Doktora Tezleri

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 91
  • Öğe
    Dijital dönüşümün dijital pazarlamaya etkisinde tüketicilerin teknolojik hazıroluş seviyesi ile hedonik ve faydacı tüketim davranışlarının aracılık rolü üzerine bir araştırma
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Yiğit, Muhammet Salih
    Dijitalleşmenin her alanda olduğu günümüzde işletmelerde kendilerini bu alana doğru ilerletmekteler. Şirketin yaptığı iş formatlarını bu alana doğru ilerletmek yapacağı ürün, hizmet ve iş süreçlerinde var olanların tam tersine yeni bir durum olarak dijitalleşmeyi kullanması amacıyla yaptığı değimler vardır. İşletmenin tüm alanlarına dijitalleşmenin entegre edilmesi sonucunda tüm faaliyet ve sunma süreçlerinin kökten değişmesine neden olacaktır. Bu süreçte müşterileriyle uygun zamanda iletişim kurmak, onlara zamanında ulaşmak ve olan birlikteliği sürdürmek gerekmektedir. İnternetin yaygınlaşması ve mobil kullanımın tercih edilmesine bağlı olarak müşterilerde dijital alanlardaki bu kanalları kullanmaktadır. Çevirmiçi pazarlama yapmak adına bu kanalları kullanan tüketiciler dijital pazarlamaya dâhil olmaktadır. Tüketcilerin haz odaklı bir süreci tercih etmesi ya da o odaklı bir yaşam tarzını kullanması anlamına gelen bu hedonik davranış tüketim alışkanlığını da etkilmektedir. Tüketim faaliyetlerinin hem haz hem de faydacı boyutta incelenmesi her zaman daha anlamlı olacaktır. Faydacı tüketim bilişsel yani akılcı alşveriş davranışlarını ve önceden planlanmış bir alışveriş sürecine karşılık gelmektedir. Bundan dolayı müşterilerin hazcı ve faydacı davraışlarını ortak ele alarak incelemek daha anlamlı olacaktır. Teknoloji sürekli ilerlemektedir. Bu süreçte bir olgunluk safhasına gelmektedir. Sonuçtada teknolojik olarak tüketicinin hazır bulunuşluğu yapılan hizmet ya da ürünün ticarileştirilmesi konusunda gerekli olan geliştirilme düzeyini ifade etmektedir. Yapılan bu çalışma ile dijital dönüşümün dijital pazarlamaya etkisinin araştırılması gerçekleştirilirken bu süreçteki hedonik ve faydacı tüketici davranışı ile teknolojik hazır bulunuşluk düzeylerinin sürece ne derecede aracılık ettiğinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmektedir. Bu kapsam doğrultusunda belirlenen ölçek ifadeleriyle oluşturulan anket formu ile veriler toplanmıştır. Beşli likert formunda oluşturulan bu anket formu ile Google Form üzerinden veriler toplanmıştır. Kolayda örneklem yöntemiyle İstanbul ilindeki internet kullanıcılarından oluşan tüketiciler hedef kitlesi olarak belirlenmiştir. 447 adet anket verisine ulaşılmasıyla çalışmaya son verilmiştir. Çalışma Aralık 2023-Ocak2024 döneminde gerçekleştirilmiştir. Veriler SPSS istatistik programıyla analizleri yapılmıştır. Yapılan t-testi ve One-Way Anova veya Kruskal Wallis analizlerinden yararlanılarak modele bağlı oluşturulan hipotezlerimiz test edilmiştir. Çalışma sonucunda dijitlal dönüşümün dijitlal pazarlamaya etkide bulunduğu belirlenirken hedonik ve faydacı davranışlar ile teknolojik hazırbulunuşluğun da aracılı etkinin olduğu belirlenmiştir. Yapılan bu çalışmanın benzer diğer alanlarda da yapılması akademik alan kadar sektördeki işletmelerede katkı sağlayacaktır.
  • Öğe
    Voleybolcularda uygulanan pliometrik antrenmanların seçilmiş fiziksel ve fizyolojik parametrelere etkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Caba, Uğur
    Bu çalışmanın amacı, voleybolculara 8 hafta boyunca uygulanan pliometrik antrenmanın izokinetik kuvvet, anaerobik güç, dikey sıçrama, çeviklik, sürat ve denge parametreleri üzerine etkisinin değerlendirilmesidir. Araştırma nicel araştırma yaklaşımlarından biri olan tek gruplu ön test-son test zayıf deneysel desen kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma grubunu, yaş (yıl) ortalamaları 23,80±4,31 ve boy uzunluğu (cm) ortalamaları ise 179,94±6,36 olarak belirlenen Türkiye Kadın Voleybol Liginde mücadele eden 10 kadın voleybolcu oluşturmuştur. Araştırma grubuna ön testler alındıktan sonra rutin antrenmanlarına ek olarak 8 hafta boyunca haftada 2 gün olacak şekilde pliometrik antrenman uygulanmış ve son test ölçümleri yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin değerlendirilmesinde SPSS 24.0 programından yararlanılmıştır. Verilerin normal dağılım göstermesiyle birlikte ön test ve son testte aynı örneklem grubunun test sonuçlarını tespiti için eşleştirilmiş t test (paried simples t) analizi uygulanmıştır. Sonuç olarak, sıçrama performansı parametrelerine baktığımızda ön test ve son test değerleri arasında squat sıçrama, aktif sıçrama, squat sıçrama güç, aktif sıçrama güç ve aktif sıçrama-squat sıçrama farkı güç değerlerinde anlamlı düzeyde gelişmeler olduğu görülmektedir. Diğer bir parametrede motorik özelliklerden birisi olan sürat özelliği incelenmiştir. Süratin 5 m, 10 m ve 15 m şeklinde farklı mesafelerde alınan sonuçlar değerlendirildiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir bulanamasa da ön test ve son test değerlerine bakıldığında 5 m süratte 0,02 birim, 10 m süratte 0,04 birim ve 15 m süratte 0,05 birim gelişim gösterdiği tespit edilmiştir. Yapılan araştırmada incelenen bir diğer özellik ise çeviklik olmuştur. Uygulanan antrenmanın sonuçları değerlendirildiğinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark görülmektedir. Bu anlamlı gelişmenin sebebi çeviklik özelliğinde hızlanma, yavaşlama, ani yön değiştirme ve ivmelenme döngüsü içerisinde kasın ani direnç üretiminin önemli olduğu bilinmekte olup pliometrik egzersizlerin gücü arttırıcı nitelikte yüksek şiddette yapılıyor olması rol oynamaktadır. Başka bir motorik özellik olan denge de ise tek ayak ve çift ayak yapılan ölçüm sonuçlarında anlamlı bir fark görülememiştir. Bunun sebebi olarak uygulanan antrenman içeriğinde pliometrik egzersizlerin denge özelliğini geliştirici hareket formunda tercih edilmemiş olması olabilmektedir. Buna karşın ön test ve son test verileri arasındaki değişime bakıldığında tüm parametrelerde birim olarak iyileşmeler olduğu gözlemlenmiştir. İstenilen istatistiksel anlamlılık seviyesine ulaşılamamış gibi görünse de uygulanan çalışmaların pozitif yönde katkılar sağladığı söylenebilir. Başka bir parametre olan anaerobik güç performansına bakıldığında bisiklet ergometrisi üzerinde pedal hızı 5 sn. 10 sn. ve 15 sn. ölçümlerinde ortaya çıkan güç değerlerinde, ayrıca anaerobik güç 0-5 sn. w/kg cinsinden alınan sonuçlarda da anlamlı farklılık olduğu görülmektedir. Çalışma yer alan bir diğer parametre ise izokinetik kuvvet ölçümleri olmaktadır. Burada diz ekleminin farklı açılarda fleksiyon ve ekstansiyon eylemini gerçekleştirirken kas dokusunun meydana getirdiği konsanstrik kasılmalarda 60° ve 180° değerlerinde anlamlı fark olduğu tespit edilmektedir. Pliometrik egzersizler yüksek şiddette eksantrik fazdan konsantrik faza geçerek mekanik bir eylemin ortaya çıkarılması esnasında kasın ani kasılmalar sonucu bünyesinde depolamış olduğu enerjinin açığa çıkması ile yüksek direnç üretiminin gerçekleştiği çalışmalar olduğu söylenebilir. Bundan dolayı patlayıcı kuvvet veya güç çıktısının önemli olduğu sportif performans özelliklerinin gelişimi sağlayabilmek adına tercih edilebilecek bir antrenman yöntemi olarak kullanılması önerilebilir. Yapılan çalışmanın sonuçlarına bakıldığında uygulanan pliometrik antrenman programının performans parametreleri üzerinde geliştirici olduğu düşüncesini desteklemektedir.
