Diğer Atıf Dizinlerdeki Yayınlar
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Diğer Dizinlerdeki Yayınlar / Publications in Other Citation Indexes
Güncel Gönderiler
Öğe The Interaction of AFB1 Aflatoxin and Lactococcin A; Molecular Docking(Sakarya University, 2024) Özgen, Arzu; Ünlü, Nihan; Aksu Canbay, CananAflatoxins (AF), which cause diseases in humans and animals, are mycotoxins produced by certain types of fungi. Bacteriocins are natural antimicrobial substances synthesized by bacteria. These substances that are in protein structure, generally have short chain and small molecular weight. According to the classification made by Klaenhammer, especially considering Gram (+) bacteria, bacteriocins are divided into 4 different classes. These are Class I (Class IA, Class IB), Class II (Class IIA, Class IIB, Class IIC, Class IID), Class III and Class IV. Enterocin A, Sakacin A, Lactococcin A can be given as examples of Class II bacteriocins. In this study, we examined the interaction of AFB1 aflatoxin (ligand) and Lactococcin A (protein) bacteriocin, which is in Class II, using Molecular Docking. The results showed that Lactococcin A molecule have the potential to be used for aflatoxin degradation.Öğe Sürdürülebilir Havayollarının Tüketici Tarafından Kabulünü Etkileyen Teşvik Edici Faktörler(2024) Yıldız, Oğuz; Kelleci, Alpaslan; Başakcı, TuğçeHavacılık endüstrisi fazla yakıt tüketen jumbo jetlerin kullanımının yanı sıra dünyanın birçok bölgesine sıkça uçuş gerçekleştirerek küresel ısınmaya neden olmaktadır. Ayrıca havayolu şirketlerinin yolcu işlemlerinin yapıldığı birçok pist ve terminale sahip havalimanlarının da enerji ve katı atık anlamında iklim değişikliğine olumsuz etkileri bulunmaktadır. Havayolu endüstrisinin sürdürülebilirlikle ilgili çabaları göz önüne alındığında Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı’nın (SAF) kullanılması, LEED sertifikalı havalimanlarının inşa edilmesi, endüstriyel operasyonların sebep olduğu katı atıkların toplanarak ayrıştırılması ve geri dönüştürülmesi gibi çevresel ve ekonomik boyutu öncülleyen uygulamaların havalimanları ve havayolu şirketlerince tercih edildiği görülmektedir. Diğer taraftan sürdürülebilir havayolu şirketlerinin tüketici kabulünü kolaylaştıran sosyal unsurların incelenmesi literatürde bir boşluk oluşturmaktadır. Fakat sürdürülebilirliğin bütün boyutlarını kapsayan bir bakış açısı havayolu şirketlerinin sürdürülebilirlik uygulamalarına yardımcı olacaktır. Bu doğrultuda çalışma, havayolu şirketlerinin sürdürülebilirlik uygulamalarının tüketiciler tarafından kabul edilmesini sağlayan unsurları belirlemeyi amaçlamaktadır. Böylece sürdürülebilir kalkınma hedefleri arasında yer alan sürdürülebilir tüketim ve üretimi kolaylaştıran unsurlara ulaşmak mümkün olacak; bunun yanında farklı nesillerin davranış değişikliği göstermesini sağlayacak modellerin formüle edilmesi mümkün olacaktır. Çalışmada ilkin havayolu şirketlerinin sürdürülebilirlik uygulamalarını belirlemek için İstanbul’da faaliyet gösteren ulusal ve uluslararası havayolu şirketlerinin yöneticileriyle derinlemesine mülakatlar yapılmıştır. Daha sonra havayolu şirketlerinin sürdürülebilirlik uygulamalarının tüketici tarafından kabulünü etkileyen unsurları belirlemek için Y ve Z kuşağı temsilcileri ile odak grup görüşmeleri yapılmıştır. Mülakatlar sonrasından kodlanan değişkenlerden oluşturulan anket sosyal medya kanalları yoluyla 255 katılımcıya uygulanmıştır. Veriler önce Keşifsel Faktör Analizine daha sonra kavramsal boyutların sağlamasını yapmak amacıyla Doğrulayıcı Faktör Analizine tabi tutulmuştur. Yapılan keşifsel ve doğrulayıcı faktör analizi sonucu tüketicilerin havayolu şirketlerinin sürdürülebilir havacılık uygulamalarını kabulünü etkileyen unsurların; ekonomik, sosyal, çevresel, kompozit materyal ve gürültü faktörlerinden oluştuğu tespit edilmiştir.Öğe Psikolojik Danışmanlıkta Özgül Bir Alan: Ekopsikoloji(2024) Kütük, Hasan; Canel, Azize NilgünDoğanın insan psikolojisi ve sağlığı üzerindeki etkisi yıllardır merak edilen ve araştırılan bir konu olmuştur. Doğanın insan üzerindeki iyileştirici etkisi ve mental iyi oluşu destekleyen yönü 20. yüzyılın sonlarında ve milenyum çağı olarak da tabir edilen 21. yüzyılda bu alanda terapötik bir mantığın geliştirilmesi yönünde temel bir ihtiyaç haline gelmiştir. Doğanın terapötik anlamda ele alınmasında etkili olan ekopsikoloji anlayışı, üç temel hipotez ve bu hipotezlerden hareketle yeşil akım olarak da tabir edilen çeşitli doğa terapi uygulamalarını ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmada ilk olarak ekopsikoloji yaklaşımı ve ekopsikolojiye zemin hazırlayan temeli anlamak adına üç temel hipotez ele alınacaktır. Daha sonra çeşitli doğa terapilerinin içeriklerinden bahsedilerek içerik zenginleştirilecektir.