IGUSABDER Sayı 17, Ağustos 2022 / IGUSABDER Issue 17, August 2022
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Osteoid Osteoma(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Yüksel, Serdar; Azar, NikolaÇoğunlukla bas?ka bir nedenle yapılan radyolojik incelemelerde rastlantısal olarak saptananan benign osteojenik tu?mo?rlerden olan osteoid osteoma aktiviteden bağımsız, geceleri daha şiddetli ağrıya neden olur. Standart radyografiler lezyonu go?sterebilir ancak nidusun go?sterilmesi ve lezyonun yerinin kesin tespiti için bilgisayarlı tomografi (BT) gerekmektedir. Nidus adı verilen radyolusen bir alana sahip olan bu benign tu?mo?rde ağrı nidus içi prostoglandin E2 seviyesinin yu?ksek oluşu ile ilişkilendirilmiştir. Ayırıcı tanıda stres kırığı, kortikal kemik absesi ve intra-kortikal osteosarkom du?şu?nu?lmelidir. Tedavisinde nidusun tu?mu? ile uzaklaştırılması gerekmektedir. Marjinal rezeksiyon, intralezyonel ku?retaj ve radyofrekans ablasyon tedavi seçenekleri arasındadır. Marjinal rezeksiyon yapıldıysa alınan piyesin radyolojisi ile nidusu ihtiva edip etmediği go?sterilmelidir.Öğe Ayna Nöronların Aktivitesi ve Çeşitli Hastalıklar Üzerine Etkisi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Ertürk, Çağıl; Mutuş, RıfatAyna nöronların nöroanatomik yapılanması ve işlevselliğinin araştırılması son yıllarda oldukça artmıştır. Özellikle nörolojik ve ortopedik hasta gruplarında uygulanan tedavi yaklaşımlarında pasif uygulamalar yerine hastanın katılımının olduğu aktif uygulamalar tercih edilmektedir. Bunun temel sebeplerinden birisi ayna nöronları ve birincil motor korteksi dâhil ederek tedaviyi kalıcı hale getirmeyi amaçlamaktır. Ayna nöronların fonksiyonel ve disfonksiyonel durumlarını ortaya koymak, tedavi seanslarında hastaların semptomlarını anlamada çok büyük katkı sağlamaktadır. Özellikle ayna nöronları aktive ederek planlanan ayna terapisi ile hastalar nöronal bağlantılarını yeniden yapılandırarak nöroplastik aktivite sağlarlar ve böylece iyileşme süreçlerine katkıda bulunmuş olurlar. Literatür taramalarında ayna nöronların aktivasyonlarının yer aldığı hastalıkların yapısal özellikleri birbirinden farklı olsa da ortak özellik olarak ayna nöronların aktive edilerek tedaviye katkı sağladığını söylemek mümkündür. Yapılan tedavi uygulamalarında, ilgili fonksiyonel hareketin hasta tarafından fiziksel olarak yapılmadığı durumlarda dahi bilişsel olarak hareketin yapıldığının imgelenmesi, ayna nöronları aktive ederek hastanın iyilik halini arttırdığı belirlenmiştir.Öğe “Squid Game” Dizisinin Korku ve Şiddet Temaları Bağlamında Ruhsal Çözümleme Yöntemiyle İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Tuna, Sinem; Akgün, CemHem geleneksel medya yapısı içinde hem de yeni dijital platformların varlığıyla diziler ve filmler, kitleleri etkilerken küresel kodları da ortaya koymaktadır. Günümüzün en popüler dijital dizi ve film platformlarından biri olan Netflix’te 17 Eylül 2021 tarihinde tüm dünyada gösterime açılan “Squid Game” dizisi kısa sürede en çok izlenen orjinal yapım haline geldi. Sınırları aşan bir etkileşimle popüler kültürün bir parçası oldu. Dizi, Güney Kore’de yetişkinlerin, çocuk oyunlarını oynadığı hikâyeler üzerinden anlatılmaktadır. Asıl can alıcı noktası ise toplumsal pek çok konu oyunlar üzerinden anlatılırken, katılımcıların açlık ve sefaletle mücadele ediyor olmasıdır. Oyunlar, mücadele alanlarını temsil ederken katılımcılar ya hayatta kalıp devam edecekler ya da ölümle yüzleşeceklerdir. Anlatının büyük bölümüne yerleştirilmiş olan “korku” ve “şiddet” unsurları, bizlere bu kavramların evrensel yüzünü yeniden göstermektedir. İnsanı merkez alan sinema ve tıp disiplinlerinin örtüşmesini de sağlamaktadır. Son yıllarda sinema ve tıp ilişkisinin akademik boyutta hem derslerde hem de yayınlarda ele alındığı bilinmektedir. Psikolojinin konuları arasında yer alan “korku” ve “şiddet” kavramlarının, sinema dili içerisinde de yer alması disiplinlerarası bir çalışmanın etkisini de ortaya koymaktadır. Bu çerçevede “Squid Game” dizisi sinema perspektifinden ele alınarak Lacan ve Freud gibi düşünürlerin kuramlarından yararlanılarak “ruhsal çözümleme” yöntemiyle incelenecektir.Öğe Niasin Dislipidemi Riskini Azaltmada Potansiyel Bir Ajan Mıdır?