Çokkültürlülük Çerçevesinde Avrupa Birliği'nin Değişen Yüzü
Özet
Çokkültürcülük, bir devletin ulaşmak istediği kültürel politikalar manzumesi anlamına gelmektedir. Devlet, inşa ettiği politik duruşta her ne kadar bir etnik unsura diğerlerinden daha fazla yer verse de çokkültürcülük kavramı, var olan tüm kültürlere yer veren normatif ilkeler toplamıdır. Çokkültürlülük ise bir politik duruştan çok mevcut durumu özetleyen tanımlayıcı bir kavramdır. Çokkültürlülük, bir toplumdaki etnik, kültürel, dilsel, ırksal, dinsel ve/veya bireysel tüm farklılıkların, siyasal ve kamusal alanda kendini özgürce ifade etmesi ve tanınması anlamına gelir. Çokkültürlülüğü çoğulculuktan ayıran temel fark, onun yirminci yüzyılın idealleştirdiği demokrasi, bireycilik ve insanların evrensel eşitliği gibi ilkelerini, bireylerin farklılığına rağmen değil, bu farklılıklar sebebiyle uygulama isteğidir. Siyasal manada politik bir duruş olan çokkültürcülük ve toplumdaki birden fazla kültürel durumu betimleyen çokkültürlülük kavramı devlet etkisini en aza indirmeyi düşünen liberal kültürün bir parçası olmasına karşın, azınlık hakları konusunda sorumluluğu yine devlete devreder. Çokkültürlü anlayışın Avrupa'ya yansıyan en büyük sorunu, yerleşik olmayan topluluklarda gözlemlenmektedir. Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı sonrası ve Soğuk Savaş boyunca ekonomilerini ve ülkelerindeki refah seviyelerini geliştirmektedirler. Çokkültürlülüğün gelişimi bağlama oturtularak, yani çokkültürlülük bilinen şekli ile içinde doğduğu Batı demokrasilerinin siyasi çerçevesi içine yeniden yerleştirilerek çokkültürlülüğün "kapsayıcı" bir tanımı yapılacaktır. Çokkültürlülük bu durumda, belirgin niteliği birlik ve çoğulculuk arasındaki gerilim olan daha genel bir sorunsalın, milli birlik sorunsalının özel bir biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Çokkültürlülük söz konusu olduğunda üzerinde durulan kimlik etnik kimliktir. Bu etnik kimlik belli bir soya aidiyeti ifade eder. Ulus devlet sürecinde millet oluşumunda soy ikinci planda kalmaktadır. Günümüzde, kültürel aynilik anlayışından uzaklaşma ile birlikte etnik kimliklerin yeniden kendini tanımlaması ve otantik gerçekliğine yeniden dönmesi refleksi ortaya çıkmaktadır. Çokkültürlülük bu noktada gündeme gelmekte ve kendine meşruiyet zemini aramaktadır. Avrupa Birliği'nin bugün içinde bulunduğu refah paylaşımı ve işsizlik temelinde gerçekleşen durağan yapı, birliğin çokkültürlü sisteminin iflas etmesine sebep olmaktadır. Küreselleşme ile terörist organizasyonların propaganda imkanının gelişmesi bu durumun da ırkçılık ve yabancı düşmanlığını tetiklemesi dolayısı ile kimlik politikalarına bağlı çokkültürlülük iflası arasında güçlü bir bağ vardır. Çokkültürcülüğün iflası sadece sağ veya muhafazakar siyasetçiler tarafından değil ana akım partilerin tümü tarafından dile getirilmektedir. Bu düşünceler birleştiğinde Avrupa'da özellikle ll. Dünya savaşı sonrasından günümüze görülmemiş düzeyde yabancı düşmanlığını körüklemektedir. En azından Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri düzeyinde, Avrupalı devletler ve bu devletlerde çalışan misafir işçiler arasındaki ilişkinin, bir karşılıklı gönüllülük (arz-talep) dengesine dayandığı, çokkültürlülük tarafından ihmal edilen bir olgu olagelmiştir. Multiculturalism means the cultural politics that a state wants to achieve. The concept of multiculturalism is the sum of normative principles that embrace all existing cultures, although the state has more of an ethnic component in its political stalemate than any other. Multiculturalism, on the other hand, is a descriptive concept that summarizes the current state rather than a political one. Multiculturalism means that all ethnic, cultural, linguistic, racial, religious, and / or individual differences in a society are freely expressed and recognized in the political and public arena. The main distinction that distinguishes multiculturalism from pluralism is that it wants to apply the principles such as democracy, individualism and universal equality of people idealized by the twentieth century, not because of individual differences, but because of these differences. The concept of multiculturalism, which is a political stance in the political sense and multiculturalism, which describes more than one cultural situation in society, is part of a liberal culture that considers the least to be a state influence, but it also transfers responsibility for minority rights to the state. The greatest problem of multicultural understanding reflected in Europe is observed in non-resident communities. European countries are improving their economies and the prosperity of their countries throughout the post-Second World War and the Cold War. The development of multiculturalism will be restrained, that is, multiculturalism will be redefined in the political context of the Western democracies in which it is born in order to make a "covering" definition of multiculturalism. In this case, multiculturalism emerges as a specific form of the question of national unity, a more general problematic which is the tension between unity and pluralism. When it comes to multiculturalism, the identity is the ethnic identity. This ethnic identity refers to a certain soya belonging. In nation-state process, the second line remains in nation formation. Today, with the departure from the understanding of cultural identity, the reflex of ethnic identities to redefine themselves and return to their authentic reality emerges. Multiculturalism is at this point in the world and is looking for a legitimacy ground for itself. The stagnant structure of the European Union, which is based on welfare sharing and unemployment today, causes the multicultural system of the Union to go bankrupt. There is a strong link between globalization and the development of the propaganda opportunities of terrorist organizations, which in turn triggers racism and xenophobia, and therefore the multiculturalism connected with identity politics. The work of multiculturalism is not only spoken by right-wing or conservative politicians, but by all mainstream parties. When these considerations are combined, especially in Europe, It has fueled xenophobia at an unprecedented level after World War II. At least at the level of Europe's developed countries, the relationship between European states and guest workers working in these states has become a phenomenon neglected by multiculturalism, based on a mutual volatility (supply-demand) balance.
Bağlantı
http://hdl.handle.net/11363/1183Koleksiyonlar
- Yüksek Lisans Tezleri [572]
Aşağıdaki lisans dosyası bu öğe ile ilişkilidir: