IGUSABDER Sayı 20, Ağustos 2023 / IGUSABDER Issue 20, August 2023

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 34
  • Öğe
    Periventriküler Nodüler Heterotopi: Olgu Sunumu
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Çakır, Arif; Özcan, Müge; Erdöl, Mehmet Sabri
    Periventriküler nodüler heterotopi (PNH), gri maddenin heterotopik olarak lateral ventrikül duvarlarında subepandimal yerleşimesi durumuna verilen isimdir. Embriyonik gelişim sırasında serebral gri cevheri oluşturacak olan nöronların normal göçünü tamamlayamaması ve beynin periventriküler bölgesinde nodüllerin veya nöron kümelerinin oluşumu ile sonuçlanan nörolojik bir hastalıktır. Yetişkinlikte en sık görülen gri madde heterotopisi olmakla birlikte nadir görülen bir durumdur. PNH sıklıkla epilepsi, psikomotor gelişim gerilikleri ve/veya kognitif sorunlarla ortaya çıkar. Görüntüleme yöntemlerindeki gelişmeler sayesinde epilepsi hastalarının bir kısmında PNH kolaylıkla tanınabilmektedir. Altta yatan neden henüz tam olarak aydınlatılamamıştır ancak FLNA genindeki (Filamin A) nokta mutasyonlar gibi genetik anomaliler, vasküler patolojiler, civa toksikasyonu gibi çevresel faktörler ve radyasyona maruziyet gibi nedenler sayılabilir. Bu yazıda epileptik nöbet ile prezente olan ve kranial Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) ile tanısı konan FLNA negatif bir Periventriküler nodüler heterotopi (PNH) olgusu sunulmaktadır.
  • Öğe
    Yaşam Aktiviteleri Modeline Göre Bronkoplevral Fistül Sonrası Omentoplasti Yapılan Hastanın Değerlendirilmesi: Olgu Sunumu
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Ay Kılıçaslan, Belma; Akarsu, Kamile; Bulut, Hülya
    Bronkoplevral fistül, akciğer rezeksiyon cerrahisinin en ciddi komplikasyonlarından biri olmakla birlikte, nadir görülen bir durumdur. İnsidansı pnömonektomiden sonra %4-20 ve lobektomiden sonra <%1 olarak bildirilmektedir. Görülme sıklığı az olmakla birlikte, mortalite oranı yüksek ve ciddi bir komplikasyon olan bronkoplevral fistül, hastanın yaşam aktivitelerini olumsuz etkilemektedir. Bu olguda hastanın etkilenen yaşam aktivitelerinde daha bağımsız olması ve yaşam kalitesinin arttırılması için hemşirelik bakımında Yaşam Aktivitelerine Dayalı Hemşirelik Modeli kullanılmıştır. Model, holistik ve humanistik yaklaşımla, hastanın bakıma katılımının arttırılması üzerinde durarak hemşirelik sürecinin geliştirilmesine ve uygulamasına katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada omentoplasti cerrahisi sonrası Yaşam Aktiviteleri Modeline göre bir olgunun hemşirelik bakımının tartışılması amaçlanmıştır. Bir yıl önce sağ pnömonektomi ameliyatı olan 58 yaşındaki erkek hastada bronkoplevral fistül gelişmiş ve omentoplasti ameliyatı uygulanmıştır. Bireye, günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmede yetersizlik, etkisiz solunum örüntüsü, akut ağrı, sıvı-volüm dengesizliği, beden gereksiniminden az beslenme, enfeksiyon, fiziksel mobilitede bozulma, sosyal izolasyon, kanama, aspirasyon, basınç yaralanması ve düşme riski hemşirelik tanıları konulmuş ve bu tanılara yönelik hemşirelik girişimleri uygulanmıştır.
  • Öğe
    Alüminyum Maruziyeti ve Sağlık
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Nizamlıoğlu, Fatma; Nizamlıoğlu, Mustafa
    Alüminyum günlük diyetle düzenli olarak alınan, antiperspirantlarda, aşılarda adjuvan olarak kullanılan bir elementtir. Alüminyumun kaynakları, vücuda alınımı ve insan sağlığı üzerindeki zararlı etkileri hakkında bilgi vermek amacıyla PubMed ve SCOPUS veri tabanlarından elde edilen yayınlara dayanan bu derlemede yazarların mesleki ve kişisel deneyimleri ele alınmıştır. Alüminyum, çevrede, gıda maddelerinde ve içme suyunda doğal olarak bulunur. Alüminyum için referans değerleri aşma olasılığı özellikle mesleki maruziyeti olan kişilerde daha yüksektir. Buna bağlı olarak alüminyum kaynakçıları ve alüminyum endüstrisindeki işçilerin idrarlarında alüminyum konsantrasyonları yüksek seviyelerde bulunmuştur. Ancak, işçiler üzerinde yapılan nöropsiko mantıksal (dikkat, öğrenme, hafıza) testlerinde demansla tezahür eden ensefalopati bulunamamıştır. Alzheimer hastalığı olan kişilerin beyinlerinde yüksek alüminyum içeriği bulunmasına rağmen, bunun hastalığın bir nedeni veya etkisi olup olmadığı belirsizliğini korumaktadır. Alüminyumun kanserojenlik etkisi konusunda da çelişkili sonuçlar vardır. Alüminyum içeren antiperspiranların meme kanserini teşvik ettiği iddiası bilimsel verilerle desteklenememiştir. Alüminyumun kritik yan etkisi ancak insanlarda ve hayvanlarda nörotoksisite gösterilerek belirlenebilir. Buna Alzheimer tipi demansın patofizyolojisi ile aynı olmayan demans sendromlu ensefalopati dahildir. Alüminyum içeren ter önleyiciler ile meme riski arasındaki ilişki, geniş çaplı epidemiyolojik kanser çalışmalarından elde edilebilir.