(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Dayı, Taygun; Hoca, MustafaTüm dünyada prevalansı ve mortalite oranı en yüksek, bulaşıcı olmayan hastalıkların başında kardiyovasküler hastalıklar gelmektedir. Kardiyovasküler hastalıkların zeminini oluşturan dislipidemi; yüksek triaçilgliserol (TAG) ve serbest yağ asitleri, azalmış yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL-High density lipoprotein) düzeyi ve işlevi, artmış düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL-Low density lipoprotein) düzeyi ve apolipoprotein B (Apo B) üretimi ile karakterizedir. Dislipidemi ile beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıkları arasında önemli bir ilişki olduğu bilinmektedir. Diğer yandan, niasin gibi bazı mikro besin ögelerinin besin desteği olarak kullanımının dislipidemi riskini potansiyel olarak azalttığı görülmüştür. Niasinin potansiyel olarak TAG, serbest yağ asitleri, Apo B, çok düşük yoğunluklu lipoprotein (VLDL-Very low density lipoprotein) ve LDL düzeylerini azaltırken, HDL ve apolipoprotein A (Apo A) düzeylerini arttırabildiği bilinmektedir. Ancak bu potansiyel etkilerin görülmesi adına, önerilen üst alım düzeyinin (35 mg/gün) oldukça üzerinde (1-3 g) niasin tedavisi uygulanmakta, bu durum ‘niasin flush’ semptomunu tetikleyebilmektedir. Bu derleme yazıda niasinin dislipidemi üzerindeki potansiyel etkileri literatürde yer alan güncel bilgiler ve araştırma sonuçları doğrultusunda incelenmiştir.Öğe Uzaktan Eğitim Alan Üniversite Öğrencilerinin Fiziksel Aktivite Seviyelerinin Beslenme Alışkanlıkları ve İnternet Kullanım Süreleri ile İlişkisi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Gerçek, Hasan; Torlak, Mustafa Savaş; Ünüvar, Bayram SönmezAmaç: Araştırma uzaktan eğitim alan üniversite öğrencilerinde fiziksel aktivite düzeyleri ile beslenme alışkanları ve günlük internet kullanım süreleri arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amacıyla yapıldı. Yöntem: Çalışmamıza katılan bireylerin demografik bilgileri, günlük internet kullanım süreleri, eğitim aldıkları kurum, uzaktan eğitime ulaşma şekilleri hakkında veriler toplandı. Katılımcıların beslenme alışkanlıkları ile ilgili verilerini toplamak için “Beslenme Alışkanlıkları İndeksi”, fiziksel aktivitelerini değerlendirmede “Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Formu” kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya 84 (%18,9) erkek, 360 (%81,1) kadın olmak üzere toplam 444 kişi dâhil edildi. Fiziksel aktivite açısından araştırmaya katılanların 94'ü (%21,2) çok aktif, 238'i (%53,6) minimal aktif ve 112'si (%25,2) inaktifti. Beslenme açısından 81 (%18,2) katılımcı hafif, 246 (%55,4) orta, 105 (%23,6) yüksek riskli ve 12 (%2,7) çok yüksek riskli idi. Fiziksel aktivite düzeyleri ile beslenme alışkanlıkları arasında negatif yönlü zayıf ilişki (r=-0,22 p?0,01), fiziksel aktivite düzeyleri ile günlük internet kullanımı arasında da negatif yönlü zayıf ilişki (r=-0,102, p=0,032) bulundu. Sonuç: Çalışmamızda üniversite öğrencilerinde özellikle pandemi döneminde uzaktan eğitim modelinin uygulanmasına bağlı olarak günlük internet kullanım süresinin arttığı, beslenme alışkanlıklarının riskli olduğu ve fiziksel aktivite seviyesinin yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır. Uzaktan eğitim alan öğrencilere fiziksel aktivitelerini arttırmaya ve beslenme alışkanlıklarını pozitif yönde değiştirmeye yönelik yaklaşımlar geliştirilmelidir.Öğe COVID-19 Hastalığı Nedeniyle Hastanede Yatmış Bireylerin Günlük Yaşam Aktivite Düzeylerinin Belirlenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Karadede, Özkan; Karadede, Huriye; Şeremet, Hatice; Oral Taraktaşlı, Gülümser; Altıparmakoğlu, Yıldız Ayşe; Özalp, Ebru; Gündoğdu, Ebru Hilal; Dalkılıç, Fatma; Eroğlu, Maide Nur; Kürkan, Merve; Harman, Mehmet; Çakıcı, Senem; Karaali, RıdvanAmaç: Araştırma, COVID-19 hastalığı nedeniyle hastanede yatarak tedavi olan hastaların taburculuk sonrasındaki günlük yaşam aktivite düzeylerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Çalışma, COVID-19 hastalığı nedeniyle hastanede yatmış, taburculuğundan itibaren en az bir ay geçmiş 230 hasta üzerinde yapılmıştır. Veriler Temmuz 2021-Eylül 2021 tarihleri arasında telefon ile görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Araştırmanın verileri Tanıtıcı Özellikler Formu ve Katz Günlük Yaşam Aktiviteleri Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Araştırma verileri, normal dağılmayan değişkenler için ortanca ve çeyrekler arası aralık kullanılarak verilmiştir. Verilerilerin karşılaştırılmasında Wilcoxon Sıralı İşaretler testi ile kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 57,28±14,6, %47,8’i kadın, %16,1’i aşısız olup COVID-19 hastalığı öncesi günlük yaşam aktivitesi puan ortalaması 17,5±2,7, COVID-19 hastalığından sonraki günlük yaşam aktivitesi puan ortalaması 17,3±3,3 olarak tespit edilmiştir. Araştırmada hastalık öncesi ve sonrasındaki günlük yaşam aktiviteleri puan ortalamaları arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Sonuçlar: COVID-19 hastalığı nedeniyle hastanede yatmış bireylerin taburculuk sonrasındaki sürecinin sağlık profesyonelleri tarafından takip edilmesi, yaşam aktivitelerinin değerlendirilmesi, bakım ihtiyaçlarının belirlenmesi ve buna yönelik olarak bireyselleştirilmiş sağlık hizmetinin hastane dışında da sürdürülmesi önerilmektedir.