Öğe Erken Çocuklukta Üstbilişin Doğası, Desteklenmesi ve Değerlendirilmesi(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2024) Aydın, Ebru; Ünsever, ÖzgeSon yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar, küçük çocukların üstbilişsel becerilerden yararlanma kapasitesine sahip olduklarını ve bu becerilerin erken çocuklukta desteklenmesine dair gerekliliği ortaya koymuştur. Literatürde kısa bir geçmişi olan üstbilişin eğitim araştırmalarına dahil olması ile birlikte bu becerilerin kendiliğinden gelişip gelişmediği ya da hangi öğretim stratejileriyle desteklenebileceği konularında soru işaretleri doğmuştur. Bunlarla birlikte üstbiliş teriminin kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi noktasında hala birtakım sınırlılıklar bulunmaktadır. Özellikle üstbilişin bilişten ayrılan özellikleri ve biliş ile etkileşimi, diğer düşünme becerilerinden neden farklı olduğu ve terimin doğası hakkındaki soru işaretlerinin cevaplanması önem taşımaktadır. Bu çalışmada üstbiliş teriminin kökeni ve doğası açıklanmış, farklı üstbilişsel modeller karşılaştırılmış, erken çocuklukta üstbilişin ne doğrultuda geliştiği, nasıl desteklenebileceği ve değerlendirilebileceği konularında eğitimcilere ve araştırmacılara bir başvuru kaynağı oluşturmaya çalışılmıştır.Öğe Çalışma Hayatında Çok Boyutlu Bir Kavram Olarak Tevazu(Anadolu Üniversitesi, 2024) Üçok, Dilek Işılay; Aksu Can, GizemTevazu kavramı; “kişinin, kendi imajını savunmak, onarmak ya da kendisini olduğundan daha iyi göstermek gibi bir zorunluluk hissetmeksizin ve kendine ilişkin bilgileri çarpıtmaksızın, kendi gücünü/sınırlılıklarını gerçekçi olarak görmeye istekli olması” şeklinde tanımlamaktadır. Alan yazınına bakıldığında, kavramın olumlu yönlerine dikkat çeken çalışmaların varlığının yanı sıra, karanlık yönüne vurgu yapan araştırma sonuçlarının da olduğu görülmektedir. Bu çalışmanın amacı; işyerinde tevazu kavramının çalışanlar açısından algılanma biçimlerinin değerlendirilmesi, kavramın ortaya çıkmasına neden olabilecek bireysel/örgütsel öncüllerin tespit edilmesi, tevazu sahibi çalışanlara yönelik tepkilerin belirlenmesi ve tevazunun, günümüzdeki çalışma dinamikleri üzerindeki olası etkilerinin ortaya konulmasıdır. Nitel araştırma yönteminin tercih edildiği bu çalışmada, kolayda örnekleme yöntemiyle ulaşılan 15 kişiyle derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiş ve araştırmadan elde edilen veri, içerik analizi yardımıyla çözümlenmiştir. Araştırma bulgularının, örgütsel davranış alanında az sayıda çalışmaya konu olan tevazu kavramının kuramsal yapısını zenginleştireceğine ve çalışma yaşamındaki yöneticilere yön göstereceğine inanılmaktadır.Öğe Investigation of Glutathione S-Transferase-Alpha and Glutathione S-Transferase-Pi Expression Levels in Spermophilus xanthoprymnus and Meriones tristrami in Terms of Living Conditions and Natural Habitat Differences in Kırıkkale Province(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2023) Pamukoğlu, Nahit; Oğuztütün, Serpil; Dirican, Onur; Yılmaz Sarıaltın, SezenGlutathione S-transferase (GST) is a multifunctional enzyme that provides homeostasis by catalyzing the first step in the formation of the end product mercapturic acid in the detoxification metabolic pathway. Being found in mammals, insects, fish, birds, annelids, molluscs, and many microorganisms, GST takes part the elimination of toxic substances taken into body by consuming food, and their transport by binding non-substrate ligands (e.g. heme and bilirubin) with GSH. In addition, it can prevent reactive electrophilic compounds from harming the body by covalent bonding similar compounds to each other. These xenobiotic acceptors affected by GST include nitrogen halogen compounds, organophosphates, and polycyclic aromatic hydrocarbons. Xenobiotics are oxygenated by this enzyme system, the next mechanism of oxygenated products is more oxygenation, and these products become more easily soluble in water. In this study, Glutathione S-Transferase was detected in the liver tissue of Spermophilus xanthoprymnus and Meriones tristrami and its characteristic features were determined. For this purpose, the animals were anesthetized with sodium pentobarbital and their liver tissues were harvested. After necessary preparations were completed, the samples were analyzed by using immunohistochemical staining method and the expressions of GST isozymes were determined. As a result, glutathione s-transferase-alpha and glutathione s-transferase-pi expression levels were found to differ in Spermophilus xanthoprymnus and Meriones tristrami samples obtained from different localities of Kırıkkale province. Differences in GST enzyme expression in these species indicate that both species differ in their detoxification capacity and response to xenobiotics.Öğe Convective Drying of the Zucchini Slices; Impact of Pretreatments on the Drying Characteristics and Color Properties, Evaluation of Artificial Neural Network Modeling and Thin-Layer Modeling(Giresun Üniversitesi, 2024) Tepe, Tolga Kağan; Azarabadi, Negin; Tepe, Fadime BegümThis study focused on the impact of citric acid, hot water blanching, and ultrasound pretreatment on the drying of zucchini slices, color properties, and the comparison of artificial neural network (ANN) and thin-layer modeling. The pretreatments enhanced the drying rate and reduced drying time. Ultrasound pretreatment was observed as the most effective, with a reduction rate of the drying time as 40%. Besides, mass transfer and moisture diffusion phenomena were positively affected by pretreatments, depending on the increment of the drying rate. The highest mass transfer coefficient (hm), moisture diffusivity (D) by the Dincer and Dost model, and effective moisture diffusivity (Deff) by the Crank equation were obtained with ultrasound pretreatment. On the other hand, Midilli and Kucuk, Parabolic, and Page gave the best predictions among the thin-layer models. However, ANN modeling had a better performance than thin-layer modeling due to a higher determination coefficient (R2 ) and lower root mean square error (RMSE) values. Color properties of the zucchini slices were affected by drying processes. In general, the redness and yellowness of the zucchini slices increased; however, lightness did not show statistical significance. Additionally, citric acid pretreatment gave the lowest total color difference (?E).Öğe Belirsiz Taleplerle Hemşire Çizelgeleme Problemi için Stokastik Hedef Programlama(Aydın Karapınar, 2023) Çavga, Seyit Hamza; Aydın, Nezirİşletmelerin verimliliklerine direkt etkili olan vardiya çizelgeleme daima göz önünde bulundurulması gereken bir problemdir. Problemin temelinde kişilerin yetkinliklerine göre vardiyalara atanması, kişilerden beklenen mesailerin birbirinden minimum sapmada olması ve adil bir dağıtım olması amaçlanmaktadır. Bu çalışmada vardiya çizelgeleme probleminin modellenmesi için atama problemi türlerinden sıklıkla kullanılan hemşire çizelgeleme alanı seçilmiştir. Kısıtların belirlenmesinde yasaların belirlediği zorunlu durumlar, hastanenin belirlediği ihtiyaçlar, çalışanların yetkinlik/sorumlulukları ve izin durumları göz önünde bulundurulmuştur. Bunun yanında adil bir çizelgeleme olması için personellerin vardiyalara eşit dağıtımın sağlanması ve izin günlerinin mümkün olduğunda art arda olması hedeflenmiştir. Tüm kısıtların sağlandığı ve birden fazla sayıdaki birbiriyle çelişebilecek hedeflerin minimum sapma ile gerçekleştirebilmesi için hedef programlamadan yararlanılmıştır. Bunların yanında gerçek hayat verileri içeren olasılık temelli farklı senaryolardaki taleplere cevap verilebilmesi için stokastik parametreler de modele eklenmiştir. Seçilen problemin içeriğinde iki farklı birimde çalışan farklı yetkinlikteki yirmi sekiz hemşire için gerekli kısıtları sağlayarak adil dağıtımı sağlayan ve belirsizlik durumlarına uygun cevabı verebilecek bir modelleme yapılmıştır. Kurulan model, GAMS programı ile stokastik karma tam sayılı hedef programlama (MIP) kullanılarak çözüm aranmıştır.Öğe The Fatty Acid Composition and the MTT-Cytotoxicity Test of Commercially Available Commiphora Gileadensis Balsam Oil(Health and Technology Journal (HTechJ), 2024) Özgen, ArzuCommiphora gileadensis, an aromatic plant, is traditionally used in Middle Eastern countries to prevent pain and inflammation. Fatty acid composition, peroxide number and free fatty acidity analyzes of commercially available C. gileadensis balsam oil and investigation of its effect on cell viability. Commercially available C. gileadensis balsam oil fatty acid composition, peroxide number and free fatty acidity values were determined by the IUPAC IID19 method, and MTT cell viability tests were performed on L929 fibroblast and HeLa (human epithelial cervical carcinoma) cell lines. Commercially available C. gileadensis balsam oil did not exert cytotoxic effects on both L929 fibroblast and HeLa (human epithelial cervical carcinoma) cell lines and promoted the growth of cell lines. Due to its growth promoting feature on L929 fibroblast cells, which is a healthy cell line, this material can be used as a cell culture medium additive.Öğe Çevik Liderlik Özelliklerinin İş Tatmini Üzerindeki Etkisinde Kararlara Katılımın Aracılık Rolüne İlişkin Bir Araştırma(Hüzeyfe Süleyman Arslan, 2023) Özgünay, Pelin; Çöp, SerdarÇeviklik kavramına önem veren pazar şartlarında karmaşıklığın farkında olan yaratıcılığa ve inovasyona önem veren liderlere ihtiyaç duyulmaktadır. Verimli bir iş tatmini için tüm dünyanın kabul ettiği vizyona ve iletişim becerilerine sahip olma, hızlı hareket etme ve karar alma gibi konular çevik liderliğin konuları arasında yer almaktadır. Bu noktada işletmelerce daha fazla vurgulanması gereken kararlara katılımın çalışanların çevik liderlik davranış özellikleri ile harmanlanması önemlilik teşkil etmektedir. Bu araştırma çevik liderlik özelliklerinin, iş tatmini ve kararlara katılımdan ne ölçüde etkileneceğini ortaya koymaktadır. Literatürdeki araştırmalar incelendiğinde ya çevik liderliğin ne olduğunun anlaşılmaya veya ortaya konulmaya çalışıldığı araştırmalar ya da geleneksel liderlik yaklaşımlarının çeşitli yönetim kavramlarıyla ilişkilendirildiği araştırmalara rastlanmıştır. Araştırma hipotezleri için ortaya konulan testlerin analizleri neticesinde çalışanların çevik liderlik özelliklerinin iş tatminini etkilediği; çalışanların çevik liderlik özellikleriyle ile iş tatmini ilişkisine kararlara katılımın kısmi aracılık ettiği tespit edilmiştir. Bulgulara bağlı olarak bankalarda iş tatmininin en yüksek seviyeye çekilmesinin, çevik liderlik özelliklerinin güçlendirilmesinin ve kararlara katılımın aktif bir rol göstermesi açısından önemliliği ve konuya ilişkin öneriler ortaya konmuştur. Buna göre; Araştırmada ortaya çıkan sonuçlar, bankaların işletme verimliliği, çalışan memnuniyeti ve geleneksel yönetim anlayışlarının yetersizliği gibi sorunlara çözüm niteliğindedir. Çevik liderlik özellikleri ile nitelikli çalışan istihdamının devamlılığı; iş tatmininin optimum seviyelere çıkarılması ve kararlara katılım ile iş tatminin arttırılması; kararlara katılıma bağlı olarak fikir ve önerilerin geliştirilmesi ile katılımlı, yenilikçi bir yönetimden söz edilebilir.Öğe Hastanelerin Radyasyon Alanlarını İçeren Birimlerde Görev Alan Sağlık Çalışanlarında İş Sağlığı ve Güvenliği İkliminin Değerlendirilmesi(Mehmet Bulut, 2022) Öğüt, Selim; Caner Akın, GüfteBu çalışmada, hastanelerin radyasyon içeren birimlerinde görev yapan sağlık çalışanlarının güvenlik iklimini ölçmek ve çalışanların yeterli bir algıya sahip olup olmadıklarını belirlemek amaçlanmıştır. Çalışmada kullanılan anket İskandinav Güvenlik İklimi Ölçeğinin (NOSACQ50) Türkçe çevirisidir. Anketi doğrulamak için açıklayıcı ve keşfedici faktör analizi kullanılmıştır. Güvenilirlik, Cronbachs alpha kullanılarak değerlendirilmiştir. Değişkenler arasındaki ilişkiyi anlamak için korelasyon, t-testi ve Anova testi kullanılmıştır. Araştırmada evrenini hastanelerin radyasyon içeren alanlarında görev yapan sağlık çalışanları oluşmaktadır. Araştırmaya üniversite, devlet, özel ve diğer hastane gruplarında çalışan sağlık çalışanları dahil edilmiştir. Ayrıca araştırma İstanbul ili olarak sınırlandırılmıştır. Araştırmanın örneklemini 298 sağlık çalışanı oluşturmaktadır. Güvenlik iklimi skoru 0,49406 standart sapma ile 2,9820 olarak hesaplanmış ve NOSACQ-50 talimatına göre sonuçlar 2,50’nin üzerinde olduğu için pozitif olarak değerlendirilmiştir. Keşfedici faktör analizi, yedi boyut için NOSACQ-50’nin orijinal versiyonundan farklı olarak altı boyut ortaya koymuştur. Bu çalışma, birinci yazarın İstanbul Gelişim Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezinden türetilmiştir.Öğe Application of QMSA Method for Al0.3Ga0.7N/GaN HEMT Structure(Giresun Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Bilgili, Ahmet Kürşat; Akpınar, Ömer; Kaya, Naki; Öztürk, Mustafa KemalIn this study, Al0.3Ga0.7N/GaN high electron mobility transistor (HEMT) structure is grown on a sapphire (Al2O3) substrate by using metal-organic vapor phase epitaxy (MOVPE), and its electron transport and magnetic transport properties are investigated. Resistivity is measured in the 20-350 K temperature range. Hall mobility and Hall carrier concentration are measured in the 0-1.5 T magnetic field range and the same temperature range. Magnetic transport properties are analyzed using quantitative mobility spectrum analysis (QMSA). 