IGUSABDER Sayı 23, Ağustos 2024 / IGUSABDER Issue 23, August 2024
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Menopoz Dönemi Semptomları ve Fitoöstrojenik Bitkilerden Kırmızı Yonca (Red Clover-Trifolium Pratense L.) Kullanımı(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Korkmaz, Selen Nida; Koç, Fatma Ebru; Çavuşoğlu, ŞenelMenopoz hastalık değil bir süreçtir. Menopoz süreci üreme döneminden, yumurtalama fonksiyonlarındaki düşüşe bağlı olarak üreme yeteneğinin son bulduğu zamana geçilen bir dönemdir. Menopoz döneminde farklı tedavilere yönelen kadınlar genellikle kültürel yaşamlarıyla benzeyen tedavileri seçerler. Menopoz döneminde östrojen seviyelerindeki azalmanın sonucu olarak, çeşitli sorunlar (hormonal, fiziksel ve duygusal) görülebilmektedir. Menopozda ortaya çıkan semptomlara yönelik klasik tedavi olarak önerilen uzun süreli hormon takviyesine bağlı çeşitli hastalıkların ortaya çıkma riski artmaktadır. Kadınlar, bu semptomların baş göstermesi ile birlikte tamamlayıcı tıp yöntemlerini kullanmaya yönelmektedir. Bu semptomların azaltılması için birçok geleneksel ve tamamlayıcı tedaviler mevcuttur. Bu tedaviler dünya üzerinde yüzyıllardır varlığını sürdürmektedir. Ancak, bu konudaki tüm geleneksel ve tamamlayıcı tedavilerin etkili ve güvenli olduğu söylenemez. Menopozda gözlemlenen semptomlar için tercih edilen bu yöntemlerin yararları olduğu gibi risklerinin de olduğunu bilmek gerekir. Bu yazı menopoz döneminde görülen semptomların haififletilmesine yönelik kadınların başvurdukları fitoterapik uygulamalardan biri olan kırmızı yonca hakkında bilgi vermeyi amaçlamaktadır.Öğe Kemik Sağlığında Bağırsak Mikrobiyotasının Etkisi: Güncel Yaklaşımlar(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Pınarlı, Çağla; Karaağaç, Rabia MeldaOsteoporozun görülme sıklığı günden güne artış göstermektedir. Özellikle ilerleyen yaş, cinsiyet, D vitamini seviyeleri risk faktörlerinden bazıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Son yıllarda ise, bağırsak mikrobiyotasının kemik sağlığı üzerinde etkileri olduğu düşünülmektedir. Osteoporozun oluşmasında hiperparatiroidizm malabsorpsiyon, hipertiroidizm, anoreksiya nervoza, kronik böbrek yetmezliği, uzun sürekli fiziksel aktivite azlığı ve Cushing sendromu gibi farklı hastalıkların da etkili olabileceği bilinmektedir. Bağırsak mikrobiyotasında disbiyoz, kemik iyileşmesini zorlaştıran faktörlerden biridir. Mikrobiyotanın kemik iyileşmesi ve kemik sağlığı üzerinde lipopolisakkaritler, safra asidi, kısa zincirli yağ asitleri, mikrobiyotanın hormonlar üzerinde olan dolaylı etkileri ve mikrobiyotanın bağışıklık sistemi üzerinde olan dolaylı etkileri aracılığıyla rol oynayabileceği görünmektedir. Bu derlemenin amacı bağırsak mikrobiyotasının kemik sağlığı üzerindeki etkilerini güncel yaklaşımlarla değerlendirilmesidir.Öğe Kronik Böbrek Hastalıklarında Prebiyotik Kullanımının Hastalık Progresyonu Üzerine Etkileri(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Yalçın, Bahar; Özgen Özkaya, ŞebnemKronik böbrek hastalığı (KBH), böbrek fonksiyonunun ilerleyici ve geri dönüşsüz kaybıyla karakterize bir klinik sendromdur. KBH ile bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikler arasında karşılıklı ve karmaşık bir ilişki bulunmakla birlikte her ikisi de birbirini etkileyebilmektedir. KBH’de intestinal geçişin yavaşlaması, belirli ilaçların tekrarlayan kullanımı, diyet kısıtlamaları, amonyak ve ürenin bağırsağa sekresyonu gibi çeşitli faktörler disbiyozise neden olmaktadır. Bağırsak bariyer geçirgenliğinin artması, üremik toksin öncülerinin dolaşıma girmesini kolaylaştırabilir. Artan üremik toksin seviyeleri, hafif-orta dereceli KBH ve kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda tüm nedenlere bağlı ölüm ve kardiyovasküler hastalık (KVH) riskini artırabilir. Prebiyotikler, yararlı bakterilerin büyümesini ve aktivitesini artıran sindirilmeyen besin bileşenleridir. Yapılan birçok çalışma, prebiyotiklerin bağırsak bakteri kompozisyonunu modüle edebileceğini ve aynı zamanda inflamasyonu, oksidatif stresi ve apoptozu azaltarak böbrek hasarı ve işlev bozukluğuna karşı koruyucu etkiler gösterebileceğini öne sürmektedir. Bu nedenle prebiyotikler, KBH olan bireyler için düşük maliyetli, sağlık açısından faydalı ve invazif olmayan bir tedavi seçeneği olarak gündeme gelmiştir. Bu derlemede, KBH'de prebiyotik kullanımının hastalığın ilerlemesi üzerindeki etkileri özetlenmiştir.