Öğe Masa Başı İşlerde Çalışanların Fiziksel Aktivite Düzeyleri, Beslenme ve Antropometrik Ölçümlerinin Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Uzun Çoban, Merve; Kocatürk, Rümeysa Rabia; Özcan, Öznur Özge; Karahan, MesutAmaç: Masa başı çalışma fazla hareket etmeden uzun saatler çalışmayı gerektirmektedir ve bu nedenle çeşitli sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Bu çalışmanın amacı masa başı çalışan bireylerin beslenme ve fiziksel aktivite düzeylerini araştırarak antropometrik özelliklerini değerlendirmektir. Yöntem: Bu çalışma Şubat-Nisan 2020 tarihleri arasında rastgele örneklem ile seçilen 200 masa başı çalışan üzerinde yapılmıştır. Katılımcılara 4 bölümden oluşan anket uygulanmıştır. Bulgular: Masa başı çalışanlarda en çok görülen hastalığın göz hastalıkları olduğu tespit edilmiştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu öğün atlamaktadır ve fiziksel aktivite yapmamaktadır. Su tüketimi genelde 1-5 bardaktır. Erkek katılımcıların beden kütle indeksi (BKİ) değerinin kadın katılımcılardan daha fazla olduğu görülmüştür (p<0,05). 41 yaş ve üzeri katılımcıların BKİ değerleri diğer yaş gruplarına göre daha fazla olarak tespit edilmiştir (p<0,05). Evli katılımcıların BKİ değerleri diğer katılımcılardan daha fazla olmuştur (p<0,05). Öğün saatleri düzenli olmasına göre katılımcıların su tüketimi ve fiziksel aktivite yapma durumları ile BKİ değerleri arasında anlamlı fark bulunamamıştır (p>0,05). Çok hızlı yemek yiyen katılımcıların bedenleri daha kilolu görünümde iken, normal hızda yiyenlerin normal ve çok yavaş yiyenlerin ise daha ince yapıda oldukları görülmüştür. Katılımcılar düzenli fiziksel aktivite yaptıklarında vücut ağırlıklarında değişme olmazken, düzenli fiziksel aktivite yapmayanların vücut ağırlığında artış olmuştur. Düzenli fiziksel aktivite yapan ve öğün saatleri düzenli olan katılımcıların vücut ağırlığında değişme olmazken, düzenli fiziksel aktivite yapmayan ve öğün saatleri düzenli olmayan katılımcıların vücut ağırlığında artış olduğu görülmüştür. Sonuç: Masa başında çalışan bireyler fiziksel aktiviteye teşvik edilmeli ve beslenmeleri işyerlerinde bir diyetisyen tarafından düzenlenmelidir. Aynı zamanda antropometrik ölçülerinin takibi yapılmalıdır ve sağlıklı beslenmeye yönelik tedbirlerin alınması gereklidir.Öğe Özel Eğitim Merkezlerinde Çalışan Öğretmen ve Fizyoterapistlerin Kas-İskelet Sistemi Problemleri ile Psikososyal Durumlarının İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Kethüdaoğlu, Mustafa Oğuz; Güneş, Musa; Akçay, İbrahim Halil; Demirdel, ErtuğrulAmaç: Bu çalışmanın amacı; özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde aktif olarak çalışan öğretmen ve fizyoterapistlerin kas-iskelet sistemi problemleri ile ağrı, iş doyum, mesleki tükenmişlik ve yaşam kalitesi durumlarının incelenmesidir. Yöntem: Çalışmamıza özel eğitim merkezlerinde çalışan 92 öğretmen ve 92 fizyoterapist katıldı. Çalışma yüz yüze görüşmeler şeklinde gerçekleştirildi. Katılımcıların demografik bilgileri kaydedilerek, Kas İskelet Sistemi Sağlık Sorgulaması (KİS-SS), McGill-Melzack Ağrı Anketi, Minnesota İş Doyum Anketi, Maslach Tükenmişlik Anketi ve EuroQol 5D Yaşam Kalitesi Ölçeği anket formları uygulandı. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalamaları ve vücut kütle indeksi (VKİ) ortalamaları açısından grupların benzer olduğu belirlendi (p>0.05). Her iki grupta da kadın katılımcı sayısının erkeklerden daha fazla olduğu, cinsiyet dağılımlarının gruplarda farklı olduğu tespit edildi (p<0,05). Meslekte aktif çalışma sürelerinin her iki grupta da benzer olduğu görüldü (p>0,05). Haftalık çalışma sürelerinde ise öğretmenlerin fizyoterapistlerden daha uzun süre çalıştığı belirlendi (p<0,05). Aynı zamanda fizyoterapistlerin yaşam kalitelerinin daha yüksek (p<0,05), ağrı seviyesinin daha düşük olduğu saptanırken (p<0,05); iş doyum, mesleki tükenmişlik ve KİS-SS değerlerinin benzer olduğu bulundu (p>0,05). Sonuç: Çalışmanın sonunda özel eğitimde çalışan fizyoterapist ve öğretmenlerin iş doyumu, mesleki tükenmişlik ve kas-iskelet sistemi sorunlarının benzer olduğu belirlendi. Genel yaşam kalitesinin fizyoterapistlerde daha yüksek olduğu ve öğretmenlerin ağrı skorlarının daha fazla olduğu tespit edildi. Fizyoterapistlerin öğretmenlere göre haftalık çalışma süresinin daha az olması ağrı skorlarının daha az olmasının bir nedeni olabileceği gibi, öğretmenlere göre daha aktif bir çalışma modeline sahip olmaları ve bir sağlık profesyoneli olarak fizyoterapistlerin ağrı yönetimi konusunda bilgi sahibi olmaları da bu sonucun bir nedeni olabilir. Yaşam kalitesinde ortaya çıkan farkın ise ağrı skoruyla ilişkili olabileceğini düşünmekteyiz. İş doyum, mesleki tükenmişlik ve KİS-SS değerlerinin benzer olmasının sebebi olarak aynı merkezlerde çalışan fizyoterapist ve öğretmenlerin benzer sorunlar yaşaması, benzer yöneticilerle çalışması ve benzer tatmin duyguları tatmaları olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Hemşire ve Ebelerin Anne ve Yenidoğanın Erken Ten Tene Temas Uygulamasına Yönelik Bilgileri ile Tutumlarının İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Çelik, İncilay; Kök, GülşahAmaç: Bu araştırma, hemşire ve ebelerin anne ve yenidoğanın erken ten tene temas uygulamasına yönelik bilgileri ile tutumlarını incelemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Bu tanımlayıcı araştırma, Ankara’da bir eğitim ve araştırma hastanesinde yürütülmüştür. Araştırmanın örneklemini Ekim 2020-Ocak 2021 tarihleri arasında araştırmayı kabul eden 117 hemşire ve ebe oluşturmuştur. Veriler, araştırmacı tarafından hazırlanan yapılandırılmış veri toplama formu ile “AnneYenidoğan Ten Tene Temas Ölçeği” aracılığıyla yüz yüze görüşme tekniği ve google forms üzerinden hazırlanan elektronik veri toplama formu kullanılarak toplanmıştır. Veriler, IBM SPSS Statistics 25.0 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. İstatistiksel olarak anlamlılık düzeyi p<0.05 olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Katılımcıların Anne-Yenidoğan Ten Tene Temas Ölçeği’nden aldıkları toplam puan ortalaması 136.33±9.53’dür. Katılımcıların %95.7’sinin doğum sonrası dönemde anne ve yenidoğanın ten tene temas uygulamasını daha önceden duyduğu, %89.7’sinin anne ve yenidoğan ten tene temas becerisini doğru bir şekilde bildiği, %65.4’ünün anne ve yenidoğan ten tene temas uygulamasına yönelik bilgiyi hizmet içi eğitim programından aldığı belirlenmiştir. Katılımcıların %92.3’ünün doğum sonrası dönemde anne ve yenidoğanın ten tene temas becerisini uyguladığı belirlenmiştir. Katılımcıların yaş, meslek ve eğitim durumları açısından anne-yenidoğan ten tene temas ölçeğinden aldıkları puan ortancaları arasında anlamlı bir fark olmamasına rağmen ölçeğin bazı alt boyutları açısından katılımcıların eğitim düzeylerine ve çalıştıkları yerlere göre anneye sağlanan hizmet alt boyutu (p=0.002) ile etkinleştiren faktörler (p=0.03) alınan puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Çalışmamıza katılan tüm ebe ve hemşirelerin anne ve yenidoğanın ten tene temas uygulaması ile ilgili olumlu tutumlarının olduğu, ebe ve hemşirelerin doğum sonu erken dönemde ten tene temasın anne ve yenidoğan sağlığı için bilgi ve farkındalık oluşturmalarının önemli olduğu değerlendirilmiştir.Öğe Annelerin Oyun ve Oyun Materyallerine İlişkin Düşünceleri ile Çocuğuyla Etkileşimli Oyun Oynama Davranışlarının İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Devlet Memiş, Kıymet; Gürsoy, FigenAmaç: Bu araştırma annelerin oyun ve oyun materyallerine ilişkin görüşlerinin ve çocuklarıyla etkileşimli oyun oynama davranışlarının incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Nicel ve nitel yöntemlerin birlikte kullanılarak karma yöntemle yapılan bu araştırmaya, 18-36 ay arası çocuğa sahip 20 anne katılmıştır. Veriler “Demografik Bilgi Formu”, “PİKOLO/Ebeveyn-Çocuk Etkileşimi Gözlem Formu’’ ve “Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu’’ ile toplanmıştır. Verilerin analizleri SPSS ve MAXQDA programları kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Annelerin %45’i (n=9) 36 yaş ve üzerinde, %65’i (n=13) üniversite mezunu ve %55’i (n=11) bir işte çalışmaktadır. PİKOLO’nın alt boyutlarından alınan puanların; annelerin yaşlarına göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığı, annelerin eğitim durumuna göre, Cesaretlendirme ve Öğretme boyutlarında, annelerin çalışma durumuna göre de Duyarlılık, Cesaretlendirme ve Öğretme boyutlarında alınan puanların yüksek olduğu ve istatistiksel açıdan anlamlı bir fark olduğu bulunmuştur. Annelerin oyun konusunda genellikle olumlu duyguda olduğu oldukları ve çocuklarının oyun oynaması için çok fazla oyun materyalleri aldıkları tespit edilmiştir. Sonuç: Annelerin çocuklarıyla etkileşimli oyun oynama davranışlarında annelerin eğitim durumunun ve çalışma durumunun olumlu ebeveynlik becerilerinin üzerinde etkili olduğu, annelerin oyun konusunda genelde olumlu tutumda oldukları fakat oyun materyalleri seçiminde desteğe ihtiyaçları olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Öğe Karpal Tünel Sendromlu Kadınlarda Elektrodiagnostik Test Sonuçlarına Göre Klinik Değerlendirme, Ağrı, Fonksiyonel Durum ve Uyku Kalitesi Sonuçlarının İncelenmesi: Pilot Çalışma(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Akçay, İbrahim Halil; Demirdel, ErtuğrulAmaç: Çalışmamız, elektrodiagnostik test sonuçlarına göre hafif ve orta düzey Karpal Tünel Sendromu (KTS) tanısı almış kadın hastaların klinik semptom şiddetleri, el fonksiyonları ve uyku kalitelerinin karşılaştırılması ve hastaların semptom şiddetleri ile el fonksiyonelliği ve uyku kalitesi arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla planlandı. Yöntem: Çalışmamız, Erzurum Atatürk Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi Polikliniğine başvuran, hafif-orta düzey KTS tanısı alan ve 35-65 yaş aralığında olan 32 kadın hasta ile gerçekleştirildi. KTS şiddetinin elektrofizyolojik tanılaması için elektromiyografi (EMG), ağrı ölçümü için Vizüel Analog Skalası (VAS), KTS fonksiyonel durum şiddeti ve semptom şiddeti için Boston KTS Anketi, el fonksiyonelliği için Duruöz El İndeksi, uyku kalitesi için Jenkins Uyku Skalası kullanıldı. Veriler SPSS programı ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamız sonuçlarına göre hafif ve orta şiddette KTS tanısı almış hastaların ağrı, Boston KTS Anketi, Jenkins Uyku Skalası sonuçlarının benzer olduğu (p>0.05); Duruöz El İndeksi sonuçlarının ise orta şiddette KTS tanısı almış hastalarda hafif şiddette KTS hastalarına göre daha yüksek olduğu belirlendi (p<0.05). Hastaların semptom şiddetleri ile el fonksiyonelliği ve uyku kalitesi arasındaki ilişki incelendiğinde ise; semptom şiddeti yüksek olan hastalarda fonksiyonel durum ve uyku kalitelerinin daha kötü olduğu belirlendi (p<0.01). Sonuç: KTS hastalarında EMG sonuçları ile klinik semptomlar her zaman birbiri ile uyumlu olmayabilmekte, EMG sonuçlarına göre farklı şiddette KTS’si olan hastaların yaşadığı semptomlar hastaya özgü değişiklikler gösterebilmektedir. Buna göre KTS hastalarının klinik durumları ile EMG sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi ile hastaya özgü planlanacak tedaviler ile daha etkili sonuçlara ulaşılabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Türkiye ile Bazı Ülkelerin COVID-19 Vaka Sayıları Arasındaki Gecikmeli İlişkinin Çapraz Korelasyon Analizi ile İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Demirci, ŞenolAmaç: Bu çalışmada, Dünya’da COVID-19 vaka sayısında üçüncü dalganın yaşandığı dönemde Türkiye’ye en fazla ziyaretçinin geldiği ülkeler ile Türkiye’nin günlük bir milyon kişi başına düşen COVID-19 vaka sayıları arasındaki gecikmeli ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bütün ulaşım yolları dahil olmak üzere Türkiye’ye en fazla ziyaretçinin geldiği ilk 30 ülke çalışma kapsamına alınmıştır. Vaka sayıları arasındaki gecikmeli ilişki çapraz korelasyon analizi kullanılarak belirlenmiştir. Bulgular: Ukrayna (r=0,80), Polonya (r=0,81), Makedonya (r=0,78), Romanya (r=0,77), Sırbistan (r=0,76), Bulgaristan (r=0,73), Avusturya (r=0,71), Moldova (r=0,71), Birleşik Krallık (r=0,53), Fransa (r=0,52), Belçika (r=0,57), Amerika Birleşik Devletleri (r=0,57), Ürdün (r=0,81), Libya (r=0,74) ve Lübnan’da (r=0,64) vaka sayılarının pik yapmasından haftalar sonra Türkiye’de de pik gerçekleştirdiği ve gecikmeli ilişkinin olduğu saptanmıştır. Türkiye’de vaka sayılarının Almanya (r=0,69), Azerbaycan (r=0,93), Irak (r=0,88), İran (r=0,87) ve Hollanda (r=0,77) ile benzer zaman aralıklarında benzer bir trend sergilediği tespit edilmiştir. Sonuçlar istatistiki açıdan anlamlıdır (p<0,05). Sonuç: Türkiye’de vaka sayılarında üçüncü dalganın yaşandığı dönemde, çalışma kapsamında gecikmeli ilişki tespit edilen ülkelerden gelen ziyaretçilerin hastalığın toplum içerisinde yayılımında etkisi olabilir. Bu bakımdan vaka sayılarında ciddi artışların olduğu ülkelerden Türkiye’ye gelen ziyaretçilerin ülkeye girişlerine izin verilmemesi, karantinada kalma koşulu ile girişine izin verilmesi, ülkeye girişten sonra semptom takibinin yapılması gibi farklı çözümler ile farklı ülkelerden hastalığın taşınması kısmi olarak engellenebilir.Öğe Prevalence of Obesity Between 6-15 Years Children in Istanbul(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Pulat Demir, HalimeAim: This research aims to evaluate the prevalence of obesity and nutritional habits in children aged 6-15 in a district of Istanbul. Method: This is a cross-sectional study conducted with 2452 students aged 6-15 in 19 primary schools in Avcılar district of Istanbul. A face-to-face questionnaire was applied about the children's nutrition habits and food consumption frequencies. Children's height, weight, waist and hip circumference measurements were taken. Children were categorized according to Z-scores. Statistics were made using the SPSS 21 program. Results: A total of 47.8% of students were boys, 52.2% were girls. The mean age of the students was 9.47±2.21 years, average BMI was 18.7±3.73 kg/m2. Overweight and obesity prevalence was 20.3% and 13.2%, respectively. The obesity prevalence of 9-y-old was at the highest level, and males were more obese than females (p<0.001). A significant difference was found between obese and non-obese students in terms of snacking while studying and watching TV, and the frequency of some food consumption (p<0.05). Conclusion: It was found that one out of every three children was overweight. In addition to national and international policies, regional and local follow-ups and taking necessary precautions may be beneficial in controlling childhood obesity.