2DEG and 3DEG transport mechanisms are separated by using QMSA results.Öğe hCG Günü Serum Estradiol ve Progesteron Değerleri, Antagonist Protokollü IVF-ICSI Sikluslarında Tedavi Başarısını Etkiler mi?(Dicle Üniversitesi, 2022) Değer, Uğur; Çavuş, Yunus; Okutucu, Gülcan; Peker, NurullahAmaç: GnRH antagonist protokollü IVF-ICSI sikluslarında hCG günü çalışılan serum estradiol ve progesteron değerlerinin tedavi sürecini, implantasyon ve klinik gebelik oranlarını nasıl etkilediğini araştırmak amaçlandı. Yöntemler: İkinci basamak bir merkezde, 2019-2020 yılları arasında kontrollü ovaryan stimülasyon (KOS) sonrası ICSI tedavisi uygulanan IVF-embriyo transferi (ET) siklusu yapılan hastalar retrospektif olarak tarandı. Hastalar, hCG uygulandığı güne ait serum östradiol (E2) seviyesine göre üç gruba ayrıldı: Grup A (<2000pg /ml), Grup B (2000-4000 pg/ml) ve Grup C (>4000 pg/ml). Ayrıca, hCG uygulanan güne ait serum P4 seviyesine göre de <1ng/ml (Grup X) ve ?1 ng/ml (Grup Y) olarak iki gruba ayrıldı. OPU sonrası elde edilen toplam oosit (immatür (M1)+matür (M2)+ germinal vezikül (GV)) ve M2 oosit sayıları, IVF-ICSI sonrası fertilize oosit (iki pronükleus (2PN)) sayıları, implantasyon ve klinik gebelik oranları açısından gruplar birbiriyle karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışma süresince 171 hasta değerlendirildi. Grup C’deki kadınlarda OPU sonrası aspire edilen follikül sayısı, toplam oosit sayısı, M2 oosit sayısı, IVF-ICSI sonrası elde edilen 2PN sayısı ve freeze embriyo sayısının medyan değerlerinin; Grup B ve Grup A’daki kadınlara göre daha yüksek olduğu bulundu (p<0.001). Grup B’de ise Grup A’daki kadınlara kıyasla bu parametrelere ait değerler yine istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek tespit edildi (p<0.001). Grup Y’deki kadınlarda OPU sonrası aspire edilen follikül sayısı, toplam oosit sayısı, M2 oosit sayısı, IVF-ICSI sonrası elde edilen 2PN sayısı ve freeze embriyo sayısının medyan değerlerinin; Grup X’deki kadınlara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı (p<0.001). Sonuç: Sonuç olarak, hCG uygulaması sırasında daha yüksek serum E2 seviyelerinin daha fazla sayıda oosit elde edilmesini öngördüğünü ve devam eden gebelik olasılığının da plato E2 değerinde (2000-4000 pg/ml) daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın, hCG günü yüksek P4 değeri OPU ve ICSI sonuçlarını iyileştirse de devam eden gebelik oranını azaltmaktadır.Öğe Sosyal kaygısı olan ve olmayan bireylerde erken dönem uyum bozucu şemalar ve yakın ilişkilerde bağlanma düzeylerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi(ANP Sağlık Hizmetleri Yayınevi San. ve Tic. Ltd. Şti., 2022) Duran, Buse; Güler, KahramanAmaç: Bu çalışmada sosyal kaygısı olan ve olmayan bireylerde erken dönem uyum bozucu şemalar ve yakın ilişkilerde bağlanmanın karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmaktadır. Sosyal kaygı kişinin başka insanların olduğu ortamlarda yemek yeme, konuşma yapma, istifra etme veya yüzünün kızarmasından aşırı korkması durumu olarak tanımlanmaktadır. Bebeğin, ebeveynleriyle veya ona bakım veren kişiyle arasındaki duygusal ilişki ve iletişim, bağlanma olarak tanımlanmaktadır. Yetişkin döneminde de çocukluk ve ergenlik dönemindeki benimsenen bağlanma tutumlarının devam ettiği düşünülmektedir. Şema, gelişim aşamasındaki çocuğun çevresinde bulunan insanlar ile bağ kurması, değer, özerklik ve gerçekçi beklentilerinin genellikle travmatik olarak yaşanmış olan deneyimler veya bakım vereniyle kurmuş olduğu yanlış iletişimin sonucunda oluşmaktadır ve bu da insanların kendisiyle ve dış dünya ile alakalı uygun olmayan algı biçimlerini ortaya çıkarmaktadır. Yöntem: Bu araştırma karşılaştırmalı ilişkisel tarama yöntemi kullanılarak yapılmıştır. Araştırmanın basit seçkisiz örnekleme modeliyle seçilen örneklemini, İstanbul şehrinde yaşamakta olan 18-65 yaş arası kişiler oluşturmaktadır. Araştırmada kullanılan veri toplama araçları; Kişisel Bilgi Formu, Liebowitz Sosyal Kaygı Ölçeği, Young Şema Ölçeği ve Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri II’dir. Bu araştırma için toplanan veriler SPSS 25 programıyla analiz edilmiştir. Bulgular:Araştırmanın bulgularına bakıldığında sosyal fobi ile bağlanma arasında bir ilişki olduğu ve erken dönem uyum bozucu şemaların bu ilişkide kısmi aracı rolü olduğu görülmektedir.Sonuç: Çalışmada elde edilen bulgular literatürdeki diğer çalışmalar eşliğinde tartışılmıştır.