Öğe Kardiyovasküler Hastalıklar ve Mental Problemlerin İlişkisi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Ertürk, Çağıl; Küçükali, Aişe Sümeyye; Arslan, AydınKardiyovasküler hastalıklar (KVH) genellikle kalp ve damar sistemini etkileyen hastalıkların genel bir adıdır. Bu hastalıklar arasında koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, kalp krizi ve inme gibi durumlar bulunmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde nörotransmitterlerin önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Nörotransmitterler, sinir hücreleri arasında bilgi iletimini sağlayan kimyasal bileşiklerdir. Bu bileşiklerin kalp ve damar sistemi üzerindeki etkileri, kardiyovasküler fonksiyonları düzenleme yetenekleriyle ilgilidir. Özellikle stres, duygusal faktörler ve hormonal değişiklikler, nörotransmitter salınımını etkileyerek kardiyovasküler sistemi etkileyebilir. Stresle ilişkilendirilen nörotransmitterler, özellikle adrenalin ve noradrenalin gibi, kalp atış hızını artırabilir, kan basıncını yükseltebilir ve damar tonusunu değiştirebilir. Bu fizyolojik değişiklikler, uzun vadede kardiyovasküler hastalık riskini artırabilir. Ayrıca, kronik stresin nörotransmitter düzenlemeleri üzerindeki etkileri, inflamasyon ve oksidatif stres gibi faktörler aracılığıyla kardiyovasküler hastalıkların gelişimini tetikleyebilir. Nörotransmitterlerin kardiyovasküler sistemi etkileme mekanizmaları üzerine yapılan araştırmalar, bu iki mekanizma arasında farklı alanlarda ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlamda, kardiyovasküler hastalıkların nörotransmitterlerle olan kompleks ilişkisi, hem klinik hem de deneysel çalışmalarda daha fazla araştırmayı gerektirmektedir. Bu makalenin amacı bu mekanizmalar arası ilişkiyi araştırmalarla beraber göstermektir, böylece kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde yeni yaklaşımların geliştirilmesine katkıda bulunabilir.Öğe Ekmek Yapımında Kullanılan Farklı Kurubaklagil ve Tahıl Unlarının Sağlık Üzerine Etkileri(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Öğünç, Yasemin Tuğba; Rakıcıoğlu, NeslişahBulaşıcı olmayan kronik hastalıkların global pandemisi düşünüldüğünde, sağlığı iyileştirici etkileri olan fonksiyonel besinlerin geliştirilmesi önem arz etmektedir. Dünya genelinde günlük alınan diyet enerjisinin önemli bölümünü oluşturan ekmeğin, tüketicilerin günlük besin ögesi gereksinimlerini karşılamak üzere düşük maliyetli bitkisel kaynaklarla zenginleştirilmesi üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Baklagiller ve tahıllar; diyet posası, vitaminler, mineraller ve fitokimyasalların zengin kaynağıdır. Bunların unlarının ekmek yapımına dahil edilmesi sağlık üzerinde olumlu etkilere sahip olmakla birlikte ekmeklerin yüksek fitik asit içeriği, demir ve çinko gibi minerallerin emiliminde bozukluklara neden olabilmektedir. Bu derleme çalışma, buğday ununa ikame edilen farklı kurubaklagil ve tahıl unlarının, ekmeğin besin ögesi içeriğine katkısı ve sağlıkla ilişkili diğer faktörlere olası etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.Öğe Sağlıklı Beslenmenin Öğretilmesi ile İlgili Bir Oyunlaştırma Modeli Önerisi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Çakmak, Mehmet Aziz; Simzari, WidaÇocuklarda sağlıklı beslenme, ideal büyüme ve gelişme eğrilerinin yakalanması, bilişsel fonksiyonların yaşa uygun şekilde gelişmesi, obezite, diyabet, dislipidemi gibi metabolik hastalık ve bozulmaların önlenmesi için önemli bir etkendir. Bu dönemde kazanılan beslenme alışkanlıkları, yaşam boyu sürdürülecek sağlıklı bir yaşam tarzının temelini oluşturur. Literatür incelendiğinde hedef kitle olan çocuk yaş grubunda yaşam tarzı değişiklikleri ve doğru beslenme eğitiminin benimsenmesiyle etkili sonuçların elde edilebileceği tespit edilmiştir. Çocukların ilgilerinin yaşam tarzı değişikliğinde ve doğru beslenme eğitiminin benimsenmesinde etkili olması, akla oyunlaştırılmış eğitimleri getirmektedir. Bu çalışma ile yaşam tarzı değişikliğini kolaylaştırıcı yenilikçi bir yol hedeflenmiştir. Literatür taraması sonucunda elde edilen çıktılar (Psikolojik göstergeler, eğlenceli içerikler, ilgiliye yönelik grafiksel tasarımlar vs.) baz alınarak üç aşamalı, senaryo temelli bir model tasarımı gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma makalesinde söz konusu oyunlaştırılmış sağlıklı beslenmenin dinamikleri irdelenmiş ve bu doğrultuda bir oyun modeli sunulmuştur. Sunulan model ile girişimciler, eğitimciler, sağlık profesyonelleri başta olmak üzere alanla ilgili olabilecek araştırmacıların dayanak olarak kullanabileceği bir model hedeflenmiştir.