Öğe Assessment of the Correlation Between Anthropometric Measurements, Mediterranean Diet and Nutritional Habits of Students(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Torpil, Hilal; Tokatlı Demirok, NazanAim: In the study, the aim was to assess the possible correlation between the Mediterranean diet quality index with anthropometric measurements by identifying the ability of students attending Tekirdağ Namık Kemal University Department of Nutrition and Dietetics to apply academic knowledge related to healthy lifestyles to their own lives and their healthy eating obsessions. Method: The sample for the study comprised a total of 174 students who volunteered to participate, aged between 18-24 years abiding by the study participation criteria, including 54 in the fourth year, 65 in the third year, and 59 in the second year of university. The survey form was applied to students participating in the research with the face-to-face interview method. Additionally, the anthropometric measurements and body composition of students completing the survey form were determined. Results: As a result of these assessments, students had a mean Mediterranean Diet Quality Index of 5.3±2.95 and mean ORTO-11 scale point of 24.75±6.48. The mean body weight of students was 59.7±11.1 kg and mean BMI was 21.72±3.1. In our study, it was determined that as the level of class increased, compliance with the Mediterranean diet increased. It was found that as the Mediterranean diet quality index scores of the students increased, BMI values and the ORTO-11 scale scores decreased (p<0.05). Conclusion: It has been determined that compliance with the Mediterranean diet positively affects the body weight, BMI and body composition of individuals. Moreover, there was a determined positive correlation between the orthorexic behaviors and compliance with the Mediterranean diet.Öğe The Learning Effects of Flipped Classroom Model on Nursing Student’s Vital Signs Skills: A Quasi-Experimental Study(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Taşkın, Derya; Bahar, ArzuAim: The aim of the study is evaluated to the effect of the education with the flipped classroom class learning model in nursing psychomotor and cognitive and skills Method: A quasi experimental design was used with intervention (n=40) and comparison group (n=40), pre-test-post-test measures in the study. The experimental group (n=40) received a flipped classroom learning approach along with vital sings modules with learning and practicing the required, whereas the control group (n=40) received traditional classroom instruction. A knowledge test and a skills checklist were used to assess student performance. Results: The highest scores in post-test knowledge exam and skills exams were received by students who experienced flipped classroom education group (X?=62.15±16.55; X?=45.25±14.77, respectively). In addition, when the psychomotor skill test post-test total scores between the groups were examined, it was found that the experimental group had higher scores than the control group (X?=38.92±0.85, X?=30.79±1.41 respectively). Conclusion: The utilization of the flipped class model in nursing education was found to positively affect both theoretical knowledge and psychomotor skill acquisition.Öğe Erkek ve Kadın Hentbolcularda Maç Sırasındaki Oyuncu Yükü ve Yüksek Şiddetli Aktivitelerin Oyuncu Pozisyonlarına Göre Karşılaştırılması(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Gençoğlu, Celal; Gümüş, Hikmet; Mancı, Egemen; Özdalyan, Fırat; Kosova, SercinAmaç: Kısa süreli yüksek şiddetli aktiviteler içeren hentbolda fiziksel ve fizyolojik özellikler ile atış hızı parametrelerinde cinsiyet farkı açıkça gösterilmiştir. Bu tür performans parametreleri dışında branşa ait gerçek zamanlı maç verisi elde etmek metodolojik kısıtlılıklar içermektedir. Ancak, son dönemde giyilebilir teknolojilerle kapalı alan takım sporlarında oyuncu yükünü daha detaylı incelemek mümkündür. Bu çalışmanın amacı hentbolda maç sırasında oyuncu yükünü kadın ve erkek oyuncularda pozisyonlara göre karşılaştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya hazırlık turnuvasına katılan 2 erkek ve 2 kadın toplam 4 Türkiye Hentbol Süper Lig takımından 42 saha oyuncusu (20 kadın ve 22 erkek) gönüllü olarak katılmıştır. Kaleciler ve toplam oyun süresi 10 dakikanın altında kalan saha oyuncuları analize dahil edilmemiştir. Müsabaka öncesi kişiye tanımlanmış İnersiyal Ölçüm Ünitesi (IMU) sensörleri (OptimEye S5, Catapult Sports, Avustralya) firmanın özel yeleği ile üst gövde arkasına sabitlenmiş ve kalp atım hızı monitörizasyonu için göğüs bandı (Polar T31 Coded, Finlandiya) takılmıştır. Toplanan verilerde sporcu değişimi (yedek bankında geçen süre) ve oyun duraksamaları (aktif oyun süresi) firmanın yazılımıyla (OpenField, Catapult Sports, Avustralya) işaretlenerek filtrelenmiştir. Bulgular: Her iki cinsiyet için aktif oyun süreleri benzer olmasına rağmen oyuncu yükü ve kalp atım hızı yanıtları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Kadın hentbolcularda toplam oyuncu yükü ve ortalama oyuncu yükü erkeklere göre daha yüksek iken erkek hentbolcularda pik oyuncu yükü istatistiksel olarak daha yüksek bulunmuştur (265.50±93.06 PL total, 255.80±81.59 PL total; 8.30±1.27 PL/dak, 8.07±1.64 PL/dak). Benzer olarak oyuncu yükü yoğunluk bölgelerinde erkekler kadınlara göre düşük seviye bölgelerde daha az, yüksek seviye bölgelerde daha çok oyuncu yükü eforu göstermiştir. İç yük yanıtları kadın hentbolcuların kalp atım hızı tükenme