Öğe Kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu etkeni koagülaz negatif stafilokok kökenlerinin antibiyotik direnç profili ve virülans genleri(Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2022) Bostan, Nur Gamze; Eraç, BayrıAmaç: Deri ve mukozal yüzeylerde mikrobiyota üyeleri arasında yer alan Koagülaz Negatif Stafilokok (KNS) türleri, özellikle kateter gibi tıbbi araçlarla ilişkili enfeksiyonlara neden olabilmektedir. Antibiyotik direncinin önemli bir toplumsal sağlık sorunu olduğu günümüzde, KNS türlerinin etken olduğu kan dolaşımı enfeksiyonlarının tedavisinde akılcı antibiyotik kullanımı büyük önem taşımaktadır. Bu çalışmada, kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu etkeni KNS kökenlerinde, antibiyotik direnç profilinin ve virülansla ilişkili başlıca genlerin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmamızda, 2016-2017 yılları arasında Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi’nde yatan hastalardan izole edilen 43 KNS suşunun, ampisilin, klindamisin, mupirosin, linezolid, tigesiklin, tetrasiklin, sefotaksim, gentamisin, vankomisin, siprofloksasin, eritromisin ve fusidik asit antibiyotiklerine karşı duyarlılıkları, klonal yakınlıkları ve bazı virülans faktörlerinin varlığı araştırılmıştır. Bu suşlarda sefoksitin (metisilin) duyarlılığı disk difüzyon, diğer antibiyotiklerinin duyarlılıkları ise mikrodilüsyon yöntemi ile belirlenmiştir. Aminoglikozid direnci için aacA-aphD ve aphA3, metisilin direnci için mecA ve mecC, tetrasiklin direnci için tetK ve tetM, makrolidlinkozamid-streprogramin (MLS) tip B direnci için ermA, ermB, ermC ve msrA genleri ile virülans genleri olan icaA, IS256, nucA ve sasX polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ile araştırılmıştır. Tür düzeyinde klonal yakınlıklar, Enterobacterial Repetitive Intergenic Consensus (ERIC)- PZR ile incelenmiştir. Bulgular: İncelenen tüm KNS türleri dikkate alındığında, en yüksek direncin %93 ile ampisiline, en düşük direncin ise %2 ile linezolide karşı olduğu saptandı. Hiç bir KNS türünde tigesiklin ve vankomisine direnç gözlenmedi. Çalışılan tüm KNS türlerinin, kendi içlerinde genellikle farklı klonlara dahil oldukları saptandı. İncelenen suşlarda mecA, aacA-aphD, aphA3, ermB, ermC, mrsA antibiyotik direnç genlerinin ve bunlara ek olarak icaA, IS256 ve sasX virülans genlerinin varlığı tespit edildi. Sonuç: Çalışmamızın sonuçları, incelenen bakteriyemi etkeni KNS’lerin, yaygın olarak kullanılan antibiyotiklere karşı direnç kazanmış olduklarını ve çeşitli virülans genlerini barındıran bu suşların dikkatle izlenmesi gerektiğini ortaya koymuştur.Öğe Effects of cerclage suture type on pregnancy and neonatal results: Mersilene suture & prolene suture(İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2022) Değer, Uğur; Çavuş, Yunus; Turan, Gökçe; Peker, NurullahAim: The aim of this study is to compare pregnancy and neonatal results with regards to the thickness of the suture material used in the transvaginal cerclage operation. Materials and Methods: Patients who were subject to transvaginal cervical cerclage due to cervical insufficiency were evaluated in a secondary care center between 2103 and 2021 retrospectively. The demographic data, cerclage indications (ultrasound induced, prophylactic, or physical examination induced), number of pregnancy weeks at cerclage, type of cerclage suture (prolene, mersilene), type of cerclage (McDonald, Shirodkar), total pregnancy weeks, delivery method (cesarean (C/S), normal spontaneous vaginal delivery) of each patient were recorded. Additionally, birth weight, 1st and 5th minute APGAR scores, and neonatal intensive care unit (NICU) requirements were recorded as neonatal parameters. Patients were divided into two groups with regard to the type of cerclage suture (mersilene or prolene) and maternal, neonatal and pregnancy results were compared between these groups. Results: The study included 151 patients in total. Prolene sutures were used for 69 of the patients (45.7%) and mersilene sutures for 82 patients (54.3%) Cerclage was applied for 18 patients (11.9%) depending on the ultrasound findings, 121 patients (80.1%) depending on emergency and 12 patients (7.9%) depending on history. Gravida increased significantly in the prolene suture group (p=0.021). Pregnancy week was found to be significantly lower in the mersilene suture group [32.5 w (15-40)] compared to the prolene suture group [37.0 w (15-41)] [37.0 w (15-41)](p<0.001). Ratios of birthing below 34 weeks and 37 weeks for the mersilene suture group were found as 57.3% and 80.5%, and for the prolene suture group 11.6% and 40.6% respectively, and a statistically significant difference was observed (p<0.001). Fetal weight, 1st and 5th minute APGAR scores in the mersilene suture group were significantly lower (p<0.05). Ratios of newborn intensive care requirements and preterm premature rupture of membranes (PPROM) in the mersilene suture group were found to be significantly higher compared to the prolene suture group (p=0.016, p<0.001 respectively). Conclusion: Although mersilene suture is more preferred, its supply is not always possible in emergency situations. Therefore, the prolene suture should be kept in mind as an even stronger cerclage suture option.Öğe Tamamlayıcı-İntegratif Tıp Yaklaşımlarının Ortak Etki Mekanizması ve Otonom Sinir Sistemi Regülasyonu: Geleneksel Derleme(Türkiye Klinikleri Yayınevi, 2022) Özden, Ali Veysel; Perçin, Alper; Karaağaç, Ali; Atik, Burak; Yılmaz, Hüsniye Merve; Özkoç, İdil; Çelik, Recep Enes; Bilgiç, TuğçeTamamlayıcı ve integratif tıp (TI?T) yöntemleri, günümüzde sağlık profesyonelleri tarafından idiyopatik, kronik hastalıkların tedavisinde yardımcı/ek yöntem olarak tercih edilebilmektedir. Bilimsel literatürde bu yöntemlere ilişkin plasebo kontrollü, kör ve randomize çalışmaların az olması, yöntemlerin güvenilirliği ve etkinliği ile ilgili eleştirilere neden olmaktadır. Sıklıkla doğu felsefesi ve tıp anlayışını içeren bu uygulamaların çeşitli hastalıklarda kullanılması ve etkili olabilmesi, ortak bir mekanizmayı içerebileceklerini akla getirmektedir. Vücutta meydana gelen fizyolojik olayların bilinçdışı kontrolünden sorumlu olan otonom sinir sistemi (OSS) sempatik sinir sistemi ve parasempatik sinir sistemi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Stres faktörleri sempatik sinir sistemi aracılığı ile vücutta “savaş veya kaç” tepkisine yol açarken, parasempatik sinir sistemi “dinlen ve sindir” olarak özetlenen, stresin vücutta yarattığı etkileri sönümleyen bir yapıya sahiptir. OSS fonksiyonel bozukluklarının, primer veya sekonder olarak vücuttaki birçok rahatsızlıkla bağlantısı bulunmaktadır. Genellikle kronik stresin de eşlik ettiği ve sempatik hiperaktivite lehine olan bu durum, homeostazı ve iyileşmeyi bozmaktadır. Bu çalışmada, yaygın kullanımı olan akupunktur, yoga, tai chi chuan, qi gong, nefes terapisi, masaj, refleksoloji, hipnoz, kayropraksi ve osteopati gibi yöntemlerin etkinliğinin OSS aktivitesi üzerinden değerlendirilmesi amaçlandı. Mevcut literatür ışığında, TI?T yaklaşımlarının OSS aktivitesini etkilediği öne sürülebilir. Sempatik ve parasempatik sistem aktivitesindeki değişimler TİT uygulamalarının iyileştirici etkilerinden kısmen de olsa sorumlu olabilir. Sonuç olarak bahsedilen uygulamalar OSS regülasyonuna katkıda bulunuyor olabilir. Gelecekte TİT uygulamalarını içeren ve irdeleyen çalışmaların OSS aktivitesini de değerlendirmeleri etki mekanizmalarını anlama konusunda daha aydınlatıcı olacaktır.Öğe Immunohistochemical Evaluation of Apoptosis and Multidrug Resistance- Related Markers in Gallbladder Dysplasia and Carcinoma(Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2022) Başak, Kayhan; Demir, Derya; Kaya Koçdoğan, Arzu; Oğuztüzün, SerpilObjective: The search for treatment success in gallbladder carcinomas, which is one of the tumors with the most aggressive course, poor prognosis, and tendency to show resistance to treatment, continues today. Treatments targeting pathways related to genetic changes de- tected in most solid tumors offer new hope in the treatment of these tumors. Some of these treatment modalities target apoptosis-related pathways, and mammalian target of rapamycin (mTOR), p38, Bcl-2, and caspase-3 are important components of this pathway. Methods: In the study, mTOR, caspase-3, p38, Bcl-2, LL-37, MDR1, multidrug resistance protein (MRP)1, MRP6, and MRP7 immunohistochemical staining were applied to paraffin blocks of 27 gallbladder cancer and 62 cases with gallbladder dysplasia. The immunohisto- chemically stained sections were evaluated and scored. Results: mTOR, p38, and caspase-3 expressions were found to be significantly increased in dysplasia and tumor groups, and in dysplastic and malignant cells. While there was no signifi- cant difference in the expression of MRP1 and MRP7, MRP6 was significantly overexpressed. Conclusion: In this study, increased expression of mTOR, p38, and caspase-3 in the dys- plastic and malignant cells of the gallbladder may show that it has a role in the carcinogenesis process in the gallbladder. The study also shows that MRP6 may also play a role in the devel- opment of drug resistance in gallbladder carcinoma.