Öğe Deprem Sonrası Oluşabilecek Gastroenterit Enfeksiyonları ve Önlemleri(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Bostan, Nur GamzeAfet sonrası oluşabilecek enfeksiyon hastalıkları son derece önemli halk sağlığı tehditleridir. Doğal afetler, patojenlere maruz kalma riskini artırmaktadır. Ülkemizde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli Hatay, Gaziantep, Adana, Osmaniye, Diyarbakır, Malatya ve Şanlıurfa olmak üzere birçok ilimizi etkileyen deprem felaketinden binlerce kişi etkilenmiştir. Bazı depremzedeler çadırlara, prefabrik yapılara yerleşmek ve tuvalet, kişisel hijyen ve gıda ihtiyaçlarını ortak alanlarda gerçekleştirmek durumunda kalmışlardır. Felaketten kurtulan depremzedeler, daha farklı bir hayati risk ile karşı karşıya kalmış durumdadır. Deprem sonucu işlevsiz hale gelen su sistemlerinin ve kanalizasyon sisteminin karışma riski çok yüksektir. Gıda ihtiyaçları, temiz su, hijyen yetersizliğinden dolayı oluşabilecek enfeksiyon hastalıklarının sayısı çok fazla olup gastroenterit enfeksiyonları bunlar içinde önemli bir yer tutmaktadır. İshal olguları kendini sınırlayıcı kısa bir enfeksiyondan, vücudun aşırı su kaybetmesi tablosu oluşturan dizanteriye kadar etki gösterebilmektedir. Ancak kendini sınırlayan hafif bir ishal olgusunda bile hijyen yetersizliği nedenli sağlıklı insanlara bulaş olabilir bu da bölgede salgınlara sebebiyet verebilmektedir. Gastroenterit enfeksiyonlarında en önemli etkenler; Escherichia coli, Vibrio cholerae, Shigella türleri, Giardia intestinalis, Entamoeba histolytica, Hepatit A, Hepatit E ve Rotavirüslerdir. Afet sonrasında oluşan su, gıda, barınma ve hijyen gibi ihtiyaçlar tam olarak karşılanamadığında gastroenterit enfeksiyonlarının görülmesi kaçınılmazdır. Özellikle çadır kentler gibi kalabalık yaşam alanlarında barınmak zorunda kalan depremzedeler, tuvalet, kişisel hijyen ve gıda ihtiyaçları için toplu kullanım alanlarında her zaman risk altındadır. Günümüze kadar olan doğal afetler sonrasında oluşan ishal salgınlarına bakıldığında nedenleri en başta plansız ve yetersiz donanıma sahip afet yönetimidir. Afet bölgesinde çalışan sağlıkçı ve gıda çalışanlarının bu konuda titizlik göstermesi aynı zamanda halkın bu konuda bilinçlendirilmesi önem arz etmektedir.Öğe Geç İyileşen Yara ve Enfeksiyon Bölgelerinde Uygulanan Kitosan Temelli Gümüş Nanopartikül ve İlaç İçeren Hidrojel Yara Örtüleri(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Canatan Ergün, Fazilet; Demirel Kars, MeltemYara, doku ya da organ bütünlüğünde gerçekleşmiş olan bir bozulmadır. Yara türleri akut ve kronik yara şeklinde sınıflandırılmaktadır. Akut yaralar iyileşmeye iyi yanıt verirken kronik yaralarda geç iyileşme gözlenmektedir. Kronik yara türlerinden diyabetik ayak, venöz bacak ve basınç ülserlerinde meydana gelen tahribat, ortamı mikroorganizmalara karşı savunmasız hale getirerek durumu şiddetlendirmektedir. Dünya genelinde yaklaşık bir milyarın üzerinde insanın akut ve kronik yaralara sahip olduğu bildirilmektedir. Geçmişte yaralar ilkel yöntemlerle sarılarak tedavi edilirdi. Günümüzde ise yara tedavisi için nemli ve ılık bir ortam sağlayacak fonksiyonel yara örtüleri kullanılmaktadır. Yara tedavileri için ideal yara örtüsü malzemesi olan doğal ve sentetik polimer türleri ile yara örtüsü geliştirme çalışmaları sürdürülmektedir. Doğada en fazla bulunan doğal polimer kitinden elde edilen kitosanın yapışkan, anti-fungal, bakterisidal olması ve oksijen geçirgenliği, bu biyopolimerin yara örtülerinde tercih edilmesini sağlayan faktörlerdendir. Ciltte olumsuz etkileri önlemek için hidrojel örtü bileşimlerine nanomalzemelerin eklenmesi de uygulanan alternatif bir yöntemdir. Polimer türleri etken maddelerin hedef dokuya ulaştırılması için ve yara iyileşmesinin hızlandırılması amacıyla uygulanmaktadır. Kitosan temelli hidrojel hazırlama tekniklerinde antibakteriyel ve antienflamatuvar etken madde kombinasyonlarının eksikliği dikkat çekmektedir. Kitosan tabanlı hidrojel yara örtülerin üretimindeki yöntemlerin daha derinden anlaşılması ve yeni stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla bu derlemede biyomedikal uygulamalar için yeni işlevsel özelliklere sahip optimize edilmiş kitosan temelli gümüş nanopartikül ve antienflamatuvar ilaç içeren hidrojeller ve zor iyileşen yara bölgelerinde antibakteriyel aktivite ve ilaç salım özellikleri incelenmiştir.