  • Öğe
    COVID-19’un Etiyopatogenezinde Hemoreolojik Parametrelerin Önemi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Azmamedova, İnci; Bahtiyar, Nurten; Cinemre, Fatma Behice; Aydemir, Birsen
    17 Kasım 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan COVID-19 hastalığı, 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından küresel salgın olarak ilan edilmiştir. Ağır hastalık tablosuna ve dünya genelinde çok sayıda ölüme neden olan bu virüs, Şiddetli Akut Solunum Sendromu-Koronavirus-2 (SARSCoV-2) olarak adlandırılmıştır. Hastalığa tüm yaş grupları hassas olmakla beraber yaşlı bireyler ile kardiyovasküler hastalık, diyabet, kronik solunum yolu hastalığı veya kanser gibi altta yatan hastalıkları olanlarda ciddi hastalık gelişme olasılığının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. SARS-CoV-2 virüsü yüzeyindeki proteinlerden biri olan spike (S) proteini ile alt solunum yolu epitel hücrelerinde bulunan anjiyotensin dönüştürücü enzim- 2 (ACE2) reseptörlerine bağlanarak kendi genomunu hücre sitoplazmasına bırakır ve böylece yeni virüs partiküllerinin sentezini gerçekleştirir. Yapılan çalışmalarda, COVID-19 hastalığında çeşitli hematolojik ve hemoreolojik parametrelerin değiştiği belirtilmiştir. Bu hastalıkta sıklıkla gözlenen bazı hematolojik parametreler lenfopeni, nötrofili ve trombositopenidir. Enflamasyondaki artışa bağlı olarak, trombosit aktivasyonu, endotel disfonksiyonu ve staz nedeniyle hastalarda tromboz oluşumu saptanmıştır. COVID-19 koagülopatisi ile ilgili çalışmalarda, yüksek D-dimer düzeylerinin olduğu görülmüştür. Aynı zamanda artmış fibrinojenin COVID-19 hastalarında eritrosit hiperagregasyonuna neden olduğu ve bunun da kan pıhtılaşmasının gelişmesi ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Eritrositlerde deformabilite yeteneğinin azalması eritrosit rijiditesinde artış ile sonuçlanmaktadır. COVID-19 hastalığında koagülasyon/fibrinolitik sistemindeki bozulmanın sonucunda, D-dimer, kan viskozitesi, eritrosit agregasyonu ve deformabilitesi gibi hemoreolojik parametrelerin artışı hastalık prognozu ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştür. Derlemenin amacı, COVID-19’un etiyopatogenezinde hemoreolojik parametrelerin rollerini değerlendirmektir.
  • Öğe
    Halluks Valgus Deformitesinde Plantar Basınç Değişimi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Açar, Görkem; Konakoğlu, Gülşah
    Halluks valgus deformitesi, birinci metatarsofalangeal eklemin laterale rotasyonu ve proksimal falanksın mediale rotasyonu ile karakterize, ağrı, şişlik ve bunyonun eşlik ettiği 3 boyutlu kompleks bir deformitedir. Halluks valgus deformitesi, kadınlarda, erkeklere göre daha sık görülmekte olup yaşla birlikte görülme sıklığı artmaktadır. Halluks valgus deformitesinin oluşmasında intrinsik ve ekstrinsik faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir, ancak tam nedeni hala bilinememektedir. İnsanların ayaklarını yere basarken ayak tabanlarına uyguladığı basınç olarak tanımlanan plantar basınç, ayaktaki dağılımları sayesinde son zamanlarda çeşitli ayak bozukluklarını araştırmak ve teşhis etmek için güvenilir bir biyomekanik parametre olarak kabul edilmektedir. Ayakta durma, yürüme veya diğer aktiviteler sırasında yapılan ayak tabanı basınç ölçümleri, ayak bileği, diz, kalça, sırt ve diğer patomekanikleri içeren deformitelerin değerlendirilmesi için detaylı bilgi sağlamaktadır. Aynı zamanda deformitelerin ilerlemesini takip etmek için hedef odaklı ölçüm sonuçları sunmaktadır. Bazı araştırma grupları, ayak tabanı basınç dağılımları teknolojisinin farklı ayak anormalliklerinin teşhisi ve analizi için potansiyelini kabul etmektedir. Statik ve dinamik olarak iki şekilde gerçekleştirilen pedobarografik analiz, literatürde halluks valgus deformitesine sahip kişilerin plantar basıncını ölçmede sık kullanılmıştır. Ancak bazı çalışmalarda plantar basınç ölçen tabanlıklar da kullanılmıştır. Literatür, geçmişten günümüze gelen bilgiler ışığında incelendiğinde halluks valgus ve plantar basınç ilişkisine yönelik tam bir fikir birliği bulunamamakta olup, farklı görüşler öne sürülmektedir.
  • Öğe
    Bakım Yükünün Yaşlı Bakıma Etkileri
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Soydan, Ayşe Mücella; Elkin, Nurten; Barut, Abdullah Yüksel
    Yaşlanma fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden bazı işlevlerde azalma ve kayıpların meydana geldiği geriye dönüşü olmayan kaçınılmaz ve fizyolojik bir süreçtir. Evde bakıma ihtiyaç duyan hastalar arasında yaşlılar önemli bir yer tutarlar. Türkiye’de ve dünyanın birçok ülkesinde yaşlı sayısının giderek artması beraberinde yeni sorunlar oluşturmaktadır. Yaşlılarda görülen sağlık sorunları genellikle morbitite ve mortalitesi yüksek olan hastalıklardır. Bakım yükü yaşlılara bakım veren aile bireylerinin ya da yakınlarının karşı karşıya kaldığı önemli bir sağlık sorunudur. Bakım yükü, bakım verenin olduğu kadar yaşlının da sağlığını ve yaşam kalitesini etkileyen önemli bir konudur. Yükün bilinmesi, ortaya çıkarılması ve hafifletilme çalışmaları hem bakım alan yaşlıların hem de bakım verenlerin yaşam kalitelerine çok önemli katkılar sunacaktır.
  • Öğe
    Gebelikle İlişkili Lumbopelvik Ağrı ve Güncel Fizyoterapi Yöntemleri: Geleneksel Derleme
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Döner, Şerife İrem; Gerçek, Hasan
    Gebelikle ilişkili lumbopelvik ağrı, gebelik döneminde yaşanan bel ve pelvik kuşak ağrısının birlikte tanımlanması için kullanılan bir terimdir. Gebelikle ilişkili lumbopelvik ağrının insidansı %86’dır ve gebelikte yaygın görülen şikâyetlerden biridir. Lumbopelvik ağrı genellikle gebeliğin 24 ile 36. haftaları arasında en yüksek seviyeye ulaşmaktadır. Gebelikle ilişkili lumbopelvik ağrıya, relaksin hormonunun, gebelikte alınan kilonun neden olabileceği düşünülmektedir. Beden Kütle İndeksinin fazla olması, gebelikte depresyon, bel ağrısı öyküsünün bulunması ve gebelik sırasında ağır iş yükü öyküsü lumbopelvik ağrının gelişimi için bilinen risk faktörleridir. Lumbopelvik ağrı, gebelerin günlük aktivitelerini, yaşam kalitelerini ve cinsel yaşamını olumsuz etkilemektedir. Tedavi edilmediği takdirde ise kronik hale gelmektedir. Bu derlemenin amacı, gebeliğe bağlı lumbopelvik ağrının tedavisinde uygulanan güncel fizyoterapi yöntemlerini gözden geçirmek, etkinliklerini incelemek ve etkinlikleri hakkında bilgi vermektir. Gebelikle ilişkili lumbopelvik ağrının farklı birçok tedavi yönteminin olmasının yanı sıra fetüse ve kadına zarar vermemesi/komplikasyonu bulunmaması nedeniyle günümüzde fizyoterapi yöntemlerinin önemi artmaktadır. Su içi aerobik egzersiz, pelvik tilt, diz çekme, kegel egzersizi, squat, adduktör germe, pelvik elevasyon, pelvik rotasyon ve bacak kaldırma gibi germe ve güçlendirme egzersizleri, yoga, sakroiliak eklem mobilizasyonu, Transkutanöz Elektriksel Sinir Stimülasyonu (TENS), manuel terapi, ortez ve hasta eğitiminin, gebelikle ilişkili lumbopelvik ağrı tedavisinde uygulanan güncel fizyoterapi yöntemleri arasında bulunmaktadır. Ancak bu fizyoterapi yöntemlerinden hangisinin daha etkili olduğuna dair kesin kanıt bulunmamaktadır. Bu nedenle daha fazla randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
  • Öğe
    Sarkopenik Obezite ile Mücadelede Egzersiz ve Beslenme Stratejileri
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Şimşek, Ayşe; Güneş, Musa; Demirer, Büşra
    İskelet kas kütlesindeki azalma ile birlikte yağ kütlesindeki artış sarkopenik obezite (SO) olarak tanımlanmaktadır. Dünya nüfusunun yaşlanmasına bağlı olarak kronik hastalık ve fiziksel yetersizlik ile yaşayan bireylerin sayısı da hızla artmaktadır. Yaşlanma, visseral yağda artış ve kas kütlesinde azalma gibi vücut kompozisyonunda çeşitli değişikliklere neden olmaktadır. İnsan vücudu yaşlandıkça, iskelet kas kütlesi 30 yaşından itibaren yılda yaklaşık %0,1-0,5 oranında azalmakta ve orta yaştan sonra bu oran her on yılda yaklaşık %6’ya kadar yükselmektedir. Dünya genelinde SO prevalansı %5-10 arasında değişmektedir. SO kardiyo-metabolik hastalıklar ve bunlardan kaynaklanan morbidite-mortalite ile yakından ilişkilidir ve tek başına sarkopeni ya da obeziteye göre klinik sonuçları çok daha kötüdür. Etyopatogenezinde; diyet, düşük fiziksel aktivite, sigara, hormonal değişiklikler, oksidatif stres, nörömusküler değişiklikler ve immünolojik faktörler rol oynamaktadır. SO yönetiminde yaşanan temel problem yağ kütlesini azaltırken iskelet kas kütlesini korumaktır. Egzersiz ve beslenme SO’nun önlenmesi ve yönetiminde kullanılan en önemli farmakolojik olmayan bileşenlerdir. Ancak tek başına egzersiz veya beslenme stratejileri SO’daki iskelet kas kaybını engellemede tam olarak başarılı değildir. Literatüre göre protein ve D vitamini takviyesi içeren, gün içine yayılmış bir diyetle birlikte kombine dirençli ve aerobik egzersiz şu an için en etkili yönetim stratejisi olarak görülmektedir. Bu derlemenin amacı, SO’nun tanımı, klinik sonuçları, önlenmesi ve/veya tedavisine yönelik etkili egzersiz ve beslenme stratejileri ile ilgili güncel verilerin özetini sunmak ve literatürdeki sınırlamaları vurgulamaktır.