  • Öğe
    Futbolculara uygulanan farklı antrenman metotlarının kardiyopulmoner parametrelere etkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Yıldırım, Onur
    Bu çalışma futbolculara uygulanan sprint ve küçük alan antrenman metotlarının kardiyopulmoner parametrelere etkilerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Yapılmış olan bu çalışmaya Gelişim Üniversitesi futbol takımında aktif olarak futbol oynayan küçük alan grubu (n=8), sprint grubu (n=8) ve kontrol grubu (n=8) olmak üzere toplamda (n=24) erkek futbolcu gönüllü olarak katılmıştır. Araştırmada yer alan futbolculara 8 hafta boyunca kendi antrenmanlarına ek olarak haftanın 3 günü aynı gün ve saatte olmak üzere küçük alan oyunu ve sprint interval antrenman yöntemi uygulanmış kontrol grubu ise rutin futbol antrenmanlarına devam etmişlerdir. Araştırmada yer alan futbolcuların ön testlerinde antropometrik testler ve kardiyopulmoner değerlerini belirlemek için ise şiddeti giderek artan egzersiz test protokolü uygulanmış, son test değeleri için aynı protokol 8 hafta sonra tekrar edilmiştir. Araştırmadan elde edilen verilerin normallik testi analizinde Shapiro-Wilk analizi yapılmış ve grupların normal dağılım göstermesi sebebiyle parametrik testlerden gruplar arası farkı belirlemek için one way anova istatistiksel analiz testi uygulanmıştır. Futbolcuların gruplar arası, grup içi ve grupxzaman etkileşimi ön test ve son test değerlerinin istitistiksel analizinde ise Repated measure anova testi uygulanmıştır. Verilerin anlamlılık düzeyi p < 0.05 olarak belirlenmiş ve analizi SPSS 25 paket programında gerçekleştirilmiştir. Futbolcuların VO2max, anaerobik eşik ve solunumsal eşik değerlerinin tespit edilebilmesi için ise, SigmaPlot programı (SigmaPlot 12,0, Systat Software Inc., Chicago, USA) kullanılmıştır. Çalışmadan elde edilen bulgulara göre futbolcuların antropometrik ölçümleri ön test ve son test parametrelerinde gruplar arası ve grup içi karşılaştırmalarında istatistiksel olarak farklılığa rastlanmamıştır (p<0,05). Futbolcuların gruplar arası anaerobik eşik parametrelerinde ön test sonuçlarında anlamlı farklılık tespit edilmezken (p<0,05), gruplar arası son test değerlerinde anaerobik eşik KAH (HR atım/dk) parametresinde anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir (p<0,05). Futbolcuların anaerobik eşik grup içi ön test ve son test karşılaştırmalarında VO2 ml/dk, VO2 ml/kg/dk ve KAH (HR atım/dk) parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir. Araştırmada elde edilen verilere göre futbolcuların gruplar arası ön test solunumsal eşik parametrelerinde anlamlı bir farklılık olmadığı (p<0,05), gruplar arası son test solunumsal eşik KAH (HR atım/dk) parametresinde istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir (p<0,05). Diğer parametrelerde ise istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (p<0,05). Futbolcuların solunumsal eşik VO2 ml/dk, VO2 ml/kg/dk ve hızı (km/saat) ölçümlerinin grup içi ön ve son test değerleri analizi sprint ve küçük alan grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farkın olduğu tespit edilirken (p<0,05), diğer parametrelerde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilememiştir (p<0,05). Yapılan çalışmada futbolcuların gruplar arası izokapnik buffering faz ön test ve son test parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmezken (p<0,05), futbolcuların grup içi ön test ve son test izokapnik buffering faz VO2 Görece (ml/kg/dk) ve izokapnik buffering faz hız (km/saat) parametrelerinde anlamlı bir farklılık elde edilmiştir (p<0,05). Araştırmamızdan elde edilen bulgular göre futbolcuların gruplar arası tükenme zamanı (dk) ve VO2max (ml/kg/dk) parametrelerinin ön test ve son test karşılaştırmaları ele alındığında istatistiksel açıdan bir farklılık tespit edilmemiştir (p<0,05). Ancak çalışmamızda futbolcuların grup içi değerlerini ele aldığımızda tükenme zamanı (dk) ve VO2max (ml/kg/dk) ölçümlerinin ön test ve son test parametrelerinde anlamlı bir farklılık tespit edilmiştir (p<0,05). Sonuç olarak futbolculara uygulanan sprint ve küçük alan oyunları antrenmanlarının kardiyopulmoner parametrelere olumlu yönde etki ettiği görülmüştür.
  • Öğe
    Meksika ve Türk mutfaklarındaki bazı benzerlik ve farklılıkların incelenmesi: Uçan şefler üzerine bir araştırma
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Uğraç, Funda
    Yemek ve mutfak, sadece bir tat ve yiyeceklerin bir araya geldiği bir yer değil; kültürel kimliğin, toplumsal bağların ve yaratıcılığın bir yansıması ve sahnesidir. Araştırmanın amacı, köklü geçmişleri, zengin tat profilleri ile dikkat çeken iki zengin mutfak kültürü olan Meksika ve Türk mutfaklarındaki bazı benzerlik ve farklılıkları anlamak amacıyla karma yöntem kullanılarak uçan şeflerin deneyimleri ve bakış açıları üzerinden iki mutfağı incelemeyi hedeflemiştir. Araştırmanın evrenini 'uçan şef' olarak büyük bir havayolu şirketinde çalışan 300 profesyonel şef oluşturmuştur. Örneklemin birinci kısmını kıdem süresi 10 yıldan az olan 150 uçan şef oluşturmuş ve bu kişilere anket çalışması uygulanmıştır. Örneklemin ikinci kısmını ise kıdem süresi 10 yıldan çok olan 15 uçan şef oluşturmuş ve bu kişilere yarı yapılandırılmış görüşme formu uygulanmıştır. Araştırmada, Türk ve Meksika mutfakları arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları değerlendirmek üzere iki veri toplama aracı kullanılmıştır. Bunlardan ilki "Benzerlik veya Farklılık Ölçeği" adlı anket çalışmasıdır. Ölçek, Sproesser ve arkadaşları tarafından geliştirilen 'Similar or Different? Comparing Food Cultures with Regard To Traditional and Modern Eating Across Ten Countries' çalışmasından uyarlanmıştır. Bu çalışma, benzerlik ve farklılıkları anlamak ve geleneksel, modern yeme davranışlarına geniş kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Bu ölçek, Türk ve Meksika mutfağındaki benzerlikleri ve farklılıkları incelemek üzere tasarlanmış olup üç alt boyutta toplam 40 soruyu içermektedir.Ankette bulunan verilerin sonuçları, istatistiksel araçlarla değerlendirilmiştir. Diğer veri toplama aracı ise "Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu"dur. Bu form, Türk ve Meksika mutfaklarının benzer ve farklı yanlarını ele alan bir yapıya sahiptir ve toplamda 12 sorudan oluşmaktadır. Veri analizinde karma yöntem olarak nicel ve nitel yöntemler kullanılmıştır. Ankette bulunan veriler istatistiksel yöntemlerle analiz edilirken (ANOVA IBM SPSS 25.0, t testi), görüşme formundan elde edilen nitel veriler içerik analizi ile değerlendirilmiştir. Bu şekilde, Türk ve Meksika mutfakları arasındaki bazı benzerlikler ve farklılıklar nicel olarak istatistikî olarak değerlendirilmiştir. Nitel açıdan yarı yapılandırılmış görüşmeler incelenmiş ve tematik kodlamalar oluşturularak, Türk mutfağı ve Meksika mutfağı arasındaki bazı benzerlikleri ve farklılıkları uçan şefler üzerinde nitel olarak değerlendirilmiştir. Benzerlikleri ve farklılıkları boyutları bakımından çıkan sonuçların önemli temaları ve desenleri malzeme ve tat profilleri, geleneksel yöntemler ve pişirme teknikleri, coğrafi ve kültürel etkiler, toplumsal rol olarak belirlenmiştir. Katılımcılar nicel verilerde, eğitim düzeyinin artırılması, bireylerin gastronomik yaklaşımına katkı sağladığı elde edilen bilgiler arasındadır. Ürünler alt boyutu arasında anlamlı bir farkın anlamlı olduğu (p= .035; p<.05). Temel Gıda Ürünleri alt boyutu ile cinsiyet değişkeni arasında farklılığın olduğu görülmüştür (p= .006, p<.05). Elde edilen bulgularda, erkek katılımcıların 'temel gıda ürünleri' alt boyutunda kadınlardan daha yüksek puan alarak erkeklerin kadınlardan daha farklı düşündüğü görülmüştür. Araştırma bulgularında katılımcıların kıdemlerine göre Türk ve Meksika Mutfağına Benzerlik ve Farklılıklar Ölçeği puanlarında üç alt faktörden ikisinde fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 2 yıldan az kıdemi olan çalışanlar, kıdem yılı daha fazla olan katılımcılara göre daha fazla puan almışlardır. Yapılan ANOVA testi sonuçlarına göre katılımcıların kıdemleri ile 'Temel Gıda Ürüneri' (p=0.16, p>.05) ile Endüstriyel Yemek ve Ürünler (p=0.18, p>.05) alt boyutları arasında anlamlı bir farklılığın olduğu görülmüştür. Katılımcıların gelir seviyesi ile ölçeğin alt faktörleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bu sonuçlar, iki mutfağın incelemesinde çok yönlü bir bakış açısı sunmaktadır ve bazı benzerlik ve farklılık konularına ışık tutarak, bu alanlarda daha kapsamlı çalışmalara temel oluşturması amacı gütmektedir. Bu araştırma sonucunda elde edilen bulgular, Türk ve Meksika mutfakları arasındaki bazı benzerliklerin ve farklılıkların daha derinlemesine anlaşılmasına katkı sağlamaktadır.
  • Öğe
    Çeşitlilik arayışı ve algılanan sembolik statü aracılığıyla gösterişçi tüketim nesnesi olarak yerel yiyecekler
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Özkan Önem, Esra
    Günümüzde teknolojinin ilerlemesi ile farklı yerel mutfaklar hakkında bilgiye erişim kolaylaşmış ve yerel mutfaklara olan ilgi artmıştır. Sosyal medya platformlarında yerel yemeklerin paylaşımı da bu ilgiyi destekleyerek insanların yerel mutfakları tanıma ve deneyimleme isteğini artırmaktadır. Yerel yemekler, yerel halkın geleneksel ürünleri ve yöresel kültürüyle bütünleşmiş, yerel âdetlere, yöreye has ürünlere, geleneksel pişirme yöntemleri ve sunum tekniklerine dayanan, son zamanlarda gastronomi gündeminde önemli bir yer tutan güncel bir araştırma konusudur. Yerel yemekler, temel beslenme ihtiyacını karşılamak amacına yönelik olduğu kadar; sağlığı koruma, çevresel hassasiyetler veya bir grupla özdeşleşme gibi ikincil ihtiyaçlar için de tüketilebilmektedir. Ayrıca, yerel ve doğal ürünlerin daha pahalı ve erişilemez olduğu düşüncesi, bu yiyeceklerin statü ve gösteriş amacıyla da tüketilmesine yol açabilmektedir. Bu araştırma, sosyal medyada gösterişçi tüketim eğiliminin yerel yemek tercihleri üzerindeki etkisini incelemektedir. Özellikle, sosyal medya platformlarının gösterişçi tüketim için en uygun mecra olarak kabul edildiği günümüzde, bu platformlarda paylaşılan yerel yiyeceklerin gösteriş nesnesi olarak kullanılıp kullanılmadığını ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Araştırma, bireylerin sosyal medyada gösterişçi tüketim nesnesi olarak yerel yemekleri kullanma eğilimini ele alırken gastronomik çeşitlilik arayışı ve sembolik statü algısının bu ilişkideki aracılık rolünü de değerlendirmektedir. Literatürdeki araştırmalar genellikle iki değişken arasındaki ilişkilere odaklanırken, bu çalışma, gösterişçi tüketim, gastronomik çeşitlilik arayışı, sembolik statü ve yerel yemek değişkenlerini kapsamlı bir şekilde bir araya getirerek incelemektedir. Yerel yemeklerin statü sembolü olarak algılanmaları durumunda kolaylıkla gösterişçi tüketimin nesnesi hâline gelebileceği düşünülmektedir. Yine sosyal medyada görünür olabilmek adına gastronomik çeşitlilik arayışına girebilecek olan bireyler için yerel yemekler çok büyük bir potansiyel barındırmaktadır. Nicel yöntemlerden yararlanılarak yürütülen araştırmanın evrenini Türkiye'de yaşayan sosyal medyada yiyecek ve içecek paylaşımı yapan 18 yaş ve üzerindeki bireyler oluşturmaktadır. Özellikle farklı sosyo-ekonomik gruplar arasında bir karşılaştırma yapma amacıyla evren bu şekilde tanımlanmıştır. Araştırma örneklemini, kolayda örnekleme yöntemi ile evrenden seçilen bireyler oluşturmuştur. Örneklem, 18 yaş ve üzeri, sosyal medyayı aktif olarak kullanıp yiyecek ve içecek paylaşımları yapan bireylerden oluşmaktadır. Google Forms üzerinden oluşturulan anket formu sosyal medya uygulamaları üzerinden (Instagram, Youtube, WhatsApp vb.) katılımcılara ulaştırılmıştır. Bu yöntemle toplam 1362 kişiye ulaşılmıştır. Katılımcılara sosyal medya üzerinden yiyecek ve içecek paylaşımı yapma durumları ile ilgili bir kontrol sorusu sorulmuştur. Bu soruya "evet" şeklinde yanıt veren katılımcılar anketi tamamlayabilmişlerdir. Araştırmanın birincil verileri, sosyal medyada yiyecek ve içecek paylaşımı yapan bu 390 katılımcıdan elde edilmiştir. Elde edilen verilere SPSS ve AMOS programları ile çeşitli analizler uygulanmıştır. Öncelikle ölçeklerin geçerlilik ve güvenilirlikleri analiz edildikten sonra regresyon ve aracılık analizleri ile hipotezler test edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, sosyal medyada gösterişçi tüketim eğilimi tüm boyutlarıyla yerel yemek tüketimi üzerinde etkilidir ve bu etki algılanan sembolik statü ve gastronomik çeşitlilik arayışının tam aracılığıyla açıklanabilmektedir. Bu sonuçlar, bireylerin yerel yemek tercihlerinin, sosyal medya platformlarında sergiledikleri gösterişçi tüketimle doğrudan ilişkilendirilebileceğini ve bu tüketimin temelde yerel yemeklerin bir statü sembolü olarak algılanmasına ve gastronomik çeşitlilik arayışına dayandığını göstermektedir.
  • Öğe
    Sosyal medya pazarlamasının müşteri memnuniyetine etkisinde ınfluencerların aracılık rolünün araştırılması
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Çetin, Anıl
    Rekabetin yoğun biçimde yaşandığı günümüzde müşteri beklentilerine karşılık olarak pazarlamada yeni bir alan şeklinde oluşan sosyal medya her türden işletme için var olan ve olması muhtemel potansiyel müşterilere ulaşmasında önemli güç kazandıracak alan olarak görülmektedir. Dijital pazarlama biçimlerinden güçlü alan olarak görülen sosyal medya pazarlama marka hedeflerine ulaşmak konusunda en popüler kullanılan araçlardandır. Etkili bir strateji oluşturmak ve bunu ölçümleyebilmek adına fonksiyonel bir yapıya sahiptir. Hedef olarak marklarıyla etkileşimi arttırmak isteyen işletmeler en etkili kanal olarak sosyal medyayı kullanmaktadırlar. İşletmeler sunduğu ürün ve hizmetin müşterinin beklentisinin ne derecek karşılığı olarak görüldüğünün ölçütü şekline ifade edilen müşteri memnuniyetinin önemi nedeniyle sürekli ölçülmek istenmektedir. Müşteri memnuniyeti işlemelerin geleceğe yönelik yapacağı en iyi yatırımlardandır. Müşteri memnuniyeti bir yandan işletmenin gelirini arttırken diğer yandan bilinirliliğini de tüm mecralardan yaygınlaştırmaktadır. İnternette etrafındakileri etkilemek yoluyla şöhret yaparak hayranlarının takibiyle kendine bir yer edinen influencerlar sosyal medya gibi sanal alanlardan fenomen durumuna dönüşmektedirler. İnternet kanallarında takipçilerini yönlendiren bu grubun yüksek bir takipçi potansiyeli de vardır. Canlıların yaşamlarını sürdürme gereksinimleri vardır. Bu gereksinim temel olarak gıda tüketimiyle gerçekleşmektedir. Bu çalışmada internette tüketicilerin birbirleriyle daha etkili iletişim kurabilecekleri sosyal medya alanında yapılan pazarlama faaliyetlerinin müşteri memnuniyetine yapacağı etkiyi araştırırken bu etki sürecindeki influencerların meydana getirebileceği aracılık rolünün tüketicilerin gıda ihtiyaçlarını karşıladıkları ve birçok işletmenin yer aldığı sektör bağlamında incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu kapsamda oluşturulan anket formu 2 bölümde oluşmaktadır. Birinci kısımda demografik değişkenler ve ikinci kısımda da sosyal medya pazarlama, müşteri memnuniyeti ve influencer etkisinin belirlenmesine yönelik Google form üzerinden oluşturularak internet kullanan sosyal medya tüketicilerinden veriler elde edilmiştir. İki aylık bir süre içinde veriler toplanmıştır. 428 kişilik veriye ulaşılması sonrasında veri toplama süreci sonlandırılmıştır. Çalışmada elde edilen veriler SPSS istatistik programı kullanılarak analizleri yapılmıştır. Analiz sürecinde ANOVA ve t-testi uygulanarak gerekli testler yapılmıştır. Oluşturulan modele bağlı olarak geliştirilen üç hipotezin de kabul edildiği sonucunda ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Yüksek betonarme binaların zaman tanım alanında lif model kullanarak şekil değiştirmeye dayalı doğrusal olmayan analizi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Torkan, Rıza
    Potansiyel olarak, önemli depremlerin yaşanabileceği bir sismik bölgede bulunuyoruz. Bu nedenle, Hayat kaybıyla sonuçlanabilecek yıkıcı etkilere karşı korunmak önemlidir. Bu amaçla yapılacak en iyi şeylerden biri, depreme dayanıklı yapılar inşa etmektir. Özellikle, depreme karşı yapıların performansını belirlemek için oldukça farklı yöntemler kullandıktan bu karmaşıklığın incelenmesi önem göstermektedir. Depremlere karşı yapıların güvenliğini sağlamak için doğrusal olmayan davranışların dikkate alındığı bir taşıyıcı sistem kurulması gereklidir. (Zhang, R. 2019). Bu konu, TBDY2018 (Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği 2018) tarafından özellikle yüksek binalar için zorunlu hale getirilen bir yöntemdir. Doğrusal olmayan modelleme, yapıların deprem altında gerçekçi bir şekilde davranışını anlamak için önemlidir. Bu modelleme ile deprem sırasında yapıların malzeme liflerinde oluşacak uzama ve kısalmaları hesaba katarak ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesini gerektirir. Bu analizler, ikinci mertebe etkilerini de dikkate alarak, malzeme ve geometri açısından doğrusal olmayan çözümlere dayanır. Bu çalışma, yüksek binaların deprem performansını değerlendirmek için, OpenSees yazılımı kullanılarak yeni bir yöntem geliştirmektedir. Özellikle, bu çalışmanın amacı, TBDY2018 kapsamında, yapıların doğrusal olmayan davranışlarının dikkate alındığı bir analiz yaklaşımı kullanılmıştır. Bu, yapıların gerçek deprem etkilerine daha gerçekçi bir şekilde tepki göstermesini sağlamaktadır. Analizlerde, geçmiş depremlerden elde edilen toplam 22 adet deprem ivme kaydı kullanılmış ve bu kayıtlar yönetmelikte belirtilen ölçekleme koşullarına göre ölçeklendirilmiştir. Bu, yapıların performansının daha doğru ve gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesini sağlamaktadır. Çalışmada, TBDY2018'de belirtilen yapı performans seviyelerinin sağlanması için gerekli olan tasarım ve değerlendirme yaklaşımları incelenmiştir. Böylece, can ve mal kaybını önlemek için yapıların depreme karşı güvenliğinin sağlanmasında yardımcı olmaktadır. Bu yöntem, yapıların depreme karşı güvenliğinin artırılmasına katkı sağlayabilir. Üçüncü bölümde çelik ve beton yapıların davranışı ve özellikleri detaylı olarak ele alınmıştır. Burada, özellikle lif modelinin elastik ötesi davranışı ve çözüm yöntemleri üzerinde durulmaktadır. Bu yöntemler deplasmana dayalı rijitlik ve kuvvete dayalı esneklik olarak adlandırılmakta olup çatlaklar ve diğer hasar durumları bunlara bağlı olarak incelenmiştir. Dayanıklılığa dayalı yapı modeli basit bir hesaplama asasına sahip olsa da, sonlu eleman yaklaşımını kullanması gerekmektedir. Sonlu eleman yaklaşımında, diferansiyel denklem serilerinin çözümü için Newton-Raphson tekniği kullanılmaktadır. Ancak, bu yaklaşımın uygulanması daha karmaşık analizler gerektirmektedir. Yerel deprem yönetmeliklerine ve standartlara uyulması da önemlidir, çünkü her ülkenin deprem riski ve yapısal gereksinimleri farklı olabilir. Daha açıklayıcı olması için, özellikle lif modelinin elastik ötesi davranışının nasıl gözlendiği ve çözüm yöntemlerinin veri analizi aşamasında nasıl ele alındığı konusunda detaylı bilgi verilmiştir. Ayrıca, dayanıklılığa dayalı modelin eleman modifiye şeklinin nasıl daha basitleştirildiği ve mevcut sonlu eleman programlarının neden genellikle dayanım temelli modelleri kullandığı hakkında açıklama yapılmıştır. (Rao, S. S. 2019). TBDY 2018 kapsamında, yeni binaların tasarımında şekildeğiştirme performansı dikkate alınmaktadır. Tasarım Deprem Sınıfı, Bina Kullanım Sınıfı ve Tasarım Deprem Sınıfları tanımlanmış ve binaların hesaplanması ve değerlemesi ile ilişkilendirilmiştir. Buna göre, betonarme binaların 'Deprem Tasarım Sınıfı'na uygun inşa edilmesinde bazı performans hedefleri ve değerleme ile tasarım yaklaşımları sunulmuştur. Yeni binalarda, bina tasarımı ve değerleme teknikleri ele alınmış, doğrusal olmayan çözüm tekniği detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Doğrusal olmayan davranış modellerinin terimleri tanıtılmış ve performans seviyelerine karşılık gelen deformasyon sınırları, çelik ve betonun özelliklerine göre belirtilmiştir. TBDY 2018 kapsamında yeni binaların tasarımında şekildeğiştirme performansı, tasarım kriterleri, hesaplama yöntemleri ve doğrusal olmayan davranış modelleri detaylı olarak ele alınmıştır. İnşa edilecek binada, Bodrum kat sayısı ve zemin özellikleri, deprem yüklerini önemli ölçüde etkiler. Tasarımda plastik mafsal oluşan kesimlerinde kısımlarında aktif rijitlik momentinin kullanılmasıyla moment azaldıkça performansında düşüş yaşanacağı da bilinmektedir. Bununla birlikte, TBDY 2018'deki yönetmelikte perde gerilme değerinin önemli olduğu ifade edilmektedir. Ancak tasarımda etkin çatlamış kesit rijitlikleri kullanılmakta ve rijitlik azaldığı için deprem kuvvetlerinde de azalma olmaktadır. Fakat çatlamış kesit rijitliklerinin kullanılması ötelemeleri artırdığı için sınır değerlerin sağlanması zorlaşmaktadır. Bu durumda daha büyük kolon kullanmak veya etriye aralıklarını azaltarak kolonun sünekliğini artırmak gerekebilir. Düşey yüklerden dolayı, normal kuvvet etkisi fazla olan kolonların boyutları artırılmıştır. Bu bağlamda, ölçekleme işlemleri için belirlenmiş olan değiştirilmiş koşullar bahsedilmiştir olup, bu koşulların geliştirilmiş program tarafından nasıl uygulandığı gösterilmiştir. Betonarme binaların 'Deprem Tasarım Sınıfı'na uygun inşa edilmesinde bazı performans hedefleri ve değerleme teknikleri kullanılır. Doğrusal olmayan çözüm teknikleri de detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Performans seviyelerine karşılık gelen deformasyon sınırları, çelik ve betonun özelliklerine göre belirtilmiştir. Zemin özellikleri (sertlik, sönümleme) yapının sismik performansını önemli ölçüde etkiler ve bu etkilerin dikkate alınmış. Yeni binaların tasarımında, temel özellikleri, yapısal sistem özellikleri, performans hedefleri, malzeme özellikleri ve toprak-yapı etkileşimi gibi faktörlerin detaylı bir şekilde ele alınmış. (O'Reilly, G. J. 2018). SAP2000 ve STA4CAD programına yüklenen ölçeklenmiş ivme ile zaman tanım alanında doğrusal olmayan analiz yapılarak maksimum deplasman bulunmuş ve 𝜔2 ile çarpılarak spektral ivme değeri elde edilmiştir. Ölçekleme programından elde edilen spektral ivme değeri ile SAP2000'den elde edilen spektral ivme değeri gösterilmiştir ve yaklaşık olarak aynı olduğu gösterilmiş. 25 katlı betonarme bir binanın mod birleştirme yöntemiyle tasarımı yapılmış ve kesit ile donatıları belirlenmiştir. Her iki program (SAP2000 ve STA4CAD programı) ile binanın doğrusal olmayan dinamik analizi yapılmış ve uç deplasmanlarının zamana göre değişimi karşılaştırılmıştır. Tasarım sonucu elde edilen kesit ve donatılar kullanılarak, OpenSees programı ile TBDY2018 kapsamında şekildeğiştirmeye göre analiz ve değerlendirmesi yapılmıştır. Analizlerde ölçeklendirilmiş 22 adet deprem ivme kaydı kullanılmış ve her bir deprem kaydı için beton ve donatı çeliğindeki uzama ve kısalma değerleri TBDY2018'deki sınır değerlerle karşılaştırılmıştır. Sonuçlar değerlendirilerek her iki durum için yapı performansı kıyaslanmış ve önerilerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Mutfak atıkları temelli reçete geliştirme süreci: Sürdürülebilir gastronomi ve yapay zekâ destekli çözümler
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Torusdağ, Gülşen Berat
    Birleşmiş Milletler, gıda israfını, gıda tedarik zincirinin sürdürülebilirliğini tehlikeye atması, gıda güvencesi sorununu arttırması ve toplumsal eşitsizliği hızlandırması nedeniyle küresel öneme sahip toplumsal bir sorun olarak kabul etmektedir. Gıda israfı yalnızca çevresel ve ekonomik açıdan değil, etik açıdan da kabul edilemezdir. Küresel gıda hizmeti işletmelerinde gıda israfının boyutu, uygulanan sınırlı önlemler nedeniyle endişe vericidir. Gıda hizmet sektöründe üretilen gıda israfının büyüklüğünü anlamak, itici güçlerini ve israfı azaltmaya yönelik yaklaşımları belirlemek konusunda artan akademik ilgiye rağmen, çalışmaların yalnızca teorik boyutla sınırlı olduğu görülmektedir. Küresel iklim ve gıda krizlerinin sebep olduğu riskler göz önüne alındığında, gıda israfını azaltmak ve atık olarak kabul edilen kaynakları yeniden kullanmak için acil önlem ve eylemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tez çalışması, küresel gıda atık yükünün önemli bir kısmından sorumlu olan restoranların ürettiği gıda atıklarının ürün yaşam döngülerini yeniden tasarlamayı ve gıdanın bütünsel kullanımını teşvik eden sıfır atık mutfak felsefesini, pratik çözümlerle sürdürülebilir restoran yönetiminin bir parçası haline getirmeyi amaçlamaktadır. Gıda israfı sorununa çözüm üretmek amacıyla düşünceyi eylemle birleştiren bu çalışma, teori ve pratiği bütünleştiren bir yaklaşım olan eylem araştırması kapsamında yürütülmüştür. Bu bağlamda çalışmanın ilk aşamasında İstanbul'da faaliyet gösteren ve alakart restoran hizmeti sunan Sürdürülebilir Turizm Sertifikalı beş yıldızlı konaklama tesislerinde çeşitli kademelerde çalışan şeflerle derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Gıda israfı sorununun kaynağında yer alan katılımcı şeflerle yapılan mülakatlar sonucunda toplanan veriler, MAXQDA nitel veri analizi programı aracılığıyla tümevarımsal olarak içerik analiziyle incelenmiştir. Restoranlarda meydana gelen önlenebilir, muhtemelen önlenebilir ve kaçınılamaz gıda atıkları model ürün olarak belirlenmiş ve bu ürünlerden yapay zekâ desteğiyle reçete önerileri oluşturulmuştur. Duyusal analiz sonuçlarına göre yapay zekânın sıfır atık mutfak yaklaşımlarında başvurulması gereken bir kaynak olduğu, bu kaynağın gelecekte eksiklikleri giderilecek şekilde eğitilebileceği, reçete geliştirmede sunduğu eşsiz yaratıcılığın ve durdurulamaz hızın mutfaklarda gıdanın bütünsel kullanımını desteklediği ortaya çıkmıştır. Çalışma, sürdürülebilir üretim ve tüketim yaklaşımları kapsamında özellikle ticari mutfaklarda üretimin her aşamasında gıda israfının önlenmesi ve azaltılmasına yönelik bazı rasyonel stratejiler, çözüm önerileri ve bir eylem planı ile sonuçlandırılmıştır.