Öğe The Effects of Health Expenditures on Health Outcomes in Türkiye(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Saraç, Emel; Torun, NazanAim: In this study, time series and regression analyses were conducted to understand and explore the impact of both public and private health expenditures on health outcomes in Türkiye. Methods: In the study, life expectancy at birth, human development index, disability-adjusted life years per 100,000 people, and share of total health expenditures in Gross Domestic Product (GDP) were employed as dependent variables. Total public and private health investments, current health expenditures for hospitals, current health expenditures for retail sales, and other medical equipment providers were used as independent variables. The data included the period between 2002 and 2019. Results: The results confirm the positive impact of health expenditures in Türkiye, especially public and private health investments, and hospital current expenditures on the burden of disease. However, surprisingly, the results revealed that both public and private health expenditures had no impact on life expectancy at birth, the Human Development Index, or the share of total health expenditures in GDP. As a significant finding, this study demonstrated that public and private health investments and current hospital expenditures in Türkiye have shown improvements in disease burdens, indicating that investment decisions in this area are crucial in terms of both short-term and long-term benefits. Conclusion: These results support the efforts of the country to create a sturdy, objective, and proof-based decision-making process.Öğe Normal İşiten ve İşitme Kaybına Sahip Yetişkin Bireylerin Beck Depresyon Envanterine Göre Değerlendirilmesi ve Karşılaştırılması(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Ercan, Ayşenur; Zeren, SelvaAmaç: Bu çalışma, Beck Depresyon Envanteri ile değerlendirilen normal işiten ve işitme kaybına sahip bireylerin depresyon seviyelerini karşılaştırmak, işitme kaybına sahip bireylerin ise işitme kaybının unilateral/bilateral olmasına ve işitme kaybı derecesine göre depresyon seviyeleri arasında fark olup olmadığını araştırmak amacı ile yapılmıştır. Yöntem: 18-88 yaş aralığında normal işiten bireyler (n=40) ve en az orta derecede sensörinöral tip işitme kaybına sahip bireyler (n=40) ile çalışılmıştır. İlk adım olarak İstanbul Gelişim Üniversitesi Etik Kurul’undan izin alınmıştır. Çalışmanın power analizi yapılmış, gerekli örnek hacim 70 kişi olarak belirlenmiştir (Her grup için 35 kişi). Gönüllü onam formu imzalatılan katılımcılara öncelikle saf ses odyometri testi ve Speech Reception Threshold (SRT), SDS Speech Discrimination Score (SDS), Most Comfortable Level (MCL) ve Uncomfortable Loudness Level (UCL) olmak üzere konuşma testleri uygulanmıştır. Sonrasında ise yüz yüze Beck Depresyon Envanteri uygulanmıştır. Ölçekten alınan toplam puan araştırmacı tarafından puanlanmıştır. Çalışmada toplanan verilerin analizi SPSS 25 programı ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan 40 işitme kayıplı birey çalışma grubu olarak alınırken 40 normal işiten birey ise sağlıklı birey grubu olarak adlandırılmıştır. Çalışmaya katılan bireylerde ölçekten aldıkları ortalama puana göre çalışma grubu ve sağlıklı birey grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Fakat çalışmaya katılan çalışma grubundaki bireylerde depresyon seviyesi bakımından işitme kaybı unilateral olanlar ve bilateral olanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0,05). Çalışmaya katılan çalışma grubundaki bireylerde depresyon seviyesine bakımından işitme kaybı orta seviye olanlar ve ileri seviye olanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0,05). Sonuç: İşitme kaybı gibi bir engele sahip olmak bireysel hayatta ve sosyal alanda uyumsuzluklara neden olarak bireyin psikolojik durumunu etkileyebilmektedir. Araştırmamızda da özellikle işitme kaybının bilateral olması ve işitme kaybı derecesinin fazlalığı ile depresyon seviyesinin de arttığı ortaya konmuştur. Bununla birlikte yaş ile birlikte de depresyon seviyesinde bir artış gözlenmiştir. Yaş ile birlikte ve/veya yaştan bağımsız olarak günlük hayatı etkileyecek problemlerin ortaya çıkması ruhsal yaralanmalara sebep olmaktadır.