  • Öğe
    3 Boyutlu Yazıcı Materyallerinin Cerrahi ve Hemşirelik Alanında Kullanımına Bakış
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Öztepe Yeşilyurt, Kıymet
    Son yıllarda bilgisayar yazılımlarındaki gelişmelerle birlikte, üç boyutlu yazıcıların farklı sektörlerdeki kullanımları daha sık gündeme gelmiş ve yaygınlıkları artmıştır. Günümüzde ise üç boyutlu baskı materyalleri sağlık alanında; özellikle cerrahi uygulamalarda, implant-doku tasarımlarında, eczacılık alanında, biyo baskı organ üretimi ve medikal enstrüman üretimlerinde yaygın olarak kullanılmakta, bunun yanında tıp-sağlık eğitimi gibi alanlarda ve sağlık bakım hizmetlerinde de yer almaktadır. Bu derlemede, üç boyutlu yazıcı materyallerinin sağlık alanındaki kullanım alanlarının açıklanması, cerrahi ve hemşirelik alanındaki kullanımının etkinliğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Üç boyutlu yazıcı materyalleri kullanılarak verilen hemşirelik eğitimleri ile hemşirelerin daha teknik ve donanımlı hale gelerek, beceri kazanabilecekleri yönünde olumlu etkilerinin olacağı öngörülmektedir. Cerrahi alanda ise, üç boyutlu yazıcı materyallerinin öğrenci eğitimlerinde kullanımları sonucunda, özellikle zorlayıcı anatomik ve patolojik koşullarda öğrenmeyi daha iyi geliştirdiği ve eğitimlerin daha iyi anlaşıldığı, kadavra malzemeleriyle karşılaştırıldığında ise üç boyutlu yazıcı materyallerinin daha ucuz olduğu ve eğitimlerde insan dokusu yerine kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Cerrahi ve hemşirelik alanındaki eğitimlerde; üç boyutlu yazıcı materyallerine daha kolay ulaşılabilmesi, eğitim uygulamalarında bu materyallerin etkinliğinin vurgulanması, materyallerin kullanımının artırılabilmesi açısından önemlidir.
  • Öğe
    Can Instrument-Assisted Soft Tissue Mobilization Be Used to Increase Range of Motion in Frozen Shoulder?
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Akgüller, Tuğba; Analay Akbaba, Yıldız
    The aim of this review was to investigate studies using Instrument-Assisted Soft Tissue Mobilization (IASTM), to determine the effects of IASTM on shoulder mobility in frozen shoulder. Literature search was carried out on 21 March 2022 using PUBMED, Pedro, SCOPUS, Web of Science and Scholar databases. Appropriate clinical studies were identified from the above databases investigating the effects of IASTM on shoulder range of motion (ROM) in frozen shoulder and a narrative review was performed. Despite the very limited data on IASTM, which has just begun to increase in use in frozen shoulder, IASTM seems promising for ROM increase. Further studies with higher quality and larger samples are needed to confirm this view and recommend the appropriate IASTM technique for frozen shoulder.
  • Öğe
    Hastanelerde Çalışan Hemşirelerin Atalet Durumlarının Kaçırılmış Hemşirelik Bakımı ile İlişkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Uyurdağ, Nermin; Yıldırım, Aytolan
    Amaç: Bu çalışmanın amacı hemşirelerin atalet ve karşılanamayan hemşirelik bakım düzeylerinin ve bu düzeyler arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Yöntem: Tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tarzda gerçekleştirilen bu çalışma Diyarbakır merkezdeki bir devlet üniversitesi, bir eğitim araştırma ve bir özel hastanede çalışan hemşireler (N=1694) içinden oransal tabakalı örneklem yöntemi ile belirlenen 413 hemşire ile gerçekleştirilmiştir. Veriler Tanıtıcı Bilgi Formu, Atalet Ölçeği ve Karşılanamayan Bakım Ölçeği ile Mart-Kasım 2020 tarihleri arasında toplanmıştır. Verilerin analizde, normallik testleri, güvenirlik analizleri, tanımlayıcı istatistiksel yöntemler, karşılaştırma ve korelasyon analizleri kullanılmıştır. Bulgular: Hemşirelerin öğrenme ataleti 2,61±0,52; deneyim ataleti 3,28±0,57; toplam ataleti 2,97±0,45 bulunmuştur. Öğrenme ataletinin erkeklerde, 6-10 yıl mesleki deneyimi olanlarda ve mesleki bilimsel yayın takip etmeyenlerde yüksek olduğu görülmüştür. Karşılanamayan hemşirelik bakım gereksinimleri 2,54±0,84 bulunmuştur ve en yüksek düzeyin 36 ve üstü yaş grubunda, eğitim araştırma hastanesinde, 6-10 yıl çalışanlarda ve mesleki bir örgüte üye olmayanlarda olduğu görülmüştür. Karşılanamayan hemşirelik bakım hizmetlerinin iş gücü kaynakları nedenleri 1,81±0,93; iletişim/ekip çalışması nedenleri 2,15±0,86; malzeme kaynakları nedenleri 1,99±0,99 bulunmuştur. Atalet ile karşılanamayan hemşirelik bakım gereksinimleri ve nedenleri arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. Sonuç: Araştırmanın sonucunda hemşirelerde orta düzeyde atalet bulundu. Karşılanamayan hemşirelik bakımının orta düzeyin üzerinde olduğu ve bunun en önemli nedenin iletişim/ekip çalışmasına ilişkin nedenler olduğu belirlendi. Atalet ile karşılanamayan bakım arasında ilişki bulunmadı. Hemşirelerde atalet gelişmesinin önlenmesi ve karşılanamayan bakım gereksinimlerinin azaltılması konusunda önerilerde bulunuldu.