  • Öğe
    Sosyal medya pazarlamasının tüketicilerde marka beğenirliği ve satın alma kararlarına etkileri
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Gelal, Barış
    Bu çalışmanın temel amacı, sosyal medya pazarlamasının tüketicilerin marka beğenirliği ve satın alma kararları üzerindeki etkilerini anlamaktır. Dijitalleşmenin hız kazanması ve sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla, işletmeler için tüketiciye doğrudan ulaşmanın etkili bir yolu haline gelen sosyal medya pazarlaması, tüketici davranışlarını şekillendirmekte önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle genç tüketicilerin sosyal medyada markalarla kurdukları etkileşimler, marka beğenirliği ve nihai satın alma kararlarını doğrudan etkilemektedir. Bu bağlamda, araştırmanın amacı, tüketicilerin sosyal medya aracılığıyla markalarla olan etkileşimlerinin onların markaya duydukları ilgiyi nasıl şekillendirdiğini ve bu durumun satın alma kararlarına nasıl yansıdığını incelemektir. Çalışmanın teorik çerçevesi, sosyal medya pazarlamasının kapsamını ve bu alandaki geçmiş çalışmaları içermektedir. İlk bölümde sosyal medya kavramı, sosyal medyanın tarihsel gelişimi ve geleneksel medya ile sosyal medya arasındaki farklar detaylı olarak ele alınmıştır. Sosyal medya araçları ve uygulamaları tanıtılmış; Instagram, Facebook, Twitter gibi platformların tüketicilerin marka ile etkileşim kurmasında nasıl bir rol oynadığı incelenmiştir. Ardından, marka kavramı ve marka bileşenleri gibi kavramlara değinilmiştir. Marka beğenirliği başlığı altında ise markaların tüketicilerin zihninde olumlu bir izlenim bırakmak için gerçekleştirdiği çeşitli faaliyetler incelenmiş ve bu süreçte sosyal medya pazarlamasının önemi vurgulanmıştır. Çalışmada, tüketicilerin satın alma davranışlarının aşamaları ve bu sürece etki eden kişisel, psikolojik, kültürel ve sosyal faktörler ele alınmıştır. Bu bağlamda, tüketicilerin sosyal medya platformlarında markalarla kurdukları ilişkilerin satın alma kararlarına olan etkisi detaylandırılmıştır. Sosyal medya pazarlaması, tüketicilerin ürün ya da hizmete olan ilgisini artırmak için etkili bir yol olarak görülmekte olup, bu çalışmada tüketicilerin sosyal medya üzerinden aldığı mesajların satın alma sürecine etkisi de araştırılmıştır. Marka beğenirliği, bu sürecin önemli bir parçası olarak ele alınmış ve sosyal medyanın bu beğenirliği oluşturmadaki rolü incelenmiştir. Araştırmanın metodolojisi kapsamında, tüketici davranışlarının ölçümünde kullanılan ölçekler, sosyal medya kullanım alışkanlıklarına göre belirlenmiş ve 594 tüketiciye uygulanmıştır. Anket yöntemi ile elde edilen veriler analiz edilerek, cinsiyet, yaş, medeni durum, gelir seviyesi ve eğitim durumu gibi demografik değişkenler ile sosyal medya pazarlamasının marka beğenirliği ve satın alma davranışlarına olan etkisi değerlendirilmiştir. Ayrıca, farklı sosyal medya platformları üzerinde geçirilen süre ve bu platformlarda yapılan etkileşimlerin tüketici tercihleri üzerindeki etkisi analiz edilmiştir. Sosyal medya pazarlaması, tüketicilerin satın alma niyetlerini ve marka ile olan bağlarını güçlendirme potansiyeli taşırken, çalışmada bu etkileşimlerin marka tercihlerinde nasıl bir rol oynadığı araştırılmıştır. Araştırmanın temel hipotezi, sosyal medya pazarlamasının, tüketicilerin marka beğenirliği ve satın alma kararları üzerinde pozitif bir etkisinin olduğu yönündedir. Araştırma bulguları, sosyal medya pazarlaması faaliyetlerinin tüketicilerin markaya karşı olumlu bir tutum geliştirmesinde ve satın alma niyetlerinin oluşmasında etkili olduğunu göstermektedir. Özellikle sosyal medya platformlarında gerçekleştirilen etkileşimlerin, tüketicilerin markaları tercih etme sürecinde önemli bir rol oynadığı sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Michelin yıldızlı restoranlardan çıkan gıda atıklarının belirlenmesi ve farklı tekniklerle ekmek üretiminde kullanılması
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Edil Akman, Ece
    Gıda israfının sürdürülebilirlik açısından değerlendirilmesi ve bu israfın gastronomide nasıl dönüştürülebileceği üzerine yoğunlaşmak dünyada gıda atığı istatistiklerine bakıldığında önem arz etmektedir. Özellikle gıda israfı, hem çevresel hem de ekonomik açıdan büyük kayıplara neden olmaktadır ve bu bağlamda sürdürülebilir gastronomi akımları önemli bir çözüm alanı sunmaktadır. Bu akımların takipçileri olan Michelin yıldızlı restoranlar, sürdürülebilirlik ve çevreye duyarlı uygulamalar geliştirme eğilimindedir. Çalışmada, yaygın olarak israf edilen gıda türleri, özellikle de ekmek gibi temel gıda ürünleri üzerine odaklanılmıştır. Literatürde gıda israfını azaltma çabalarının, çeşitli gastronomik teknikler ve geri dönüşüm stratejileriyle desteklendiği görülmektedir. Bu doğrultuda, ekmek yapımında atıkların kullanılabilirliği araştırılarak israfın önlenmesine katkı sağlanması amaçlanmıştır, çalışmanın temel amacı olarakta Michelin yıldızlı restoranlarda oluşan gıda atıklarının belirlenmesini sağlamak, nasıl değerlendirilebileceğini araştırmak ve atıklardan çeşitli ekmek türleri üreterek sürdürülebilir bir mutfak yaklaşımı geliştirmek hedeflenmiştir. Araştırmada hem nitel hem de nicel analizler yapılmış ve karma yöntem ile türüne göre keşfedici yöntem kullanılmıştır. İlk aşamada 10 Michelin yıldızına sahip ve Michelin listesine girmiş restoran şefleri ile yapılan görüşmelerle, restoranlarda en fazla üretilen gıda atıkları belirlenmiş ve bu atıkların belirlenmesi için Maxqda Yazılım Programı kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara dayanarak, dört farklı pişirme tekniği ile çıkan atıklardan oluşturulan toz ve pürelerle ekmekler üretilmiştir. Pişirme tekniklerinden kurutma, kendi suyunda pişirme, haşlama ve ağartma yöntemleri kullanılmıştır. Atıkların farklı teknikler ile ekmek hamuruna ilavesi ile elde edilen ekmek örnekleri duyusal analiz ile alanında uzman panelistler tarafından değerlendirilmiştir. Elde edilen duyusal analiz verileri, SPSS 25.0 programı ile analiz edilerek tanımlayıcı istatistikler ve karşılaştırmalar yapılmış, gıda atıklarının farklı pişirme teknikleri ile ekmeklere dönüştürülebileceğini ve bu ekmeklerin duyusal olarak kabul edilebilir olduğunu ortaya koymuştur. Araştırmada görüşmeye tabi tutulan şefler meyve, sebzelerden çıkan kabukların yoğunluklu atıklardan olduğunu ve limon, portakal, misket limonu gibi meyvelerin kabuklarının bu atıklara örnek olduğunu ifade etmişlerdir. Dolayısı ile araştırma için kullanılacak atık çeşidi portakal ve limon kabuğu olarak belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda, ekmeklerden KSP (Ağartılmış Portakal) kabuğu ilave edilmiş ekmek ürünü en iyi ekmek olarak öne çıkmıştır. KSP ürünü duyusal değerlendirmede de genellikle iyi sonuçlar almış olup birçok açıdan başarılı bulunmuştur. Araştırmanın sonucunda sürdürülebilir gastronomi ve atıksız mutfak prensipleri doğrultusunda uygulamaların geliştirilmesi yönünde pek çok öneri sunulmuştur.
  • Öğe
    Dar alan oyunlarında uygulanan manipülasyonların kadın futbolcularda nöromusküler yorgunluk, fizyolojik, fiziksel ve teknik parametrelere etkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Gök, Bilal
    Futbolda dar alan oyunları branşa özgü antrenman metodları arasında oldukça popüler bir yöntemdir. İçerisinde birçok değişken bulunduran dar alan oyunları kadın futbolcuların fiziksel, fizyolojik ve teknik hazırbulunuşluklarına göre planlanmalıdır. Bu araştırmanın amacı kadın futbolcularda 3’e 3 oynanan sprint manipülasyonlu dar alan oyununun nöromusküler yorgunluk, fiziksel, fizyolojik ve teknik parametrelere olan etkisini incelenmesidir. Araştırmaya en az üç yıl lisanslı olarak aktif futbol oynayan 12 (6 Deney grubu, 6 Kontrol grubu) kadın futbolcu gönüllü olarak katılmıştır. Katılımcıların 6 hafta boyunca performans verileri takip edilmiş olup fizyolojik ve fiziksel parametreler Catapult OpenField Global Position System (GPS) ile ölçülmüştür. Nöromusküler yorgunluk tespiti aktif dikey sıçrama testi ile, teknik parametreler ise GoPro Hero12 ile kayıt altına alınıp gözlem yoluyla ölçülmüştür. Çalışmadan elde edilen verilere Repeated Measures ANOVA testi uygulanmış olup verilerin anlamlılık düzeyi p < 0.05 olarak belirlenmiştir. Verilerin analizi JASP 0.19.2 paket programında yapılmıştır. Yapılan analizlerin sonucunda fizyolojik parametrelerden oyuncu yükü ve algılanan zorluk derecesinde istatistiksel olarak anlamlılık tespit edilmiştir. Fiziksel parametrelerde ise toplam mesafe, pozitif ivmelenme, dikey sıçrama ve koşu hızı aralığı 1-2-3-4 verilerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık ortaya çıkmıştır. Diğer parametreler ve teknik parametrelerde olumlu gelişmeler tespit edilmiş olup istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmemiştir (p<0.05). Sonuç olarak bu araştırmanın, antrenörlerin kadın futbolcularda toplam katedilen mesafe, pozitif ivmelenme, sprint hızları gibi performans parametrelerini geliştirmeye, nöromusküler yorgunluğu azaltmaya yönelik antrenman programını düzenlemesinde yardımcı olabileceğini göstermektedir.