Öğe Böbrek Nakli Yapılan Hastalarda Sosyo-Demografik ve Klinik Özelliklerin İmmünosupresif Uyumuna Etkisinin Değerlendirilmesi: Tek Merkezli Çalışma(Oğuz Karabay, 2022) Akıncı, Naile; Akıncı, SerkanAmaç: Bu araştırmada böbrek nakli yapılan hastaların ilaç uyum oranlarını, sosyo-demografik ve klinik özelliklerin immünosupresif uyumuna etkisini değerlendirmek amaçlanmaktadır. Materyal ve Metot: Araştırma tek merkezli olarak kesitsel tanımlayıcı planlandı ve gerçekleştirildi. Araştırmaya organ nakli merkezinde son 6 yılda (2015-2021) böbrek nakli yapılan 210 hasta dahil edildi. Araştırmada veri toplama araçları olarak; “Hasta Bilgi Formu”, Böbrek Nakli Hastaları İçin İlaç İzlem Formu”, “İmmünosüpresif Tedaviye Uyum Ölçeği” kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların İmmünosüpresif Tedaviye Uyum Ölçeği toplam puanları ortalama 11,16±0,82 olarak bulundu ve %57,9’unun immünosupresif ilaç kullanımına çok iyi uyum gösterdiği belirlendi. Sosyodemografik özelliklerden evli, üniversite mezunu, yüksek gelire sahip olanlarda İmmünosüpresif Tedaviye Uyum Ölçeği toplam puanları yüksek bulundu. Klinik özelliklerden ise bir günde kullanılan ilaç adedi arttıkça katılımcıların İmmünosüpresif Tedaviye Uyum Ölçeği puanlarının azaldığı saptandı. İlaç kullanımına yönelik eğitim alanlarda, immünosupresif ilaçların yan etkileri olmayan katılımcılarda İmmünosüpresif Tedaviye Uyum Ölçeği toplam puanları daha yüksek bulundu. Sonuç: Böbrek nakli yapılan merkezlerde hastaların immünosupresif ilaç uyumlarının düzenli olarak kontrol edilmesi, uyumsuzluğa etki eden faktörlerin belirlenerek uyumu arttırıcı doğru yaklaşım yöntemlerinin geliştirilmesi, yaygınlaşması, süreklilik kazanması ve bunun hastane protokollerine eklenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Öğe Gebelikte COVID-19 Aşılamasını Etkileyen Hasta Faktörleri: Bir Anket Çalışması(Ali Cangül, 2022) Polat, Gülseren; Sağlam, Zeynep Aybikem; Polat, İbrahim; Yücel, BurakAmaç: Gebe kadınlar, koronavirüs hastalığı (COVID-19) pandemisinde enfeksiyonun ciddi komplikasyonları açısından yüksek riskli bir grup olarak tanımlandı. 2 Haziran 2021 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü, aşılamanın faydalarının olası risklerden daha ağır bastığı tüm gebelere COVID-19 aşısının yapılmasını önerdi. Gebe ve emziren kadınların COVID-19 aşısını yaptırması kendilerinin ve doğacak bebeklerinin sağlığını korumaktadır. Bu çalışmada amacımız, maternal mortalite ve morbidite ile perinatal mortalite ve morbiditeyi azaltan COVID-19 aşılarına yönelik gebelerimizin düşünce ve tutumlarını araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya katılan 482 gebeye yapılan ankette, COVID-19 aşıları hakkında kimden ve nereden bilgi aldıkları, aşı olmak istememe nedenleri, diğer aşılara bakış açıları sorgulandı. Bulgular: Gebelerin %51,5’i aşı olmayı kabul etti. Bu oran, amaçlanan genel toplum aşılama oranına göre düşüktür. Gebelerin, kendilerinin veya ailelerinden bir kişinin COVID-19 enfeksiyonu geçirmesi veya bu enfeksiyon nedeniyle bir yakınının kaybedilmiş olması aşıyı kabul etme kararını etkilemiyordu. Aşıyı kabul eden gebeler, COVID-19 enfeksiyonunu geçirmesi halinde kendi sağlığının olumsuz etkileneceğini düşünüyordu. Bu grup gebelerin doğum sonrası bebeğine aşılarını yaptırma ve eşlerinin aşılı olma oranı yüksekti. Aşıyı kabul etmeyenlerde, COVID-19 aşısına güvenmeme oranı anlamlı olarak yüksekti. Bu grupta aynı zamanda doğum sonrası aşıyı kabul etmeme ve doğum sonrası bebeğine aşı yaptırmama oranı da yüksekti. Sonuç: Aşıyı reddeden grup aşı hakkında bilgiyi çoğunlukla yakın çevrelerinden ve ailelerinden, aşıyı kabul eden grup ise bilgiyi çoğunlukla doktorlarından almıştı. Bu nedenle gebelikte aşı uygulamaları ve etkileri ile ilgili bilgilerin, güncellenmiş doğru bilgilerle donanmış sağlık çalışanları tarafından verilmesinin daha etkili olacağını düşünüyoruz. Riskli bir grup olan gebelerin bakış açısının değerlendirilmesinin ve aşı reddi ile aşı tereddütü nedenlerinin sorgulanmasının, COVID-19 enfeksiyonu ile mücadelede önemli bir adım olacağını düşünüyoruz.