parametresinde erkeklere göre anlamlı yüksek bulunmuştur. Sonuç: Bu araştırma bulguları hentbol branşındaki çoğu anahtar performans belirteçlerindeki cinsiyet farkının maç sırasında oyuncu yükünde de literatürle uyumlu olarak anlamlı farklılıklar olduğunu göstermiştir. Ancak, daha yüksek sayıda maçın dahil edildiği ve rekabetin daha yüksek olduğu lig düzeyindeki maçlardan toplanacak verilere ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe What Do Nurses Experience in Pandemics? A Scale Development Study(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Kuşçu Karatepe, Hilal; Öztürk Yıldırım, Tuğba; Tiryaki Şen, HanifeAim: To develop a valid and reliable measurement tool to identify the challenges nurses face during pandemics. Method: The study has a cross-sectional and methodological design. Using a multi-method approach, it was conducted with 405 nurses in Istanbul between May 15 and August 15, 2020. Data were collected online via the Personal Information Form and Draft Scale. Descriptive statistics, validity reliability analysis, and total score averages were evaluated for data analysis using SPSS 21 and AMOS 22 programs. Results: 38 items were grouped into four dimensions. The variance rate was found as 66.88%. Goodnessof-fit statistics were appropriate. The total correlation scores of the items were between 0.42-0.82 (p<0.001). Cronbach's alpha value was 0.92. There was no significant difference between the test-retest mean scores (t:1.349, p:0.188), while a highly significant correlation was found between the measurements (r:0.88 p<0.001). The overall mean score of the scale was 3.50±0.62. Conclusions: The valid and reliable scale can assist nurses, managers of healthcare institutions, and policymakers in developing coping strategies for the challenges.Öğe İstanbul’da Bir Özel Hastanede İdrar Yolu Enfeksiyonu Bulunan Hastalardan İzole Edilen Bakteriler ve Antibiyotik Duyarlılık Profillerinin Belirlenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Değirmenci, Hasan; Vural, Savaş; Yalçın, SemihaAmaç: Toplum ve hastane ortamında insanlarda en yaygın bakteriyel enfeksiyonlardan biri idrar yolu enfeksiyonlarıdır (İYE) ve tüm enfeksiyon hastalıkları içinde %25’lik bir oranla ikinci sıklıkta görülmektedir. İdrar yolu enfeksiyonlarının, %95’ten fazlası bakteriyel etkenler olmak üzere idrar yolları epitelinde inflamatuar yanıta neden olan mikroorganizmalar tarafından oluşturulmaktadır. Bu çalışmanın amacı; 2017-2021 tarihleri arasında, İstanbul’da bir özel hastanenin farklı servis ve polikliniklerine idrar yolu enfeksiyonu şikâyeti ile gelen ve idrar yolu enfeksiyon bulguları bulunan yatan hastalardan alınan idrar örneklerinden yapılan mikrobiyolojik analizler sonucunda, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmesi ve değerlendirilmesidir. Yöntem: Araştırmada, 2017-2021 tarihleri arasında hastanenin mikrobiyoloji laboratuvarına gönderilen 772 idrar örneği, izole edilen bakteriler ve antibiyotiklere direnç/duyarlılıkları açısından retrospektif olarak incelenmiştir. Verilerin analizi SPSS İstatistik 26 versiyonu ile gerçekleştirilmiştir. Kategorik değişkenler sayı ve yüzde olarak hesaplanmıştır. Kategorik değişkenler arasındaki farklılığı ki-kare testi kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Çalışmada 572 (%74) ’si kadın ve 200 (%26) ’ü erkek olmak üzere toplamda 772 hastaya ait idrar örneği mikrobiyolojik kültür/antibiyogram sonuçları incelenmiştir. Hastalara ait yaş dağılımları incelendiğinde; %6’sı 0-15 yaş, %5,9’u 15-24 yaş, %33,9’u 25-49 yaş ve %54,2’si 49 yaş ve üzerinde olduğu görülmüştür. İdrar örneklerinden toplamda 32 farklı bakteri türü izole edilmiş olup, en fazla izole edilen bakteri türleri sırasıyla; Escherichia coli, Klebsiella pneumoniae ve Proteus mirabilis’tir. Escherichia coli izolatlarının en çok duyarlılık gösterdiği antibiyotikler; amikacin (%97,2), meropenem (%95,3), imipenem (%95,1), colistin (%94,7), ertapenem (%92), tazobactam-piperacillin (%88,6), nitrofurantoin (%87,7), gentamicin (%84,3), ticarcillin-clavulanate (%83,1) ve cefoxitin (%82,9) olarak belirlenmiştir. En fazla direnç gelişimi gözlenen antibiyotikler ise sırasıyla; ampicillin (%71,3), ampicillin-sulbaktam (%69,9) ve amoxicillin-clavulonic acid (%49,4) olarak belirlenmiştir. Klebsiella pneumoniae izolatlarında en çok duyarlılık saptanan antibiyotikler sırasıyla; colistin (%70,4) ve amikacin (%69,8) olup en fazla direnç gelişimi ampicillin (%94,9), ampicillin-sulbaktam (%93,5) ve cefazolin (%69,6)’de saptanmıştır. İzole edilen Proteus mirabilis’lerde en fazla tazobactam-piperacillin (%78,8), aztreonam (%78,6) ve meropenem (%75)’e duyarlılık saptanırken, en çok direnç gelişimi şekillenen antibiyotikler ise nitrofurantoin (%72,7) ve colistin (%81,5) olduğu görülmüştür. Sonuç: Günümüze kadar İYE patojenlerine karşı antibiyotiklerin yaygın kullanımı, antibiyotiğe dirençli türlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Antibakteriyel direncin