  • Öğe
    Hız temelli yaklaşımla uygulanan direnç antrenmanlarının seçilmiş motorik özellikler üzerine etkisi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Gür, Serdar
    Çalışmanın amacı yüzde temelli ve hız temelli yaklaşımlarla uygulanan direnç antrenmanlarının sürat, sıçrama, çeviklik ve maksimal kuvvet performansına etkisinin belirlenmesidir. Araştırmaya Spor Bilimleri Fakültesi’nde öğrenim gören, aktif spor yapan ve en az iki yıllık direnç antrenmanı deneyimine sahip 20 erkek öğrenci katılmıştır. Araştırmanın ön-test aşamasında tüm katılımcıların yaş, boy ve vücut ağırlığı değerleri tespit edilmiş ve çalışmanın başında belirlenen performans testlerinden 20m-40m sprint, karşı hareket sıçrama, 505 çeviklik ve 1 tekrar maksimal skuat testi katılımcılara uygulanmıştır. Ayrıca katılımcılara ön-test aşamasından sonra 6 hafta boyunca belirlenen yoğunluklarda direnç antrenmanı gerçekleştirilmiş ve sontest aşamasında da ön-test aşamasında uygulanan tüm test protokolleri uygulanmıştır. Verilerin analizinde, normal dağılım gösterip göstermediklerini tespit edebilmek adına Shapiro-Wilk Testi uygulanmış olup, basıklık ve çarpıklık katsayıları (Tabachnick, Fidell ve Ullman, 2013), değerlendirildiğinde, tüm puanların ±1,5 aralığında olduğu belirlenmiştir. Verilerin normallik dağılımını sağlaması ile birlikte, gruplar arasında ve grup içerisindeki (ön test ile son test) değişimleri incelemek ve değerlendirebilmek amacıyla 2 x 2 iki yönlü ANOVA testi kullanılmıştır. Katılımcıların sıçrama sırasında ortaya çıkan kuvvet, güç ve hız parametrelerinde antrenman öncesi ve sonrası elde edilen grup içi, gruplar arası ve her iki grup etkileşim (zaman*grup) değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı tespit edilmiştir (p>0,05). Katılımcılara uygulanan 505 testi sonucu elde edilen veriler incelendiğinde, grup içi ön test ve son test değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir (p=0,039). Katılımcılara uygulanan 1TM testi sonucu elde edilen veriler incelendiğinde, grup içi ön test ve son test değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğu tespit edilmiştir (p=0,001). Katılımcılara uygulanan 20-m, 40-m sprint ve KHS testleri sonucu elde edilen veriler incelendiğinde, grup içi ön test ve son test değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı belirlenmiştir (p>0,05). Katılımcılara uygulanan 20-m, 40-m sprint, KHS, 505 ve 1TM testleri sonucu elde edilen veriler incelendiğinde, gruplar arası ve her iki grup etkileşim değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı tespit edilmiştir (p>0,05). Ayrıca yapılan etki boyutu büyüklüğü analizinde KHS, 505 ve 1 TM testi değerleri boyutunda, hız temelli direnç egzersizi yapan araştırma grubunun sıçrama yüksekliği, çeviklik ve maksimal kuvvet değerlerinin daha fazla artış gösterdiği tespit edilmiştir. Çalışmanın bulguları değerlendirildiğinde, her iki antrenman yaklaşımının da sprint, sıçrama yüksekliği, çeviklik ve maksimal kuvvet performanslarında belirli bir etki büyüklüğü boyutunda fark oluşturduğu, ancak özellikle hız temelli yaklaşımla yapılan antrenmanın, çeviklik ve maksimal kuvvet performanslarında daha yüksek boyutta farklılık oluşturduğu görüşüne ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Otizm tanılı çocuklara uygulanan 8 haftalık hareket eğitimi ve yüzme egzersizlerinin davranış değişikliklerine olan etkisinin incelenmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Arzuoğlu, Kürşat
    Çalışmada otizm spektrum bozukluğuna sahip çocuklara uygulanan 8 haftalık hareket eğitimi ve yüzme egzersizlerinin otizmli bireylerde duyusal gelişim, ilişki kurma, beden ve nesne kullanımı, sosyal ve öz bakım ve dil becerisi gelişimlerine meydana gelen değişiklikleri ebeveyn ve antrenör görüşlerine göre incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın amacı doğrultusunda araştırma grubu, iki deney grubundan oluşmaktadır. Araştırma grubu, mental bozuklukların tanısal ve sayımsal el kitabı (DSM-5, 2013) kriterlerine göre, OSB tanısı almış, kısmen sözlü iletişimi olan, daha önce hareket eğitimi ve yüzme eğitimi almamış, temel yaşam (yemek yeme ve giyinme) becerileri gelişmemiş, düzenli bir şekilde ilaç kullanmayan ve otizm dışında farklı kronik hastalığı bulunmayan (n=37) otizmli çocuktan oluşturulmuştur. Fakat araştırma dışı bırakılma kriterleri doğrultusunda hastalık sonucu ve sekiz haftalık eğitime düzenli katılma hususları değerlendirilerek (n=11) otizmli çocuk araştırmaya dâhil edilmemiştir. Araştırma grubu araştırmaya dâhil edilme kriterlerini yerine getiren 11 kız ve 15 erkek olmak üzere toplamda (n=26) otizmli bireyin gönüllü katılımıyla oluşturulmuştur. Araştırmaya dâhil edilen katılımcılar 8 hafta süre ile ve haftada iki defa hareket eğitimi ve yüzme eğitimi uygulamalarına tam katılım sağlamışlardır. Araştırma; nicel çalışmalar, deneysel araştırma yöntemlerinden, iki grup ön test- son test kontrol grupsuz deneysel desen modelinde tasarlanmıştır. Veri toplama yöntemi olarak anket tekniği uygulanmıştır. Veriler, Autism Behavior Checklist (ABC), ölçeğinin katılımcı çocukların ebeveynlere ve antrenörlere araştırmacı nezaretinde yüz yüze uygulama yöntemi kullanılarak iki farklı aşamada toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 25 paket programına kayıt edilmiştir. İstatistiki işlem olarak Repeated Measures Anova, analizi kullanılmıştır. Ebeveyn ve antrenör görüşlerine göre çocukların otizm davranış kontrol listesi alt boyutlarından beden nesne kullanımı, sosyal öz bakım, ilişki kurma, dil becerisi, duyusal boyut düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca ölçeğin toplam skorunda grup içi; ön test, son test değerleri arasında da istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu tespit edilmiştir. Otizm spektrum bozukluğuna sahip çocuklara uygulanan, hareket eğitimi egzersizleri ebeveyn ve antrenör görüşlerine göre ön-test ve son-test puanları incelenmiş ve otizmli çocukların duyusal, ilişki kurma becerisi, beden ve nesne kullanımı, sosyal ve öz bakım gelişimi ve dil becerisi gelişiminde hareket eğitimi egzersizlerin yüksek seviyede etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Otizm spektrum bozukluğuna sahip çocuklara uygulanan, yüzme eğitimi egzersizleri ebeveyn ve antrenör görüşlerine göre ön-test ve son-test puanları incelenmiş ve otizmli bireylerin beden nesne kullanımı, sosyal öz bakım, ilişki kurma, dil becerileri, duygusal gelişimlerinin anlamlı yönde farklılık gösterdiği de belirlenmiştir. Otizmli bireylerde her iki uygulananında önemli ve anlamlı bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hareket eğitimi ve yüzme egzersizleri sonucunda otizm tanılı çocukların becerilerini artırdığı görülmektedir. Otizm tanılı çocuklara uygulanan hareket eğitimi ve yüzme eğitimlerinin çocuğun, hareket becerisi kazanması, kendi vücutlarının farkına varılması, etrafındaki dünyayı tanımaları ve keşfetmeleri, kendilerini tanıyarak özgüvenlerinin artması, dil becerisinin gelişimine ve dikkatlerinin belli bir noktada uzun süreli olarak artmasını sağladığı tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Sosyal ekonomik ağlar üzerinden gerçekleşen viral pazarlama ve reklamcılık uygulamalarının işletmelerin marka bilinirliği ile tüketicilerin satın alma davranışlarına etkisi: Ankara ilinde bir araştırma
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Horuztepe, Bilal Fatih
    Bu çalışmanın amacı; sosyal ekonomik ağlarda gerçekleşen viral pazarlama ve reklamcılık uygulamalarının işletmelerin marka bilinirliği ve satın alma davranışlarına etkilerini, Ankara'da yaşan bireyler örneğinden hareketle değerlendirmektir. Bu bağlamda Ankara ili merkez ilçeleri olarak değerlendirilen Yenimahalle, Çankaya, Keçiören, Altındağ ve Mamak ilçelerinde yaşayan bireyler arasından rastgele örneklem yoluyla seçilen kişiler araştırmanın somut evreni olarak alınmıştır. Bu ilçelerde yaşayan bireylerden 627 kadın, 575 erkek olmak üzere toplamda 1202 kişi rastgele örneklem yoluyla seçilerek araştırma uygulanmıştır. Çalışmanın bulgular kısmında yer verilen bilgi ve veriler tarafımızdan geliştirilen "Sosyal Medya Kullanım Oranları ve Etkileri Ölçeği", "Viral Reklamlara Yönelik Tüketici Tutum Ölçeği", "Marka Bilinirliği Ölçeği", "Satın Alma Tarzı, Algılanan Kalite Ölçeği", ölçekleriyle toplanmıştır. Hazırlanan bütün ölçekler için öncelikli olarak pilot uygulamalar yapılmış ve elde edilen sonuçların pozitif yönde olduğu görülmüştür. Bununla birlikte hazırlanan çalışma doğrultusunda literatür taraması yapıldığında literatürde bu kapsamda bir çalışmanın yer almadığı görülmektedir. Bu yönüyle, hazırlanan çalışmanın literatürde eksik bir noktanın tamamlanmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Çalışma için yapılan araştırmalardan elde edilen veriler SPSS paket programı dahilinde betimsel analiz yöntemleri, T Testi, ANOVA Testi, regresyon analizi, manovamultivariate analizi gibi yöntemlerle analiz edilmiştir. Araştırmada elde edilen verilerin analizi sonucunda viral pazarlama ve reklamcılık uygulamalarının marka bilinirliği ve tüketicilerin satın alma davranışı üzerindeki etkilerinin orta düzeyde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte belirtilen etki unsurunun kadın katılımcılarda erkek katılımcılara göre daha yüksek olduğu da ulaşılan sonuçlar arasındadır. Bununla birlikte katılımcıların yaşadıkları ilçeler arasında da, etki bakımından, anlamlı bir farklılık olduğu gözlenmiştir. Bu doğrultuda viral pazarlama ve reklamcılık uygulamalarının marka bilinirliği ve tüketicilerin satın alma davranışları üzerinde etkili olduğu söylenebilir.
  • Öğe
    Havayolu işletmelerinin, "X, Y, Z" kuşaklarına sunduğu pazarlama hizmet kalitesinin algısı ve memnuniyetine etkisine yönelik bir araştırma
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Günal, Zülal
    Bu çalışmanın temel amacı, havayolu işletmelerinin, “X, Y, Z” kuşaklarına sunduğu pazarlama hizmet kalitesinin algısı ve memnuniyetine etkisinin ampirik bir çalışma ile ortaya konulmasıdır. Bilindiği üzere havayolu işletmeciliği, insanlar ve eşyanın en kısa zamanda, en ucuz ve emniyetli bir şekilde taşınması olarak tanımlanmıştır. Bir havayolu işletmesinin dünyada parmakla gösterilen hizmet anlayışına sahip olması gereği en önemli vizyonu olarak bilinirken; uçuş emniyeti, güvenirliliği ile birlikte geniş yelpazede kaliteli hizmet sunma başarısının sağlanması misyon olarak ifade edilmektedir. Havayolu işletmelerinin birincil hedefi kaliteli hizmet sunarak müşteri memnuniyetinin sağlanmasıdır. En önemli müşteri portföyünü “X, Y, Z” kuşakları oluşturmaktadır. Değişen dünya şartlarında, uçak yolcu profilinin duygu, değer ve davranış psikografi analizi son derece önem kazanmıştır. Saha çalışması olarak İstanbul Hava Limanı’ndan uçuş yapan yolcular seçilmiştir. Ayrıca, bu çalışma ile x, y, z kuşaklarını temsil eden yolcuların, genel seyahat memnuniyetleri üzerinde etkili olan faktörlerin önem sıraları belirlenerek işletmelerin kıt kaynaklarını hizmet kalitesi boyutlarına göre ne şekilde dağıtmaları gerektiği ve bunun genel memnuniyet üzerinde etkilerinin tespit edilmesine ilişkin önemli ipuçlarının elde edilmesi mümkün olacaktır. İstanbul Hava Limanı Türkiye’nin bölgesel bir gücünü temsil eden, dünyanın en iyi on havalimanından birisidir. Bu çalışmada, pazarlama bilim alanında en çok tercih edilen SERVQUAL ölçeğinden faydalanılmıştır. Bilindiği üzere bu ölçek, müşterilerin satın aldıkları hizmetten beklentileri ve algılama düzeyleri arasındaki farkın ölçümünde kullanılan bir ölçektir. “Servqual Hizmet Kalitesi Modeli” havayolu işletmelerinin sunduğu pazarlama hizmet kalitesinin 5 alt boyutunu (fiziksel özellikler, güvenirlilik, heveslilik (yanıt verilebilirlik), güvence ve empati) temsil eden bağımsız ve havayolu işletmelerine de uyarlanabilen 22 adet alt değişken ölçütü içermektedir. Bu tez araştırmasında, kesitsel kapalı uçlu sorulu ankete dayalı temeli olan nicel yaklaşım seçilmiştir ve beşli ‘Likert Ölçeği’ kullanılmıştır. Ayrıca bir anket metodolojisi ile anket uygulanması daha iyi sonuç elde edilmesi için uygun bulunmaktadır. Yapılan saha araştırması sonucu elde edilen bulgular analiz edildiğinde, havayolu işletmelerinin, “X, Y, Z” kuşaklarına sundukları pazarlama hizmet kalitesi algısının alt boyutlarından fiziksel özelliklerin ve güvencenin, yolcu memnuniyeti üzerinde anlamla bir etkisi olmadığı; ayrıca güvenirliliğin, yanıt verilebilirliğin ve empatinin yolcu memnuniyeti üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu saptanmıştır. Bu tespitlere ilaveten, havayolu işletmelerinin sunduğu pazarlama hizmetinin, “X, Y, Z” kuşaklarını etkileme olasılığı ve “X, Y, Z” kuşaklarının, havayolu işletmelerinin sunduğu pazarlama hizmeti ile yolcuların hizmet kalite algısı ve memnuniyeti üzerinde etkili olma olasılığı ortaya konulmuştur. Hizmet kalitesi 5 boyutunun demografik özelliklere göre anlamlı bir farklılaşma olmadığı görülmüştür. Faktör analizi neticesinde, ölçeklerin normal dağıldığı anlaşılarak, “Korelasyon, Regresyon, Anova, Step-Wise”; kuşaklar arası farkların analizi için “Varyans analizi, t test ve Welç Tekniği” uygulanmıştır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçların, “X, Y, Z” kuşaklarının havayolu işletmeleri tarafından sunulan hizmet kalitesinin algısı ve memnuniyetine ilişkin ulusal ve uluslararası platformlarda çok az sayıda yapılmış olan çalışmaları desteklemenin yanı sıra gelecekteki araştırmacılara örnek teşkil etmiştir. Ayrıca, Türkiye kapsamında tüm kuşaklara yönelik böyle bir çalışmaya rastlanmadığından, bu araştırmanın Türkiye’de gerçekleştirilen bir ilk çalışma olması özelliği mevcuttur. Bu sebeple de araştırmanın ulusal ve uluslararası yazına ciddi bir katkısı olacaktır. Ayrıca, bu çalışma sonucunda, İGA’dan seyahat eden yolcuların, genel memnuniyetleri üzerinde etkili olan faktörler belirlenmiştir ve özellikle yolcuların kalite boyutu ile çok ilgilenmediği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle havayolu işletmelerinin kıt kaynaklarını yönetirken bu bulguyu dikkate almaları için öneriler sunulmuştur. Özellikle hizmet kalitesi boyutlarına göre kaynakların ne şekilde dağıtılacağı ve bu dağıtımın yolcuların genel memnuniyeti üzerinde etkilerinin nasıl olacağına ilişkin önemli ipuçlarının elde edilmesi yönünde bir fayda ortaya konulmuştur. Böylece alan yazına, kuramsal ve uygulamaya yönelik olarak yeni modeller geliştirilmesine olanak sağlanmış ve yolcu sosyalizasyonu isminde bir model önerisinde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Rusya Federasyonu'nun Ukrayna'daki doğrusal olmayan savaş stratejisi ve Batı'nın güvenlik algısı (1991-2015)
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Karakuş, Yakup
    2014 yılında Rusya Federasyonu’nun (RF) Kırım’ı ilhak girişimi ve akabinde 2014-2015'te Doğu Ukrayna-Donbass bölgesinde ortaya çıkan silahlı çatışma ortamı, literatürde önemli bir savaş tartışmasını da beraberinde getirmektedir. Ancak 2014- 2015'teki Rusya’nın Ukrayna’daki operasyonları, tam olarak adlandırılamamış hatta üzerinde uzlaşı sağlanamamış bir savaş yaklaşımı ve stratejik yaklaşım görünümündedir. Batı literatüründe daha çok hibrit savaş-hibrit tehdit ve Rus hibrit savaşı şeklinde birçok çalışmaya konu olan bu çatışma (operasyonlar) süreci, çok nadir olarak doğrusal olmayan savaş (DOS) şeklinde de adlandırılmaktadır. Doğrusal olmayan savaş (DOS); ortak kuramsal bir çerçevede tanımlanmamakta, yöntemsel farklılıklarla değerlendirilmekte ve terminolojik farklılıklar da içermektedir. Bu tez; 2014-2015'te Rusya'nın operasyonları ile şekillendirdiği süreci, retrospektif bakış açısı ile 1991-2014 döneminde Ukrayna-Rusya arasında yaşanan doğrusal olmayan ilişkileri ve gelişmeleri değerlendirerek, analiz etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda tez; 2014-2015'te yaşanan süreci, “doğrusal olmayan savaş+stratejisi (DOS+S)” şeklinde adlandırmakta ve bazı varsayımlar üzerinden değerlendirmektedir. Tezin amacı; “Rusya’nın yeniden aktör ve tehdit olarak algılanmasını sağlayan DOSS nedir?” sorusu üzerine odaklanmaktadır. DOSS kapsamında kuramsal-kavramsal bir çerçeve geliştirerek, teorik-doktrinsel-askerî pratik üzerine analitik yaklaşımla literatüre katkı sağlamayı hedeflemektedir. DOSS'un stratejik-operasyonel-taktiksel bağlamda nasıl yorumlanması gerektiğine dair bazı çıkarımlar içeren tez; “DOSS nedir?” sorusuna cevap aramakla birlikte Batı ekseninde savaş/tehdit/güvenlik algısına dair nasıl bir etki (tartışma) alanı oluşturduğunu da sorgulamaktadır. Nihayetinde DOSS’un, asimetrik bir yaklaşımla algı operasyonları ve askerî-siyasi operasyonlarla şekillendirildiği; büyük bir resim üzerinden okunması gereken, ulusal-uluslararası güvenlik yaklaşımları için tehdit arz eden ve güvenlik algısı sorununa dönüşebilecek stratejik kurgu olduğu; kanısına varılmaktadır.
  • Öğe
    Çevik liderlik ve örgütsel sürdürülebilirliğin iş tatminine etkisi: Marmara Bölgesi belediyelerinde bir araştırma
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Yazır, Adem
    Bu çalışmanın amacı, çevik liderlik ve örgütsel sürdürülebilirliğin iş tatminine etkisinin analizidir. Bu kapsamda çalışmanın problem cümlesi; örgütsel sürdürülebilirlik ve çevik liderlik uygulamaları, çalışanların iş tatminini etkiler mi? şeklinde belirlenmiştir. Araştırmada veri toplama aracı olarak anket yöntemi kullanılmıştır. Anketin ilk kısmında; demografik özelliklerin belirlenebilmesi için, yaş, cinsiyet, çalışma süresi, eğitim durumu gibi kişisel bilgilere yönelik sorular; ikinci kısımda, “Çevik Liderlik Ölçeği”, üçüncü kısmında “İş tatmin Ölçeği” ve dördüncü kısmında “Örgütsel Sürdürülebilirlik Ölçeği” yer almıştır. Araştırmanın yapılan analizleri sonrasında: paylaşılan sorumluluk ve proaktivite çevikliği değişkeninin ve çevresel sürdürülebilirlik değişkeninin, “içsel tatmin” üzerinde; sinerji çevikliği ile yeniliklere açıklık ve uyum sağlama değişkenlerinin dışsal tatmin üzerinde pozitif yönlü etkisinin olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Franchising sisteminin işletmelerin performansına ve kurumsal girişimciliğin yaygınlaşmasına etkilerinin analizi: Fast-food sektörü örneği
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Temur, Özhan
    Bu çalışmanın amacı, franchising sisteminin, işletmelerin performansına ve kurumsal girişimciliğin yaygınlaşmasına etkilerinin analizidir. Bu çalışmanın, literatür kısmında tümden gelim yöntemi ve uygulama kısmında niceliksel yöntemlerden, sebep ve sonuç ilişkilerinin analiz edilmesi amacıyla “ilişkisel tarama” yöntemi esas alınmış olup, anket katılımcıları basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle belirlenecektir. Anket sonrası elde edilen verilerle; SPSS 21 istatistik programı ile “güvenirlik analizi, frekans analizi uygulanmış ve farklılık, korelasyon ve regresyon analizleri ile hipotezler irdelenecektir. Arşıtrmanın anketleri İstanbul Avrupa yakasında faaliyet gösteren toplam 3755 francahsig işletmelerinde çalışan 17584 çalışandan 600 kişiye uygulanmıştır. Anketin birinci kısmı; demografik özellikleri belirlenebilmesi ile ilgili soruları, İkinci kısmmı; “Franchising Sisteminde Başarıyı Etkileyen Temel Faktörler Ölçeği” ve üçüncü kısmında “Kurumsal Girişimcilik Ölçeği” ile ilgili soruları kapsamaktadır. Bu çalışma için yapılan analiler sonucunda: “Güç Dengesi”, “İş Birliği”, “Franchise Verenin Marka İmajı”, “Genel İmaj ve Desteği “değişkeninin “Yenilikçilik Avantajı” üzerinde pozitif yönlü; “Sistemin Sağladığı Motivasyon” değişkeninin “Çok Yüksek Önemde Sağlanan Avantajlar” üzerinde pozitif yönlü; “Sağlanan Ekonomik Fayda” değişkeninin “Çok Yüksek Önemde Sağlanan Avantajlar” üzerinde pozitif yönlü; “Faaliyet Beklentileri” değişkeninin “Yenilikçilik Avantajı” üzerinde pozitif yönlü; “Güç Dengesi”, “İş Birliği”, “Franchise Verenin Marka İmajı”, “Genel İmaj ve Desteği “değişkeninin “Çok Yüksek Önemde Sağlanan Avantajlar” üzerinde pozitif yönlü ilişki olduğu tespit edilmştir.