Öğe Determination of Skin Cancer and Sun Knowledge Status of Nursing Students(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Kıskaç, NeşeAim: The purpose of this study was to assess nursing students' awareness of sun knowledge and skin cancer. Method: The research is cross-sectional and descriptive. Through the use of an online questionnaire, 272 nursing students provided the study's data. Data were gathered using the Skin Cancer and Sun Knowledge Scale and a form asking participants to describe their personal information. The statistical application IBM SPSS 26.0 was utilized to analyze the data. Results: The Skin Cancer and Sun Knowledge Scale total score (14.51±3.24) was determined to be higher than the middle level. The total score of the scale did not significantly correlate with the students' age, grade level, prior knowledge of skin cancer, or the existence of a family history of the disease (p>0.05). However, there was a significant correlation (p<0.05) between gender and the scale's total score. The students' ages and the scale's overall score did not significantly correlate (p>0.05). Conclusion: According to the study's findings, most respondents have knowledge that is above the intermediate level. Even though the study's conclusions paint a generally positive picture, they also demonstrate the need for further development. At this point, more effective community awareness of skin cancer may result from evaluating and updating the methods and content of nursing education programs. Future work could focus on the development of more specific strategies to increase knowledge in this area.Öğe Hastalarda Beş Faktör Kişilik Modelinin Teknoloji Kabul Modeline Etkisinin Yapısal Eşitlik Modellemesiyle İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Hacılar, Nisa; Düzcü, TubaAmaç: Bu çalışmada hastaların beş faktör kişilik modelinde yer alan kişilik özelliklerinin dijital sağlık teknolojisi algılarına olan etkisini ölçmek ve sağlık yöneticilerine bu alanda strateji üretmeleri konusunda destek olmak amaçlanmaktadır. Yöntem: Araştırmanın evrenini Bursa ilinde ikamet eden, son altı ay içerisinde sağlık hizmeti almış 18-65 yaş arasındaki bireyler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini bu özellikleri taşıyan 340 kişi oluşturmaktadır. Verilerin toplanmasında Beş Faktör Kişilik Ölçeği ve Teknoloji Kabul Modeli kullanılarak oluşturulan soru formu kullanılmıştır. Veriler, soru formunun kartopu örnekleme yoluyla ulaşılan hastalara online platformda yöneltilmesiyle toplanmıştır. Toplanan veriler SPSS for Windows 25.00 ve AMOS 24.0 programı ile yapısal eşitlik modellemesi kullanılarak analiz edilmiş ve yorumlanmıştır. Bulgular: Araştırma bulgularına göre; Beş Faktör Kişilik Ölçeği (BKO) alt boyutlarından Dışa dönüklük (D) alt boyutunun Teknoloji Kabul Modeli (TKM) değişkenine etkisi (β=,751; p<0,05) pozitif ve anlamlı bulunmuştur. Nevrotiklik (N) alt boyutunun Teknoloji Kabul Modeli ölçeği (TKM) değişkenine etkisi (β=-,206; p<0,05) negatif ve anlamlı bulunmuştur. Sorumluluk (S) alt boyutunun Teknoloji Kabul Modeli ölçeği (TKM) değişkenine etkisi (β=-,246; p<0,05) negatif ve anlamlı bulunmuştur. Yumuşak Başlılık (YB) alt boyutunun Kabul Modeli ölçeği (TKM) değişkenine etkisi (β=-,567; p<0,05) negatif ve anlamlı bulunmuştur. Deneyime Açıklık (DA) alt boyutunun Teknoloji Kabul Modeli ölçeği (TKM) değişkenine etkisi (β=,393; p<0,05) pozitif ve anlamlı bulunmuştur. Sonuç: Araştırma sonucunda dışa dönük ve deneyime açık bireylerin teknoloji kabul modeli ölçeğine pozitif etkisi olduğu; nevrotiklik, sorumluluk ve yumuşak başlılık düzeyleri yüksek olan bireylerin teknoloji kabul modeli ölçeğine negatif etkisi olduğu saptanmıştır. Sağlık kurumları ve Sağlık Bakanlığı tarafından dijital sağlık teknolojileri konusunda hastalara daha fazla bilgi verilmesinin, hastalarının yanı sıra sağlık kurumları yöneticileri ve geniş kapsamda tüm sağlık yöneticileri ve sağlık politikacıları açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.Öğe The Impact of Disasters on Stress Levels of Caregivers of Children with Special Needs: A Comparative Study(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Erturan, Sinem; Başaran, Zekiye; Burak, Mustafa; Elbasan, BülentAim: Caring needs of children with special needs increase the stress levels of caregivers for many reasons. The aim of this study was to examine, compare, and provide recommendations regarding the stress levels, factors influencing stress levels, and coping strategies among caregivers of both healthy and special needs children during disaster periods. Method: This research was planned as a cross-sectional study. The survey, which was created in an electronic environment, disseminated to as many people as