  • Öğe
    Kadın Üniversite Öğrencilerinde COVID-19 Pandemi Sürecinde İnternet Üzerinden Uygulanan Mat Pilates Egzersizlerinin Yaşam Kalitesi, Depresyon ve Uyku Kalitesi Üzerine Olan Etkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Demir, Oğuzhan Bahadır; Karacan Şimşek, Çağla; Çekmece, Çiğdem; Şen, Pakize Nurgül; Genç, Sena Gizem; Keskin, Cansu; Aktaş Arslan, Fatma Cansu
    Amaç: Bu çalışma ile kadın üniversite öğrencilerinde COVID-19 pandemi sürecinde internet üzerinden pilates uygulamasının depresyon, yaşam ve uyku kalitesi üzerine olan etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya 22 kadın üniversite öğrencisi dâhil edildi. Öğrencilerin yaş, boy ve kilo bilgileri elde edildi. Çalışmanın başında gönüllülerin uyku kaliteleri Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ), depresyon düzeyleri Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), yaşam kaliteleri Short Form 36 testi (SF-36), ağrı seviyeleri Vizüel Analog Skala (VAS) kullanılarak değerlendirildi. Gönüllülere haftada 3 gün, günde 45-60 dakika süren 8 hafta (toplam 24 seans) mat pilates egzersizi uygulandı. Pilates eğitimi Zoom programı kullanılarak internet üzerinden uygulandı. Bulgular: Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalamaları 20,04 ± 1,52, boy ortalamaları (cm) 162,09±3,63; ağırlık ortalamaları (kg) 56,59±7,90 idi. SF-36’nın pilates eğitimi sonrası değerlendirmelerinde istatistiksel anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05). 24 seanslık egzersiz sonrası gönüllülerin PUKİ (p=0,001), BDÖ (p=0,001) ve VAS (p=0,001) değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edildi (p<0,05). Sonuç: Kadın üniversite öğrencilerinde internet üzerinden uygulanan mat pilates egzersizleri bireylerin uyku kalitesini artırmış, depresyon düzeylerini ve ağrı seviyelerini ise azaltmıştır.
  • Öğe
    Yetişkin Bireylerde Yeme Davranışı ile Anksiyete, Uyku Kalitesi ve Akdeniz Diyetine Bağlılık Arasındaki İlişki
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Batman, Latife Dilay; Yılmaz, Sine
    Amaç: Bu çalışmanın amacı sağlıklı yetişkin bireylerde duygusal, kısıtlanmış ve dışsal yeme davranışları puanlarını tespit ederek, bireylerin anksiyete seviyeleri, uyku kaliteleri ve Akdeniz diyetine bağlılık skorları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Yöntem: Çalışmaya gönüllü olarak katılmayı kabul eden 18-65 yaş arası bireyler araştırmaya dahil edilmiştir. Katılımcıların verileri araştırmacı tarafından hazırlanan çevrimiçi anket ile uygulanan soru formu ile toplanmıştır. Katılımcıların genel bilgileri, Hollanda Yeme Davranışı Anketi (HYDA), Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ) ve Akdeniz Diyetine Bağlılık Ölçeği (MEDAS) değerlendirilmiştir. Bulgular: Katılımcıların %68'i (n=348) kadın, %32'si (n=164) erkek olup, yaş ortalaması 32,13±8,69 yıldır. Katılımcıların HYDA alt boyutları puan ortalamaları, duygusal yeme 30,7±15,66; kısıtlayıcı yeme 26,16±7,98; dışsal yeme 33,8±6,35 olarak belirlenmiştir. Katılımcıların %46,5'inin anksiyeteli olduğu, %49,4'ünün uyku kalitesinin kötü olduğu, %77'sinin Akdeniz diyetine bağlı olduğu görülmüştür. Çalışmada duygusal yeme davranışı puanı arttıkça, katılımcıların anksiyete ve uyku kalitesi bozukluğu seviyesinin arttığı; kısıtlayıcı yeme davranışı puanı arttıkça, Akdeniz diyetine bağlılık seviyesinin arttığı; dışsal yeme davranışı puanı arttıkça anksiyete seviyesinin arttığı ve Akdeniz diyetine bağlılık seviyesinin azaldığı belirlenmiştir. Sonuç: Obezite ve yeme bozuklukları etiyolojisinin yeme davranışları ile ilişkilendirildiği bilinmektedir. Bireylerde yeme davranışları ve bunlarla ilişkili değiştirilebilir yaşam tarzı faktörleri değerlendirilerek yeme bozuklukları ve obezitenin önüne geçilebilir.