  • Öğe
    Dikey tarım teknolojisinde neofobi etkisi, ürün algısı ve satın alma davranışlarının değerlendirilmesi
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Bayraktar, Necmiye Banu
    Kaynakları sınırlı olan dünyamız gün geçtikçe kalabalıklaşmakta, ısınmakta ve kuraklaşmaktadır. Bu nedenle ekosistem ve biyoçeşitlilik bozulmaktadır. Her geçen gün güvenilir, sürdürülebilir, eşitlikçi ve uygun fiyatlı gıdaya ulaşmak geleneksel yöntem ve uygulamalarla daha da zorlaşmaktadır. Dikey Tarım teknolojisi dar alanda yüksek verim vadeden, topraksız, büyük oranda su tasarrufu sağlayan, tarım ilacı içermeyen, çevreye duyarlı, sanitasyon ve iklim kontrollü, yıl boyu sabit maliyetli ve devrim niteliğinde yeni bir gıda üretim teknolojisidir. Gıda sektöründe yeniliklerin ve yeni teknolojilerin her zaman kullanıcılar tarafından anlaşıldığını ve kabullenildiği öne sürmek mümkün değildir. Diğer yandan her sektörde olduğu üzere gıda sektöründe de tüketicilerin çevre kaygılı yaklaşımları önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı Türkiye’de dikey tarım özelinde gıda teknolojilerinin yarattığı yenilik korkusunun (neofobi) seviyesini ölçmek ve neofobinin çevreci satın alma davranışı üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Bu amaçlar doğrultusunda tesadüfi olmayan kolayda örneklem yöntemiyle seçilen ve 18 yaşını doldurmuş 512 kişiye anket uygulanmıştır. Ankette temel olarak gıda teknolojileri neofobisi ölçeği ve çevreci satın alma davranışına ilişkin ifadeler yer almaktadır. Bu ifadeler dışında ankete, tüketicilerin teknolojiye olan inançlarını, dikey tarım aşinalığını, dikey tarımla üretilmiş domatesi satın alma isteklerini ve demografik özellikleri ölçen maddeler eklenmiştir. Elde edilen veriler IBM SPSS 25 ve AMOS 24 programları kullanılarak analiz edilmiştir. Ölçeklerin gözlenen ve gizil değişkenlerini saptamak ve onaylamak için AFA ve DFA uygulanmıştır. Veri analizinde, ANOVA, korelasyon ve regresyon testleri yapılmıştır. Sonuçta Türkiye Gıda Teknolojileri Neofobi skoru 51.74(±12.34) olarak bulunmuştur. Gıda Teknolojileri Neofobi Ölçeğinin “yeni gıda teknolojilerinin gereksizliği” ve “risk algısı” alt boyutlarının, “satın alma kararlılığı” üzerinde anlamlı etkileri olduğu; “risk algısı” ve “sağlıklı seçimler ve medya” alt boyutlarının “satın alma kolaylığı” üzerinde anlamlı etkileri olduğu görülmüştür.
  • Öğe
    Dijital pazarlamanın ve sosyal medyanın tüketicinin satın alma kararına etkisinde kişiliğin aracılık rolü
    (İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2025) Ergin, Berrin
    İnternet, aynı anda milyarlarca insanın bilgi paylaşabildiği, haberleşebildiği, görüşebildiği ve dosya aktarımı yapabildiği büyük bir iletişim ağıdır. İnternet kullanımının özellikle mobil ekranlarda yaygınlaşması ile şirketlerin ürün ve hizmetlerini internet üzerinden pazarlaması, dijital alışveriş sitelerinin ve platformlarının tüketicilere sunduğu sınırsız ürün yelpazesi çevrimiçi pazarlamayı toplum üzerinde daha da etkili kılmıştır. Sosyal ağların genişlemesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte geleneksel alışveriş yöntemleri zamanla yerini dijital pazarlamaya bırakarak, insanların dijital alışveriş platformlarına üye olarak alışveriş deneyimlerini sürdürmesi ile tüketim davranışları değişmiştir. Ürünlerin fiyat karşılaştırmalarının kolayca yapılarak en uygun fiyatın seçilebilmesi, kapıda ödeme kolaylığının sağlanması, ücretsiz kargo olanağı, ürün iadesi ve ürün değişim imkanının sunulması online çevrimiçi alışverişe olan güvenin artmasını sağlamıştır. Tüketici ürün almadan önce, ürünün sosyal medyadaki tanıtımını, kullanım videolarını, ürün hakkındaki tüketici yorumlarını ve şikâyet formlarını inceleyerek son kararını vermekte ve satın alma işlemini gerçekleştirmektedir. Dijital teknoloji tüketicilerin satın alma kararında kolaylaştırıcı etki yapmaktadır. İşletmeler ve markalar, web sitelerinde ve mobil uygulamalarında iletileri analiz eden, müşteri geçmişini kaynak olarak kullanarak satış yapan, kargo ve stokların takibini yapan, rezervasyon oluşturabilen sohbet robotları, canlı sohbet ve sesli asistanlar vasıtasıyla, ürünlerini ve hizmetlerini zaman ve mekândan bağımsız olarak yüksek yatırımlar yapmadan, dünya çapında çevrimiçi pazarlayarak teknolojinin potansiyelinden yararlanmaktadırlar. Günümüzde kişilik özellikleri fark etmeksizin pek çok insan, kişisel veya evsel ihtiyaç duyduğu birçok ürün ve hizmeti, geleneksel satın alma yöntemleri yerine daha çok dijital pazarlama aktiviteleriyle çevrimiçi alışveriş ortamında satın almaktadırlar. Bu düşünceden yola çıkarak dijital pazarlamanın ve sosyal medyanın satın alma davranışları üzerindeki etkisinde kişilik özelliklerinin aracı bir rol oynayıp oynamadığı araştırılmıştır. Bu çalışmada nicel araştırma türü benimsenmiş olup incelenen değişkenler veya olgular dikkate alınarak ilişkisel tarama modeli tercih edilmiştir. Araştırma, Türkiye’de sosyal medyayı aktif kullanan kişilere yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma modelinde; bağımsız değişkenler olarak sosyal medya kullanımı, dijital pazarlama algısı ve kişilik özellikleri; bağımlı değişken olarak da satın alma davranışı öngörülmüştür. Kolayda örnekleme yöntemi ile toplam 986 kişiden elektronik posta, çevrimiçi Google forms anket ve yüzyüze anket teknikleri birlikte kullanılarak veriler toplanmıştır. Araştırmada kullanılan anket formu 4 bölümden ve 105 sorudan oluşmaktadır. Ön bölümde, katılımcıların demografik özelliklerini belirlemeye yönelik 9 soru yer almaktadır. Anketin birinci bölümünde satın alma davranışları ile ilgili 30 sorudan oluşan anket soruları bulunmaktadır. Semiz (2017)’in 5’li likert tipi ölçeği kullanılmıştır. İkinci bölümde ise 17 sorudan oluşan Çiçekdağı (2022)’nın 5’li likert tipi dijital pazarlama ölçeği kullanılmıştır. İşyerinde sosyal medya kullanım ölçeği Er, Solmaz ve Yıldız (2020)’ın 22 sorudan oluşan, 5’li likert tipi anket ölçeği kullanılmıştır. Son bölümde ise Subaş ve Çetin (2017)’in 27 soru içeren 4’lü likert tipi Enneagram kişilik ölçeği kullanılmıştır. Toplanan veriler SPSS-22 ile analiz edilmiştir. Yapılan analizlerde; araştırmaya katılan kişilerin sosyal medyayı orta düzeyde kullandıkları belirlenmiştir. Katılımcılar dijital pazarlamayı orta düzeyde güvenilir, bilgilendirici, ikna edici ve rahatsız edici bulmuştur. Katılımcıların yerine göre kompülsif, hedonik ve plansız alışveriş yaptıkları tespit edilmiştir. Kişilik özellikleri açısından da ayırt edici özelliklere sahip olmadıkları belirlenmiştir. Çalışmada katılımcıların sosyal medya kullanım düzeyleri, dijital pazarlama algısı, satın alma davranışları ve kişilik özellikleri demografik açıdan karşılaştırılmıştır. Bu çerçevede cinsiyet, medeni durum, yaş, meslek, eğitim, gelir durumu, kullanılan sosyal medya türü ve sosyal medyada harcanan zamana bağlı olarak farklılıkların olduğu tespit edilmiştir. Çalışmada; sosyal medya kullanımı ve dijital pazarlama algısı arasında orta; satın alma davranışları arasında yüksek; kişilik özellikleri arasında yüksek düzeyde pozitif bir ilişki bulunmuştur. Dijital pazarlama algısı ve satın alma davranışları arasında orta; kişilik özellikleri arasında orta düzeyde pozitif ilişki tespit edilmiştir. Satın alma davranışı ve kişilik özellikleri arasında da orta düzeyde pozitif bir ilişkinin olduğu belirlenmiştir. Dijital pazarlamanın satın alma davranışı üzerindeki etkisinde ve sosyal medyanın satın alma davranışı üzerindeki etkisinde kişiliğin rol oynadığı tespit edilmiştir. Hem dijital pazarlama hem de sosyal medyanın satın alma davranışı üzerindeki etkisinde de kişiliğin rol oynadığı belirlenmiştir. Her üç durumda da kişiliğin devreye girmesiyle dijital pazarlama ve sosyal medya algısının satın alma davranışı üzerindeki etkisi ortadan kaybolmadığı için kişiliğin kısmi bir aracılık rolü oynadığı saptanmıştır.