possible across the country via e-mail, various communication networks, and social media. After the demographic information of 261 caregivers were recorded, the Depression Anxiety Stress Scale 21, the Caregiver Strain Index, and the Ways of Coping Inventory Questionnaire were administered. Results: While the stress level was high (Mean±SD:7.67±3.98) in the caregivers of children with special needs, this level was within the normal limits (Mean±SD:6.44±3.61) in the caregivers of healthy children. There was a significant difference between the groups (p:0.009). In terms of coping with stress, caregivers of children with special needs were found to prefer emotion-focused/passive approaches, and there was a difference between the groups (p:0.000). Conclusion: The restrictive conditions during disaster period can impact the mental health of caregivers of special needs children, and there are several factors involved in this process. In line with this, we believe that specific policies and strategies need to be developed to support the mental health of caregivers of special needs children during extraordinary situations such as disaster scenarios.Öğe The Effect of Home Education Provided to Caregivers of Children with Cancer on Caregiving Burden, Depression and Life Satisfaction(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Varol, Ela; Hacıalioğlu, NazlıAim: In this study; It was aimed to reduce the care burden, decrease depression levels and increase life satisfaction by providing training to the caregivers of children with cancer. Method: The research was designed as pre-test post-test, single group and semi-experimental. The target population of the study consisted of family members who give care for children with cancer patients. The study was conducted with 30 family members between May 2017 and September 2018, without using the sampling method, who met the criteria for participation in the study. "Information Forms Describing Patients and Caregivers, Caregiving Burden Scale, Beck Depression Scale and Life Satisfaction Scale" were used in data collection. In analysis the data; percent distribution and t test in independent groups was used. Results: In the study, the caregivers' total mean score on the Caregiving Burden Scale was found to be 53.63±11.67 before the training and 44.76±6.99 after the training. Beck Depression Scale total score average before 13.23±5.01 and after training It was found to be 9.03±3.66. The mean total score of the Life Satisfaction Scale was found to be 20.16±7.01 before the training and 25.23±5.22 after the training. These differences between the average scores were determined to be statistically significant (p<0.01). Conclusion: It has been found that education given to caregivers of children with cancer is effective in reducing the burden on caregivers, decreasing their depression levels, and increasing their life satisfaction.Öğe Researching Student Profiles in the Department of Child Development at Istanbul Gelişim University(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Erkan, Nefise Semra; Kerigan, Buse; Elkin, Nurten; Barut, Abdullah YükselAim: This research is a descriptive study aimed at determining the profile of students enrolled in the Department of Child Development within Istanbul Gelisim University's Faculty of Health Sciences. Method: The study group consists of 389 students studying in the child development departments providing education in Turkish and English. In the study, 259 students who agreed to participate in the study were included without any sample selection. Result: Research findings have shown that the majority of child development department students are satisfied with both the department and the university. They choose the child development department voluntarily and rank it among their top three choices in the university preference form. Additionally, they have positive feelings towards both the department and the university. Conclusion: As a result of the research, it was determined that the students were satisfied with their departments and the university. Personality characteristics, professional knowledge, skills, and attitudes of child development professionals directly affect the target audiences with whom they will interact. For this reason, to train qualified child development experts, it is thought that it would be beneficial to take encouraging measures for candidates who will choose the child development profession and to support existing child development experts while doing their profession and help them solve the problems they encounter.