  • Öğe
    Annelerin Beslenme Bilgi Düzeylerinin, Çocuklarının Beslenme Bilgi Düzeyi ve Diyet Kaliteleri ile İlişkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Coşkun, Sevim; Ateş Özcan, Burcu
    Amaç: Bu çalışma, özel bir koleje devam eden adölesan öğrencilerin annelerinin beslenme bilgi düzeyi ile öğrencilerin beslenme bilgi düzeyi ve diyet kalitesi arasında bir ilişki olup olmadığının araştırılması amacıyla yürütülmüştür. Yöntem: Çalışma özel bir koleje devam eden 11-18 yaş arası 201 adölesan ve adölesanların annelerinin katılımı ile yürütülmüştür. Katılımcı annelere araştırmacı tarafından ilgili literatür doğrultusunda hazırlanmış bir “anket formu”, “Yetişkinlerde Beslenme Bilgi Düzeyi (YETBİD)” ölçeği ve “Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ)”, katılımcı öğrencilere ise yine araştırmacı tarafından ilgili literatür doğrultusunda hazırlanmış bir “anket formu”, “Adölesanlarda Beslenme Bilgi Düzeyi Ölçeği” ve “Akdeniz Diyeti Kalite İndeksi (KIDMED)” ölçeği uygulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya %57,2’si kız (115 kişi), %42,8’i (86 kişi) erkek olmak üzere toplamda 201 adölesan ve adölesanların anneleri katılmıştır. Katılımcı annelerin YETBİD alt ölçekleri olan temel beslenme ve besinsağlık ilişkisi ortalaması 55,03±8,823 puan (orta bilgi düzeyi), beslenme tercihi ortalaması 39,36±6,702 puan (iyi besin tercihi) ve SBİTÖ toplam puan ortalaması 76,28±15,536 puandır (yüksek düzeyde). Katılımcı olan adölesanların beslenme bilgisi toplam puan ortalaması 34,86±7,641 puan (çok iyi) ve KİDMED toplam puan ortalaması 5,31±2,517 puandır (orta diyet kalitesi, diyette iyileştirme gerekli). Adölesanların beslenme bilgi düzeyleri ile annelere uygulanan YETBİD’in alt grupları arasında pozitif yönlü anlamlı ilişkiler saptanmıştır (temel beslenme alt grubu için: r= 0,383; p<0,001; beslenme tercihi için: r=0,282; p<0,001). Adölesanların diyet kaliteleri ile annelerin beslenme bilgi düzeyi toplam puanları (r=0,172; p<0,05) ve alt gruplarından temel beslenme ve besin sağlık ilişkisi (r=0,160; p<0,05) ve beslenme tercihi (r=0,145; p<0,05) arasında pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Çoklu regresyon modeline göre, annelerin olumlu beslenme düzeylerinin (r=2,48; p<0,05) ve adölesanların beslenme bilgisi düzeylerinin (t=3,788; p<0,05) adölesanların diyet kalitelerini anlamlı düzeyde etkiledikleri bulunmuştur. Sonuç: Annelerin beslenme bilgi düzeyleri arttıkça çocuklarının hem beslenme bilgi düzeyi hem de diyet kalitesi artmaktadır.
  • Öğe
    Gebelerin Emosyonel Durumları ile Yaşam Memnuniyetlerinin İncelenmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Şener Çetin, Nurdilan; Yurtçiçek Eren, Saliha; Çiftci, Necmettin
    Amaç: Araştırma gebelerde depresyon, anksiyete ve stress düzeyleri ile yaşam memnuniyeti arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı-kesitsel nitelikteki bu araştırma, 12.07.2021-24.12.2021 tarihleri arasında 375 gebe ile Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan bir üniversite hastanesinde yer alan kadın doğum polikliniğinde tamamlanmıştır. Çalışma verileri Tanıtıcı Bilgi Formu, Yaşam Memnuniyeti ölçeği ve Depresyon Anksiyete Stres Ölçeği kullanılarak yüz yüze toplanmıştır. Verilerin analizi SPSS 24 programında sayı, yüzde, ortalama ve standart sapma cronbach alfa katsayısı ve Pearson'ın korelasyon analiz testleri kullanılmış ve p<0,05 anlamlılık olarak kabul edilmiştir. Bulgular: Gebelerin %13,6'sının hafif düzeyde depresyon, %56,8'inin çok ileri düzeyde anksiyete ve %21,9'unun orta düzeyde stres yaşadığı belirlenmiştir. Gebelerde depresyon ve stresle yaşam memnuniyeti arasında negatif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur. (p < 0,05). Sonuç: Araştırma sonucunda gebelerde depresyon, anksiyete ve stresin yaşam memnuniyetini etkilediği belirlenmiştir.
  • Öğe
    Devlet Yurdunda Kalan Kadın Üniversite Öğrencilerinde Hedonistik Açlık ile Zayıflık Beklentisi ve Beden Memnuniyetsizliğinin Değerlendirilmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Karlı, Kevser; Öngün Yılmaz, Hande; Kaya, Eda
    Amaç: Bu araştırmada yurtta kalan kadın üniversite öğrencilerinde hedonik açlık, zayıflık beklentisi ve beden memnuniyetsizliği arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma Kastamonu’da Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı bir öğrenci yurdunda Haziran 2022 tarihinde basit tesadüfi örnekleme yöntemi ile seçilen 260 kadın üniversite öğrencisinde yüz yüze anket yöntemi kullanılarak yapılmıştır. Bireylerin antropometrik ölçümleri alınarak, Besin Gücü Ölçeği (BGÖ), Kişiler Arası Zayıflık Beklentisi Ölçeği (IOET-TR) ve Stunkard Vücut Derecelendirme Ölçeği (SVDÖ) uygulanmıştır. Number Cruncher Statistical System (NCSS) 2020 Statistical Software programı istatistiksel analizler için kullanılmıştır. Bulgular: Bu araştırmada BGÖ, IOET-TR ve SVDÖ ölçeklerinin birbiri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p>0,05). Beden Kütle İndeksi (BKİ) ile BGÖ arasında ilişki bulunmamış (p>0,05). Ancak BKİ arttıkça beden memnuniyetsizliğinin arttığı belirlenmiştir (r=0,442; p<0,05). SVDÖ ile BKİ (r=0,442; p<0,05), bel çevresi (r=0,371; p<0,05), bel/boy oranı (r=0,363; p<0,05) ve üst orta kol çevresi (ÜOKÇ) (r=0,317; p<0,05) arasında orta düzeyde anlamlı pozitif ilişki bulunmuştur. SVDÖ ile kalça çevresi (r=0,226; p<0,05), bel/kalça oranı (r=0,171; p<0,05) arasında düşük düzeyde anlamlı pozitif ilişki bulunmuştur. Sonuç: Araştırmanın sonucunda hedonistik açlık ile beden memnuniyeti ve zayıflık beklentisi arasında doğrudan bir ilişki saptanmamış olsa da BKİ düzeyi arttıkça beden memnuniyetinin azaldığı bulunmuştur. Bu durum yeme bozukluklarına gidişi tetikleyebilmektedir. Özellikle yurt gibi beraber kalınan ortamlarda bireylerin birbirini etkileyebileceği göz önünde bulundurularak yeme bozuklukları açısından da riskli grupta olan kadın üniversite öğrencilerinin beden memnuniyetsizliği dikkate alınarak sağlıklı beslenme ve sağlıklı vücut ağırlığı kavramları konusunda bilinçlendirilmesi önerilmektedir.
  • Öğe
    Tip 2 Diyabetli Kadınların Beden Algısı ile Cinsel Doyum Puanları Arasındaki İlişkinin Belirlenmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Sulamiş, Nesibe; Yıldırım Varışoğlu, Yeliz
    Amaç: Tip 2 diyabetli kadınların beden algısı ile cinsel doyum puanları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmamıza Tip 2 diyabet tanılı araştırmaya alınma koşullarını taşıyan, çalışmaya katılmayı kabul eden 20-50 yaş arası 150 kadın dahil edilmiştir. Yüz yüze görüşme tekniği ile Kişisel Bilgi Formu, Yeni Cinsel Doyum Ölçeği (YCDÖ), Beden Algısı Ölçeği (BAÖ) kullanılarak yapılmış olup görüşme öncesi hastalardan sözlü ve yazılı onam alınmıştır. Verilerin toplanması yaklaşık 15-20 dakika sürmüş ve katılımcıların anlamadığı noktalar araştırmacı tarafından açıklanmıştır. Bulgular: Bu çalışmada kadınların 41-50 (%74) yaş grubunda, %60’nın ilköğretim mezunu, %88’inin evlilik yaşı 25 yaşın altında olduğu, %89,7’sinin birden fazla çocuğu olduğu %42,6’sının 2-5 yıldır diyabet olduğu, %62’sinin obez olduğu bulundu. Katılımcıların %81,3’ünün diyabetin cinsel sağlığa etkilerini bilmediği, %80’inin diyabetin cinsel yaşamını değiştirdiğini, %79,2’sinin cinsel isteksizlik, %18,3’ünün cinsel istekte azalma, %19,2’sinin vajinal kuruluk/disparoni gibi şikâyetleri olduğu belirlendi. Çalışmadaki kadınların YCDÖ ortalama toplam puanı 43,4±18,1; BAÖ ortalama puanı 132±20,2 olarak bulundu. BAÖ ortalama puanları ile YCDÖ ben merkezli, eş-partner/cinsel aktivite merkezli alt boyutları ve toplam puan arasında pozitif yönde, zayıf derecede ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğu saptandı (p<0,05). Sonuç: Araştırma bulgularının sonucunda Tip 2 diyabetli kadınlarda beden algısının olumsuz etkilendiği ve cinsel doyumu olumsuz yönde etkilediği belirlendi. Tip 2 diyabetli kadınların cinselliğinin değerlendirilmesi rutin hale gelmelidir.
  • Öğe
    Vejetaryen Olan ve Olmayan Bireylerin Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum ve Besin Etiketi Okuma Alışkanlıklarının Karşılaştırılması
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Elibol, Emine
    Amaç: Bu çalışmanın amacı vejetaryen olan ve olmayan bireylerin sağlıklı beslenmeye ilişkin tutum ve besin etiketi okuma alışkanlıklarının karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Çalışmaya 19-64 yaş aralığında vejetaryen olan (90) ve olmayan (180) toplam 270 katılımcı dahil edilmiştir. Veri toplama aracı olarak “Demografik Yapı Anketi, “Besin Etiketi Okuma Alışkanlığı Saptama Anketi” ve “Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ)” kullanılmıştır. Okuma yazma bilmeyenler ve doktor tarafından tanısı konulmuş yeme bozukluğu ve psikiyatrik hastalığı olanlar çalışmaya dahil edilmemiştir. Verilerin analizi SPSS 22 paket programı kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Çalışmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 27,0±8,88 yıldır. Beden Kütle İndeksi (BKİ) değeri ve vücut ağırlığı vejetaryen olan bireylerde olmayanlardan istatistiki olarak daha düşük bulunmuştur (p<0,05). Vejetaryen olan bireylerin çoğunluğu lakto-ovo vejetaryen (%37,7) ve vegandır (%36,6). Vejetaryenlerin % 88,9’u daha sömürüsüz bir dünya, %10’u sağlıklı olmak ve %1,1’i popüler olduğu için vejetaryen diyet tarzını benimsediğini ifade etmiştir. Vejetaryen bireylerin %77,8’i, olmayanların %42,2’si satın almadan önce besin etiketinde ürünün içindekiler listesine her zaman baktığını belirtmiştir. Ayrıca besin etiketi okurken vejetaryen olanların, olmayanlardan daha fazla besinin içerdiği katkı maddesi, enerji ve besin ögesi tablosuna baktığı saptanmıştır. SBİT ölçek puanı iki grup arasında benzer bulunmasına rağmen ölçek alt boyutlarından olumlu beslenme ve beslenme hakkında bilgi puanları vejetaryen bireylerde istatistiki olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0,05). Sonuç: Vejetaryen bireylerin satın aldığı ürünlerin içerikleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istedikleri görülmüştür. Ayrıca vejetaryen olan bireylerin beslenme bilgisinin ve olumlu beslenme puanının daha yüksek kötü beslenme puanının daha düşük olduğu bulunmuştur.
  • Öğe
    Uzamış COVID-19 Sendromu: Fonksiyonel Kapasite, Denge ve Kognitif Fonksiyonlar Üzerine Etkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Kaya, Meltem; Arslan, Esra Nur
    Amaç: COVID-19 enfeksiyonu ağırlıklı olarak solunum sistemini etkilemesine rağmen uzun vadede multisistemik sekellere neden olan mortalite oranı yüksek bir hastalıktır. Bu çalışmanın amacı; Uzamış COVID-19 Sendromu olan bireylerde uzun dönemde fonksiyonel kapasite, yorgunluk şiddeti, denge ve kognitif fonksiyonları sağlıklı bireyler ile karşılaştırmaktır. Yöntem: COVID-19 tanısı almış ve negatif test sonucu üzerinden en az 6 ay geçmiş, kalıcı veya ilerleyici yaygın görülen uzamış COVID-19 semptomlarından bir veya birkaçına sahip 50 yaş ve üzerindeki 30 hasta ile, benzer yaş ortalaması olan 30 sağlıklı birey çalışmaya dahil edildi. Katılımcıların fonksiyonel kapasiteleri 30-saniye Otur-Kalk Testi (30-sn OKT), yorgunluk algıları Yorgunluk Şiddet Ölçeği, dengeleri Tek Ayak Üzerinde Durma Testi (TAÜDT), kognitif fonksiyonları Montreal Bilişsel Değerlendirme Ölçeği (MoCA) ile değerlendirildi. Normal dağılım göstermeyen gruplar arası veriler Mann Whitney U testi, normal dağılım gösteren veriler Independent Samples T-test ile karşılaştırıldı. Bulgular: İki grup arasında 30-sn OKT tekrar sayısı, Yorgunluk Şiddet Ölçeği skoru ve TAÜDT süreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Gruplar arasında MoCA puan ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuç: Çalışmamızda Uzamış COVID-19 Sendromu olan bireylerin sağlıklı kontrollere kıyasla fonksiyonel kapasitelerinin ve denge parametrelerinin daha düşük, yorgunluk şiddetlerinin ise daha yüksek olduğu bulunmuştur. Sonuç olarak; Uzamış COVID-19 Sendromu’nda hastaların kapsamlı olarak değerlendirilmesi ve kişiye özel planlanacak rehabilitasyon programlarına yönlendirilmesi önerilmektedir.
  • Öğe
    Yeni Tanı Prediyabetik ve Diyabetik Hastalarda Vitamin D Düzeyinin Değerlendirilmesi ve Glisemik Parametrelerle İlişkisinin İncelenmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2023) Öztürk Ünsal, İlknur; Çalapkulu, Murat; Sencar, Muhammed Erkam; Sakız, Davut; Çakal, Erman
    Amaç: Tip 2 diabetes mellitus (T2DM), bozulmuş beta hücre fonksiyonu ve artan insülin direnci ile ilişkilidir ve D vitamininin bu yolları etkilediğine dair kanıtlar vardır. Prediyabet ise T2DM için ana risk faktörüdür. 25-hidroksivitamin D (25OHD) seviyeleri diabetes mellitus ve metabolik sendromu olan obez bireylerde daha düşüktür. Bu çalışmada prediyabetik ve T2DM hastalarda vitamin D düzeyinin değerlendirilmesi ve glisemik parametreler ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışmada, oral glukoz tolerans testi (OGTT) yapılan 208 hasta retrospektif olarak tarandı. Bu hastalar OGTT sonucuna göre normal, prediyabet ve diyabet olarak üç gruba ayrıldı. Bu üç grup arasında 25-hidroksivitamin D [25(OH)D] düzeyi karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışma sonucunda Ortalama 25OHD düzeyi 15,1±6,5 ng/mL olup prediyabetik ve T2DM hastalarda serum 25OHD düzeyinin daha düşük bulundu. Serum 25OHD düzeyi ile açlık kan şekeri (r:- 0,327, p:0,001) ve HbA1c (r:-0,251, p:0,012) arasında negatif korelasyon saptandı. Sonuç: Çalışmamızda prediyabetik ve diyabetik hastalarda D vitamini düzeyinin sağlıklı gruba göre daha düşük olduğu görüldü. D vitamini desteğinin glikoz metabolizması üzerindeki etkisinin değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.