okullarında öğrenim gören araştırmaya katılmaya gönüllü olan 512 kadın ve 738 erkek olmak üzere toplam 1250 ergen katılımcıdan veriler toplanmıştır. Veri toplama sürecinde katılımcılara Sosyodemografik Bilgi Formu, Üç Boyutlu Bağlanma Stilleri Ölçeği, Kısaltılmış Algılanan Ebeveyn Tutumları Ölçeği, Beden Algısı Ölçeği ve Yeme Tutum Testi uygulanmıştır. Verilerin analizinde SPSS programı kullanılmıştır. Araştırma kapsamında öncelikle betimleyici istatistikler incelenmiş, ardından normal dağılıma uygunluk testleri yapılmıştır. Parametrik test koşullarının sağlanmasıyla birlikte, bağımsız örneklem t-testi, tek yönlü varyans analizi (ANOVA), Pearson korelasyon analizi ve çoklu regresyon analizleri kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre, bağlanma stilleri, algılanan ebeveyn tutumları, beden algısı ve yeme tutumları arasında çeşitli düzeylerde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Kaygılı-kararsız bağlanma stillerinin, yeme tutumlarını anlamlı düzeyde pozitif yönde yordadığı; güvenli bağlanma ve kaçınan bağlanmanın ise yeme tutumu üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı saptanmıştır. Benzer şekilde, güvenli bağlanma ve kaçınan bağlanma stillerinin beden algısını pozitif yönde yordadığı, kaygılı-kararsız bağlanmanın ise beden algısını negatif yönde etkilediği bulunmuştur. Algılanan ebeveyn tutumlarına ilişkin analizlerde, özellikle anne ve baba duygusal sıcaklığının beden algısını pozitif yönde, anne aşırı koruyuculuğunun ise negatif yönde anlamlı şekilde yordadığı görülmüştür. Diğer alt boyutlarında ise beden algısı üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı saptanmıştır. Ayrıca, baba reddediciliği ve anne aşırı koruyuculuk alt boyutları yeme tutumları üzerinde anlamlı düzeyde pozitif yordayıcı olarak saptanmıştır. Beden algısı ve yeme tutumuna ilişkin analizlerde ise negatif yönlü anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Korelasyon analizlerine göre, güvensiz bağlanma stilleri (kaygılı-kararsız ve kaçınan) ile olumsuz ebeveyn tutumları (reddedicilik ve aşırı koruyuculuk) arasında ii pozitif yönde anlamlı ilişkiler; güvenli bağlanma ile olumlu ebeveyn tutumları (duygusal sıcaklık) arasında ise pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Ayrıca, beden algısı ile yeme tutumları arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu görülmüştür. Demografik değişkenler açısından incelendiğinde, cinsiyete göre bağlanma stillerinde; kadın katılımcıların kaçınan ve kaygılı-kararsız bağlanma puanlarının erkeklerden daha yüksek olduğu; beden algısı puanlarının erkeklerde, yeme tutumu puanlarının ise kadınlarda daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Yaşa göre yapılan analizlerde, güvenli bağlanma orta ergenlikte azalma gösterirken, kaçınan bağlanmanın ileri yaşlarda arttığı; kaygılı-kararsız bağlanmanın ise yaş grupları arasında belirgin bir farklılık göstermediği görülmüştür. Sınıf düzeyine göre yapılan analizlerde, sınıf düzeyi yükseldikçe güvenli bağlanmanın azaldığı, kaçınan ve kaygılı-kararsız bağlanma eğilimlerinin arttığı belirlenmiştir. Ayrıca, ebeveynlerin evlilik birliğinin devam etmemesi durumunda, ergenlerin güvenli bağlanma puanlarının daha düşük, kaygılı-kararsız bağlanma puanlarının ise daha yüksek olduğu bulunmuştur. Beden algısı ve yeme tutumu da demografik değişkenlere göre incelendiğinde; özellikle ebeveynlerin eğitim düzeyi ve gelir durumu arttıkça, ergenlerin daha olumlu beden algısına sahip olduğu ve yeme tutumlarının daha dengeli seyrettiği görülmüştür. Vücut kitle indeksine göre ise beden algısı ve yeme tutumları anlamlı şekilde farklılık göstermiştir; kilolu ve obez gruplarda daha olumsuz beden algısı ve yeme davranışlarına rastlanmıştır. Araştırma bulguları, ergenlik döneminde bağlanma örüntüleri ve ebeveyn tutumlarının, beden algısı ve yeme tutumu üzerinde belirleyici bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda, hem aile temelli müdahalelerde hem de okul temelli önleyici çalışmalarda bağlanma ve ebeveyn tutumları dikkate alınmalıdır.Öğe Türü: Öğe , Optimization for the natural frequencies of functionally graded beams using metaheuristic algorithms(İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Kanoua, MajedThe thesis describes optimizing the lowest natural frequencies of functionally graded beams, which have varying material characteristics based on a power-law across thickness, using classical boundary conditions. The Euler-Bernoulli beam concept is expanded to include power-law distributions in each layer, resulting in spatially variable stiffness and mass density. Frequencies of free vibration expressed in closed form. To navigate the very non-convex design space defined by volume fraction gradation parameters and layer thickness ratios, MATLAB employs two metaheuristic techniques. The first is the Tug of War Optimization (TWO) algorithm, and the second is the Constrained Particle Algorithm (CPA), which uses swarminspired updates coupled with adaptive penalty functions to enforce mass targets and manufacturability constraints in the non-convex design space defined by layer thickness ratios and volume fraction gradation parameters. Extensive numerical studies in clamped-free, clamped-clamped, and simply supported cases show that CPA converges faster to high-quality solutions, achieving up to a 20% increase in the first natural frequency in preliminary runs, whereas TWO achieves even greater frequency enhancements (up to 25%) at the expense of longer runtimes. Sensitivity studies reveal that higher material gradients disproportionately increase stiffness, providing an effective tuning lever. Overall, CPA is suggested for quick design iterations and massor time-sensitive applications, whereas TWO is preferred when peak vibrational performance trumps computing cost. Future work will expand these algorithms to three-dimensional plates and shells, incorporate gradient-based local adjustments, and test optimal gradation profiles empirically using 3D-printed specimens.


