Öğe Investigation of Perceived Nurse Support and Hopelessness Levels of Mothers with Their Baby in Neonatal Intensive Care(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Sülümbaz, Zeynep Sena; Köse, SelminAim: The investigation aimed to explore the correlation between nurses' perceived support and the hopelessness levels among mothers whose babies are in the newborn intensive care unit. The study used a descriptive, cross-sectional approach focusing on establishing relationships. Method: The research was conducted within the newborn intensive care unit of two distinct clinics in Istanbul from February to July 2021. The study population consisted of 152 mothers whose babies were admitted to the intensive care units of these hospitals. Data collection was conducted using the Nurse Parent Support Tool, Beck Hopelessness Scale, and Personal Information Form. Results: It was found that there was a weak, inverse, and statistically significant relationship between the total mean score of the Nurse-Parental Support Tool and the average score of the Beck Hopelessness Scale. Beck Hopelessness Scale mean scores at first hospitalization and discharge were analyzed. The decrease in findings had a significant statistical effect (p<0.001). Conclusion: The study's findings revealed a statistically significant weak inverse relationship between the average total score obtained from the Nurse-Parental Support Tool and the mean score from the Beck Hopelessness Scale. Specifically, the average scores of the Beck Hopelessness Scale were analyzed both at admission to the hospital and at the time of discharge. It was observed that the data showed a statistically significant drop in the scores between these two events (p<0.001).Öğe Meme Kanseri Cerrahisi Sonrası Üst Ekstremite Sorunları ve Yeti Yitimi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Mollaoğlu, Murat Can; Mollaoğlu, Mukadder; Başer Akın, Esra; Karadayı, KürşatAmaç: Bu çalışmanın amacı meme cerrahisi sonrası hastaların üst ekstremite sorunları, lenfödem ve yeti yitimlerinin incelenmesidir. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikte olan araştırma 74 hasta üzerinde yapılmıştır. Araştırma verileri Hasta Tanıtım Formu, kısa Yeti Yitimi Anketi, Omuz Ağrı ve Özürlülük İndeksi (OAÖİ), Quick Disabilities of the Arm, Shoulder and Hand (Quick DASH) Anketi ile toplanmıştır. Lenfödem varlığı koldan ölçüm yapılarak değerlendirilmiştir. Verilerin değerlendirmesi SPSS paket programında yapılmıştır. Bulgular: Hastaların üst ekstremite sorunları incelendiğinde %31’inde omuz ağrısı, %28,3’ünde omuzda kısıtlılık, %22,9’unda kolda güçsüzlük, %21,6’sında lenfödem ve %14,8’inde kolda uyuşma olduğu saptanmıştır. Omuz ağrı puan ortalaması 24,43±10,88, özürlülük indeksi puanı 31,53±17,52; OAÖİ ortalamasının 55,96±26,17 ve Quick DASH puan ortalaması 52,19±23,08 olarak bulunmuştur. Hastaların %18,9’unda ağır yeti yitimi, %41,9’unda orta ağırlıkta yeti yitimi olduğu belirlenmiştir. Yeti yitimi ölçeği, Quick DASH ve OAÖİ ölçek toplam puanları arasında pozitif yönlü istatistiksel anlamlı korelasyon bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Sonuç olarak, meme cerrahisi geçiren hastalarda omuz ağrısı, omuzda kısıtlılık, kolda güçsüzlük, uyuşma ve lenfödem gibi morbiditelerin geliştiği belirlenmiştir. Hastalarda üst ekstremite sorunlarına bağlı orta düzeyde omuz ağrısı ve özürlülük olduğu saptanmıştır. Gelişen bu üst ekstremite sorunları aynı zamanda hastaların büyük çoğunluğunda yeti yitimine neden olmuştur. Bu sonuçlar doğrultusunda cerrahi ekibin meme cerrahisi sonrası hastalarda üst ekstremite sorunlarını rutin olarak izlemeleri ve gerekli önleyici uygulamaları yapmalarının önemi ve gereği açıktır.