oluşma nedenlerinden en önemlisi, uzun süreli ve yetersiz dozda antibiyotik kullanımıdır. Ayrıca yanlış antibiyotik seçimi de direnç gelişimine yol açmaktadır. Bu durum tedavi sürecini etkilemekte ve etkin bir tedavi için doğru kemoterapotik seçeneklerin belirlenmesi gereğini ortaya çıkarmaktadır. İYE’una neden olan bakterilerin antimikrobiyal direnç dağılımları zamana ve bölgeye göre farklılıklar göstermektedir. Antibiyogram test sonuçlarının zaman alması nedeniyle, İYE şikayeti ile gelen hastalara genellikle ampirik antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır. Ampirik preparat seçiminde ilk önce bölgesel olarak en sık izole edilen etken ve en düşük direnç oranının görüldüğü antimikrobiyal ajan dikkate alınmalı, mümkünse antibiyotik tedavisine başlamadan önce etken izolasyonu ve antibiyogram değerlendirmesi amacıyla idrar örneklerinin laboratuvara ulaştırılması sağlanmalıdır.Öğe Tek Diş Siyah Sarımsak Ekstrelerinin Antioksidan, Sitotoksik ve Antidiyabetik Etkilerinin Değerlendirilmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) İlgün, Selen; Köngül Şafak, Esra; Akçakaya Mutlu, Sena; Şeker Karatoprak, GökçeAmaç: Allium sativum L. (Sarımsak) bitkisinin belli bir derecede nem ve sıcaklık ile işlem görmesi sonucu, elde edilen fermente ürün tek diş siyah sarımsağın biyoaktivitesinin tespit edilmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışmada, siyah sarımsak dişlerinin etanol ve su ekstresi hazırlandı, yine ayrılan kabuk kısımları da etanol ile ekstre edilerek, DPPH? ve ABTS?+ radikalini süpürücü etki tayin yöntemi ile antioksidan aktivitesi değerlendirildi. In vitro ?-amilaz inhibisyon testi ile antidiyabetik aktivitesi belirlendi. MTT yöntemi kullanılarak ekstrelerin Colo-205 hücrelerinde sitotoksik etkisi tayin edildi. Bulgular: Siyah sarımsak ekstrelerinden kabuk ekstresi (A.S.K EtOH) en yüksek toplam fenol (61,40±0,48 mgGA/gekstre) ve toplam flavonoit (26,08±0,37 mgCA/gekstre) içeriğine sahip ekstre olarak tespit edildi. Ayrıca, 4mg/mL konsantrasyonda A.S. SU ekstresi DPPH? radikalini süpürücü aktivitesi (% inhibisyonu 64,66±1,94) en yüksek ekstre olarak tespit edilirken, A.S.K EtOH ekstresi 4mg/mL’de ABTS radikalini süpürücü aktivitesi en yüksek ekstre (2,44±0,16mmol/L/Trolox) olarak bulundu. İnsan kolorektal kanser hücre hattı Colo-205’te sitotoksik etkisi değerlendirilen ekstrelerden, S.K EtOH ekstresinin 1000-250 µg/mL konsantrasyon aralığında diğer ekstrelere oranla en fazla sitotoksik etki gösteren ekstre olduğu belirlendi. Ekstrelerden hiçbiri akarbozun pozitif kontrol olarak kullanıldığı ?-amilaz inhibiyon testine göre antidiyabetik aktivite gösteremedi. Sonuç: Sonuçlar son yıllarda oldukça popüler olan siyah sarımsağın biyolojik aktivitelerine dair ön çalışma verileridir. Elde edilen verilere göre siyah sarımsağın aktif bileşenlerinin daha detaylı bir şekilde çalışılması ve siyah sarımsak elde etme ve saklama yöntemlerinin daha detaylı araştırılması gerekmektedir. Böylelikle tıbbi açıdan oldukça büyük öneme sahip bir bitkinin fermente halinin kullanımı ve faydaları ile ilgili umut vaat edici sonuçlar elde edilebilir.Öğe Ferguson Hemorrhoidectomy in the Surgical Treatment of Hemorrhoids(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2022) Çiftçi, Fatih; Anuk, TurgutAim: To assess the outcome of the conventional Ferguson approach in the surgery of our patients who were operated on for prolapsed internal hemorrhoid. Method: 769 patients who were treated with the Ferguson technique between March 2007 and January 2017 were included in the study. Patients' medical files were assessed and, the complaints at presentation, anorectal comorbidities, operation findings and postoperative early and late complication data were recorded. Results: 65% of the patients were male and the mean age was 39 years (18 -81). The durations of complaints varied between one week and 5 years. In the order of higher to lower frequency the complaints were palpable pakers, bleeding and pain respectively. The pakers were at classical locations (3,5,7,11 o’clock) in 69 % of patients. Most of the cases (65%) were grade 4 hemorroid. 19 % of patients had anal fissures as anorectal comorbidity. All patients were operated on at the lithotomy position under spinal anaesthesia. Operation time for ferguson technique was on average 20 minutes and postoperative stay in hospital was one day on average. During the postoperative period, 55 patients developed early complications. These included severe abdominal pain in 25 patients (3-25%), bleeding in 3 (0,4%) and urine retention in 28 (3.60%). Late complications developed in 7 patients. There developed anal stenosis in one patient, anal fissure in 3 and fistula with an abscess in 2. Incontinence and recurrence were not observed in any patient. Conclusion: Ferguson technique is still employed for hemorrhoid surgery. The results of our study support the Ferguson hemorrhoidectomy as a reliable method of preference.