Film Eleştirisinde “Sanat Erotikası”na Doğru: Videografik Eleştiri ve Haptik Bakış
Abstract
Bu çalışma Susan Sontag’ın “Yoruma Karşı” adlı kısa metninin son cümlesindeki “bizim bir
yorumbilimi yerine sanat erotikasına ihtiyacımız var” önermesini anlamaya çalışıyor. Bu cümle bir
daha geri dönülmeksizin yalnızca metnin sonunda mistik bir ifade gibi yer almasına karşın, bu metin
onu anlamaya çalışırken bu cümleyi çözümlemeye, deşifre etmeye yönelmiyor veya doğrudan yalnızca
yazarın kendi eserlerinde bu cümlenin izine dair ipuçlarının peşine düşmüyor. Bunun yerine Sontag’ın
kendisiyle yakın eleştirel düşüncelere sahip farklı tarihsel dönemlerdeki yazarlara filmin kendisini ve
biçimini koruyan bir bakışla yöneliyor. Sontag’ın “sanat erotikası” önerisini eleştirinin deneyimsel
duyumsal yönünü işaret ettiği noktada Laura Marks’ın Filmin Teni kitabına başvurarak aynı önerinin
dokunsal/haptik potansiyelini videografik film eleştirisi üzerinden düşünmeye çalışıyor. Videonun
yüzeyinde bir yerde, temsili analizlere direnen bir film eleştirisini düşünürken, nerden bakarsak bakalım
film çalışmalarının filmin kendisini anlamaya, somut düşünmeye yöneldiğini ve en önemlisi dijital film
eleştirisinin artık “ağır çekim” düşünmemize olanak tanımasıyla filmler üzerinde “düşünmeye” zaman
verdiği için neredeyse zorunlu bir ihtiyaç olarak yüzünü felsefeye döndüğünü görüyoruz. This study aims to understand the sentence, “In place of a hermeneutics we need an erotics of art”
that Susan Sontag suggested in the last sentence of her essay named “Against Interpretation”. Although
this sentence only takes place at the end of the essay like a mystical expression having no return, this text
does not trace its roots to decode its hidden meanings or it does not directly seek clues about the trace
of this sentence in the author’s own work. Instead, it turns to thinkers from different historical periods
who hold critical thoughts close to Sontag herself, with a view that preserves the film itself and its form.
From the point where Sontag’s “erotics of art” suggestion points out the experimental sensual aspect
of criticism, The Skin of the Film of Laura Marks has resorted and the tactual/haptic potential of the
same suggestion is attempted to be questioned over the videographic criticism. We think that the concept
of film criticism resists representative analyses somewhere on the surface of videos and we implicitly
see that one way or another, film studies have almost compulsorily turned to philosophy as the latter
allows a certain amount of time to understand, to embody, and most importantly, to think as digital film
criticism allows us to think in “slow-motion” somehow.