Öğe 60 Yaş Üstü Kadınlarda Üriner İnkontinans Farkındalık Eğitiminin Konuya İlişkin Bilgi ve Farkındalık Düzeyi Üzerine Etkisi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Azim, Derya; Keskin, Esra; Kaya Mutlu, EbruAmaç: Bu çalışma, 60 yaş üstü kadınlarda verilecek olan üriner inkontinans farkındalık eğitiminin konuya ilişkin bilgi ve farkındalık düzeyi üzerine etkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Yöntem: Çalışma, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Kliniğine EkimKasım 2023 tarihleri arasında başvuran, 60 yaş üstü alınma kriterlerine uyan gönüllü olgulardan oluşmuştur. Katılımcılara “Üriner İnkontinans Farkındalık Eğitimi” verilmiştir. Eğitim öncesinde ve sonrasında katılımcılardan Sosyodemografik Bilgi Formunu, Prolaps ve İnkontinans Bilgi Anketi, İnkontinans Kısa Testi ve Pelvik Taban Sağlığı Bilgi Testini doldurmaları istenmiş, anketler eğitim öncesi ve sonrasında tekrarlanmıştır. Bulgular: Çalışmaya 60 yaş üzerinde 32 kadın katılmıştır. Kadınların yaş ortalaması 68±5,86 yıl idi. Katılımcıların %25’inin çevre ve ailesinde idrar kaçıran birey vardı. %93,8’i idrar kaçırmanın bir sağlık sorunu olduğunu, %84,3’ü idrar kaçırma sorunu yaşarsa doktora başvurmayacağını ifade etti. Eğitim öncesinde ve eğitim sonrasında Prolaps ve İnkontinans Bilgi Anketi, İnkontinans Kısa Testi ve Pelvik Taban Sağlığı Bilgi Testi puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardı (p<0,05). Sonuç: Araştırmanın sonuçları doğrultusunda 60 yaş üstü kadınlara üriner inkontinans farkındalığı ile ilgili verilen eğitimin üriner inkontinans farkındalık ve pelvik taban kası öz etkililiklerini artırmada etkili olduğu görülmüştür. Daha büyük örneklem sayısı ve uzun süreli takiple yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe The Effect of Touch and Massage Techniques Applied to Children on Parental Role Perception and Perceived Stress(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Bilsel, Beyza Aslı; Metin, BarışAim: The study examined the effects of tactile and massage techniques on the occupational therapist’s perspective on the role perception and stress levels of parents and the changes in children’s sensory processing. Method: A total of 30 children, (18 females and 12 males), aged 3-6, with normal development, and their parents were included in the study. A diverse community sample of mothers (M=33.6±5.521 years) and their preschool-aged children (M=4.5±1.2 years) participated in the study. The following instruments were employed: Parental Stress Index, Self-Perception Scale for Parenting Role, and Sensory Profile Test. Parents were instructed in a number of touch and massage techniques devised by the Occupational Therapist within the framework of Sensory Integration Theory. Following the 15-minute and 20-session implementation period, the parents were then tested. After the sessions were completed, the tests were repeated. Results: The findings indicated that at the end of the study, there was a decrease in parental stress levels, and an increase in parental role perception and children's sensory processing skills (p <0.05). The study demonstrated that touch and massage techniques can positively impact parent-child interaction. Conclusion: Studies examining the potential enduring effects of positive parental touch on stress levels and parental role perception rarely extend beyond infancy. It is believed that research with a larger sample size on this topic would contribute significantly to the existing literature.Öğe Deprem ve COVID-19 Salgınının Neden Olduğu Maternal Stresin Pre/eklampsi Üzerine Olan Etkisinin İncelenmesi(İstanbul Gelişim Üniversitesi Yayınları / Istanbul Gelisim University Press, 2024) Koç, Özlem; Şenocak, Ahmet; Çim, Bünyamin; Kavak, Salih BurçinAmaç: 24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ’da meydana gelen deprem ve 1 Nisan 2020’de Türkiye geneline yayılan COVID-19 salgınının pre/eklampsi spekturumu üzerine olan etkilerinin incelenmesi. Yöntem: Çalışma 1 Temmuz 2019 ile 1 Mart 2021 tarihleri arasında doğum için Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne başvuran gebelerin dosyalarının retrospektif olarak incelenmesi yoluyla yapıldı. Grup 1’deki olgular 1 Temmuz 2019 – 1 Ocak 2020 tarihleri arasında doğum yapan gebelerin pre-eklampsi, HELLP sendromu ve süperempoze preeklampsi olanlar ve Grup 2’deki olgular 1 Eylül 2020 – 1 Mart 2021 tarihleri arasında aynı tanılara sahip olan gebelerin incelenmesi yoluyla belirlendi. Bulgular: 1 Temmuz 2019 – 1 Ocak 2020 tarihleri arasında (Grup 1) toplam 605 doğum gerçekleşti. 1 Eylül 2020 – 1 Mart 2021 tarihleri arasında (Grup 2) toplam 654 doğum gerçekleşti. Grup 1’de preeklampsi ve ilişkili hastalıkların insidansı %4,8 iken, Grup 2’de bu oran %7,5 olarak gerçekleşmiştir (değişim oranı +%56,2). Maternal stres sonrası sıklığı en fazla artan hastalık şiddetli preeklampsi (+%103,3) olmuştur. Sonuç: Çalışmada, maternal stresin preeklampsi ve ilişkili hastalıkların insidansını belirgin derecede arttırdığı tespit edilmiştir. Ağır strese neden olan olaylar sonrasında, sağlık hizmeti sunucularının hazırlıklı olması gerekmektedir.